18 Eylül 2023

Özge Zehra Polat, Aklın İsyanı

ile izdihamdergi

      Bugün işte çok yoruldun. Yolda yürürken, arabadayken ve hatta merdivenden çıkarken aklında tek şey vardı: “ Kendimi şu eve bir atsam”. Tamam, eve geldin, dinlendin, yemek yedin. Odada otururken şöyle bir anlık bir telefondan kafanı kaldırmak istedin. O sırada odada ne görürdün? Bu soru çok mu basit geldi, bir de şu şekilde bakalım hadi.

   Gözlerini tavana diktin ve gördüğün tek şey muhtemel olarak bir avize. Avize nedir? Avize, çoğunlukla süslü olan bir aydınlatma aracıdır. Peki, avize bundan mı ibaret? Bence herhangi bir avize bir mutluluk amacı olabilir. Bir çift düşünün yeni evlenmişler her şey rüya gibi gidiyor; ev ferah, odalar geniş, mutfak tam da istedikleri gibi, koltuklar odayla büyük bir uyum içerisinde ve o salondaki göz alıcı abajurları saymıyorum bile. Tek eksik avize Çift çok mutlu her an taşınabilirler eve, sadece evin hazır olması yeterli ama işte o avizeler, ah o avizeler… Kaç tane yer gezdiler kaç alışveriş merkezi ama yok bu muhteşem koltukların ve o kadar geniş odaların içinde uyumla duracak avizeler dünyadan silinmiş resmen. İşte bu noktada birbirini sevip bir hayat kurmayı amaç edinen iki insanın şimdi tek amacı o avizeleri bulmak oldu. Sonuç aynı, mutluluğu bulmak, ama şimdi o mutluluğu avizelerde arıyorlar.

    Bence o çifti boş verin çünkü on dakikadır sadece avizeye bakıp sessizce oturuyorsun. Çok derin düşüncelere daldın biraz kafanı dağıtman lazım. Hemen üzerini giyiyorsun tam dış kapıya elin giderken yine… Bu bir kapı, peki bir kapı en fazla ne kadar drama içerebilir? Yanlış sohbetlerin tam ortasına dalmak veya çok harika bir şeye ulaşabilmek de bu kapının görevlerindendir. Şöyle düşünelim, liseden mezun biri olsun ve bu birinin ilgisini çeken çok güzel bir bölüm ve hayatta çok şey başarabilecek yeteneği olsun. E bunlar olur da bide ailesinin istekleri olmaz mı? Çocuğum doktor olsun, mühendis olsun ay en iyisi çok çok zengin olsun. İşte şimdi bu biri için tam zamanı. Kapının arkasında ailesi pazar kahvaltısından hemen sonraki o bol köpüklü orta şekerli keyif kahvelerini yudumluyor. Hayalleri olan birine de ailesinin en keyifli zamanında o çok istediği bölümü açıklamak düştü. Eli kapıya gitmek istiyor hayallerini haykırmak geliyor içinden ama bir yandan da diğer eli onu tutuyor çünkü ailesinin tepkisi tahmin edilemez, hayatında hiç karşı gelmemiş onlara. Birkaç dakika daha kapı önünde dudaklarını ısırarak ve ellerini ayaklarını sıkarak düşünüyor. Bu kadar strese değer miydi? Orası tartışılır mutluluk hayalleri gerçekleştirmekte midir yoksa sağlıklı bir psikolojide mi?

