6 Şubat 2017

Mustafa Kadir Çelik’in Çok Aramızda Adlı Kitabı Bize Ne Söylüyor?

ile izdiham

“Ey tedirginleşen ölüm
Bölünen ekmek
Hırçın susku”

Bu mısralarla başlıyor sözlerine Mustafa Kadir Çelik ve anlatmaya başlıyor zihninde barındırdığı yüklü serencamını. Uzun bir zaman sürecinde yapmış olduğu okumaların derinliği, arşınlamış olduğu yollar ve gözlemlediği manzaralar yön veriyor yazdıklarına.

Mustafa Kadir Çelik şair-yazar olmasının yanısıra aynı zamanda bir seyyah ve fotoğrafçı. Geziyor, bakıyor, görüyor ve fotoğraflıyor. Gözlemlerini ince bir titizlikle damıtarak mısralara döküyor. Şiirlerini ve denemelerini okumaya devam ettikçe bu seyyah ruhun izleri görülüyor. Yazar, çok okuyan mı bilir? Çok gezen mi? Sorularının ikisini birden üstleniyor ve bu soruların hakkından derinlikli bir okuyucu ve seyyahlık sıfatlarıyla, kitaplaştırmış olduğu şiirler ve denemelerle karşımıza çıkıyor.

“Çok aramızda” adlı kitap çalışmasında yazara ait çok farklı temalara ait şiirler ve denemeleri bir arada görebiliyoruz. Bu durumun temel sebeplerinden bir tanesi yazarın hayatın içerisinden gelmesi, yaşamın içinde kendini bulması ve yaşadıklarını içselleştirmesi olarak hissediliyor. Bu durum hem okuyucu ve yazar arasındaki uçurumu aradan kaldırmış hem de okuyucunun kitaba dair oluşabilecek tüm yalnızlıklarını ve yabancılıklarını ortadan kaldırmış. Kitapta görmüş olduğumuz “hırpalanan düşler”, tekmelenen çocukluğumuz”, “çatılmış çıplaklık”, “nisan kötürümü”, “portakal yosması”, “savgat şarkılar”, “çapar bir yürek”, “şirnek mabedler” gibi tümcelerle yazarın hiçbir şekilde kolaylığa kaçmadığını, yüzeysellik ve derinliği bir arada tutarak şiirlerini ince bir işçilikle, denemelerini ise yoğun bir mesai neticesin de oluşturduğu çok net olarak görülüyor.

Mustafa Kadir Çelik metinlerinde kurgusallığa ve üst dile yer veren bir yazar. Bunu yaparken düşsel ögeleri çokça kullanıyor şair. Bunu gerçeklikten kopmayarak yapıyor. Şiir ve denemelerde grotesk tabirler, umutsuzluğa kapı aralamayan yer yer gotik bir hava, masal dili ve yoğun olarak gerçekliği saran düşsel metaforlar görülüyor. Gerçeklik ve düşsellik arasında kurmuş olduğu bu ince sarkaçta gidip geliyor. Bu sarkacı metafizik bir bağlantı olarak kullanıyor ve gerçekliği ararken okuru hakikatle yüzleştirmeye çağırıyor. “Bahar Yangını” adlı şiirinde;

“Çatılmış çıplaklığımız bile korktu bu bahar yangınından
Taşıyın heykellerinizi sulanan ağzınızla
Dayan ey fısıltım çığlık çığlığa dayan
Şairler ölmez Allah ellerinden tutmadıkça”

Aynı şekilde Ölüme Övgü şiirinde;

“Az önce gün açtı ısındım
Yazarken parmaklarımı izledim aynada iyi geldi
Peygamberler öldü bilgeler nehir boylarında dolaşıyor
Çabuklandım dikti gözlerini yarıklar
Perçinleşeceğim
Perçinleneceğim, dağıldım acele ettiğim uzaklar yaklaşınca bana”

 

Ve yine Deve Dudağı şiirinde;

“Ağustostayız
Ölümün kimliksiz kaldığı çağda
Konuşmak istemiyorum tapınmasız bir iman ağartısıyla
Şiir salıncakta tekmelenen çocukluğumuz
Tende eskiyen duruşumuz nasıl dayanacak”

mısralarıyla bu gerçeklik arayışını ve hakikatle yüzleşmesini açık bir şekilde sergiliyor.


Aşk’ta şairin şiirlerinde işlemiş olduğu ana temalardan bir tanesi. Aşkı teolojik veya tensel yaklaşımlara kurban etmeden, insan oluşuyla ele alan şair adeta aşka hakettiğinden fazlasını ya da haketmediğinden azını vermemeye çalışıyor. Daha natural kaygılarla aşkı ele alarak okura elini uzatıyor ve kendi iç dünyasında kurmuş olduğu dünyaya onu da çağırarak aşka, umuda, inanca dair denenmemiş ufuklar açıyor. Bu minvalde şairin Böğürtlen Çıkıntısı şiirinde;

“Kim kıvrılsa yanına böğürtlen çıkıntısı
Sana yakın durmalıyım
Yakın durmalıyım sana
Baktıkça daha da güzelleşiyor yüzün”

 

 

Gök Kadar Güleçti Yüzüm adlı şiirinde de

“Tam o sırada sen geldin
Yaşanabilir bir hayat daha var dedin hadi beni sevmeyi dene
Gürül gürül bir ırmak akıyordu yüzünden”
“Konuşurdun
Malaga kıyılarında flamenko oynayan kadınları çağırırdı sesin
Ateşi bir tek sen taşıyabilirdin denizin ortasına
Saçından bir tel düşse yanaklarına kızıla çalardı sular
O kadar sesin içinden nasıl da bulup çıkarırdın neşeyi
Sen neşeyi bulunca seğirirdi gözlerimiz sevinçten”

dizeleriyle bizi olduğumuz yerden alıyor, aşkı malaga kıyılarında terennüm ettiriyor ve umut, sevinç, inanç gibi ali duyguları yaşatıyor. Aynı zamanda şair yine bu şiirinde az evvel bahsetmiş olduğumuz gerçeklik ve düşsellik arasında gidip gelerek aşkın hakikati ile yüzleşiyor ve bunu bizim elimizden tutarak yapıyor.