   Aman çok düşündün yine altüstü bir kapı. Delirmeye mi başladın ne? Her on beş dakikada bir, bir yere takılıp kalıyorsun öyle. Aç şu kapıyı azıcık ağaç, çiçek, böcek filan gör yoksa işin yaş. Kendini binadan attın yolda ağır ağır yürüyorsun. Karşıda bir midyeci var insanlara midye satıyor. Bu gayet normal bir şey değil mi? O da ne yine o düşünceler geliyor, peki ya o midye tepsisi? Acaba yapıldığından beri hep midyeleri yere düşmekten korumak için mi çalıştı ya da üstünde hiç çiğköfte yoğurulmuş mudur çok merak ettim şimdi. Belki de şu an midye satan adamın ekmek teknesi olsa da adam evine döndüğünde bir köşeye hem de pis ve tozlu bir köşeye fırlatılıp bırakıyor. Tamam, şimdi kafam karıştı. Bu tepsi değerli mi yoksa değersiz mi? Eğer değerli ise adam evine döndüğünde neden o pis kimsenin girmek bile istemeyeceği yere bıraktı onu? Adam bu tepsiden kazancını sağlamıyor muydu,  evinin en güzel köşesine koyup ailesine bakın işte eve ekmek getirebilmemin sebebi demesi gerekmez miydi? Ama o ise oraya atıp içeride televizyon izlemeyi seçti. O zaman bu tepsi değersiz, eğer değersizse adam neden her gün güzelce yıkayıp sokakta başının üstünde gezdirip güzel gözükmesi için rengarenk süslüyordu? Belki de adam gece gündüz sokaklarda satış yapsa o tepsi onun en değerli şeyi olacaktı asla bir kenara bırakıp kaçmayacaktı ve tepsi hep değer görecekti. Veya adam midye işini bıraksa o tepsi evde o tozlu, pis yerde paslanarak işlevini yitirecekti hatta kimse onu ayağını yıkamak için bile kullanmayacaktı. E o zaman bu tepsi değerli miydi değersiz miydi ya da bulunduğu yer mi onu değerli kılıyordu?

     Bir an kafanın üzerinden, çok yakından bir martı geçti irkildin. Ve fark ediyorsun ki sana doğru gelen midyeci çoktan senin yanından geçmiş hatta bayağı da uzaklaşmış sen hala düşün! Yok, açık hava da iyi gelmedi. Kendini insanların arasına atman lazım belki biraz iletişim kurarsan bu halinden de uzaklaşabilirsin. Hemen bulduğun bir alışveriş merkezinin içine atıyorsun kendini, içeri girerken çantaların içini kontrol eden dedektör ilgini çekiyor. Acaba bu dedektör hiç birinin başını belaya sokmuş mudur? Mesela desek: içerideki marketten aldığı satır tipi et bıçağını iade etmeye gelen bir kadın dedektörde fark edilen bu bıçağı anlatmak isterken biraz dili dolansa. Veya şöyle düşünelim küçükken baskın bir ailede büyütülmüş bu kadın artık mutfakta bir cam kırıldığında bile memleket meselesi gibi davranarak onu temizliyorsa burada da panik olmaz mı? Hatta şöyle bir konuşma geçtiğine eminim. “Hanımefendi çantanızda büyük ve kesici bir şey tespit ettik ne olduğunu açıklayabilir veya çantanızı açmamıza izin verebilir misiniz?” bu gayet normal bir konuşma değil mi hatta akşama kadar orada ayakta durarak yorulmuş bir çalışan için saygılı bile. Gelin bir de kadının cevabına bakalım: “Eeee ben aslında… Onu aslında…  Şey yapmak için…” tabi bu kadar eksiltili cümleden sonra çalışanın da kafası karışır ve buradan ortaya çıkacak olan olayı ben bile düşünmek istemiyorum.

    Olamaz! Yine aynı şey oldu. Düşüncelerinde kayboldun ve hatta alışveriş merkezinin hangi deliğinde olduğu dahi bilmiyorsun. Oturacak bir yere ihtiyacın var. İçinden garip düşünceler geçiyor delirdim mi ben, neden bu şekil şeyleri düşünüp duruyorum? Hayır, kardeşim delirmedin. Sadece hayatın monotonluğuna beyninden küçük bir dur mesajı alıyorsun. Artık sende düşünen bir bireysin. Düşünmek ne zamandan beri karar vermek moduna indirgendi bilmiyorum ama kesinlikle bu değil. Herhangi bir şeyde bile hayatın doğrularına inebiliyorsan neden her şeyi etrafından ve etrafının değer yargılarına göre öğreniyorsun ki. İslamiyet ve filozoflar da aynı şekilde etrafına bakarak ve doğruları düşünerek mutlak düşünceye varmanı istiyorken bence sen de daha fazla böyle durmamalısın.

İZDİHAM