Mustafa Kadir Çelik, Çok Aramızda kitabında şiirsel ve denemesel olarak ele aldığı diğer bir ana tema ise savaş ve coğrafya. Bir süre savaş muhabirliği yapmış olan yazar Suriye’de ki savaşı çıplak gözle izlemiş ve bunu yazılarında ve şiirlerinde konu edinmiştir.

“Konuş yağız atlı
Anlat nasıl inanılır bir kente
Bizi o güneşin olmadığı yerlerde günahkâr insanlar taşlayan
Mahrem bir savaşın yarasını taşıyan şehirli avurtlarımızda
Söyle dürülüp duran zamana
Güneşe ihtiyacı yok dehrin”

Ve yine Bir Şehir Dolusu Kavga şiirinde;

“kim emrettiyse bir şehir dolusu kavga
Konvoy konvoy öldük kırmızı halılarda
Hiç önemi yoktu hırpalanan düşerimizin”

Mısralarıyla bizzat fiziksel olarak içinde bulunduğu acısını, ızdırabını hissettiği savaşın kendisinde biriktirdiği izlekleri zihin dünyasında damıtarak bizlere sunuyor. Güzel bir dünyaya inanıp onu düşleyen ve o dünyanın düşüyle yollara düşmüş yağız atlılara seslenerek meleklerle birlikte safa geçiyor ve her daim umudunu diri tutuyor.

“oturup kendi hikayemizi başkalarıyla tanıdık, öğrenemedik yüz kırşıklıklarımıza el vermeyi”

“Aramak ne kadar intikamcı bir kelime öyle. Ne kadar da itici. Kürsülerde yuvalanmış çelişkiler bütünü… Ah sevgilim, ne kıskanıyorum seni bir bilsen. Ölülerin baş koyduğu göğüste yaşıyorsun. Türkülerin çığıramadığı bir güzelliksin sen.”

Çok Aramızda adlı çalışma yazara ait yaklaşık on sekiz adet denemeyi de içinde barındırıyor. Fragmanları andıran bir şekilde tasnif edilmiş yazılar yazarın zihin dünyasının bir fotoğrafı olarak karşımıza çıkıyor.

Denemeler genel olarak kurgusallığa dayanıyor ve yoğun bir düşsellik barındırıyor. Yazar fragmanlarını oluştururken kendi yaratmış olduğu sanal dünyada geziniyor ve kendisine has üslübuyla anlam örgüleri oluşturuyor. Bilim, aşk, medeniyet, dinler tarihi, dil felsefesi, gelecek, kaos, simülasyon, teknoloji gibi güncelliğini koruyan temaları yazar başarılı bir şekilde ele alarak bizlere sunduğu görülüyor.

“Ne hazindir ki tarih neşeyle hayat sürmeye çalışan toplulukların zulmüyle dolup taşarken acı çekmekten kaçan toplumların ihanetleriyle hayat buluyor.”

“Küreselleşmeyle başlayıp farklı ırklardan oluşan ve biberine zıt karktere sahip insanları bir arada yaşatmaya çalışan projeler, öz ve davranışsal kırılmayı yaşadığımız şu zaman diliminde süregelen ekonomik ve siyasi amaçların daha rahat bir şekilde idame ettirilmesine zemin oluşturmanın dışında başka bir işe yaramıyor..”

Kitabın sonunda yer alan “Yüzü Toprak Görmemiş Bilgeler” adlı metin yazarın deneme türündeki en özgün çalışmalardan birini oluşturmuş. Aynı zamanda kendi öyküsünü oluşturabilecek derinlikte olan bu denemede yazar teolojik birikiminden de faydalanarak geleceğe dair kapılar aralamaya çalışıyor ve bilinçli bir şekilde umudunu kaybetmeden insanın varlığa ve insan oluşuna dair temel sorunlarına çözümler sunmaya çalışıyor.

Göze çarpan denemelerden bir diğeri de Yenilgi. Ciddi bir beyin fırtınası neticesinde ortaya konulduğunu hissettiren yazı zaman, peygamberler, tarih, avrupa gibi kavramlar üzerinden bireyin ve medeniyetlerin sahipsizliğini ele alarak durum tespiti olarak karşımıza çıkıyor. Durum tespiti olmasının yanı sıra insanın konumlandığı yer itibari ile eksikliklerini ve savunmasızlığını ele alarak insana tarihsel yürüyüşünde yer açmaya çalışıyor.

“Ve biliyoruz ki tarih kendisini her şeyiyle emanet olarak sahiplenenlere açar…”

Çağın kaygan zemininde yuvarlanan insanlara çağrı olmaya çalışan yazar yasadığımız günlerin de farkında olarak turnusol kağıtları veriyor okuyucularının eline. Hangi günlerden geçiyoruz? Nelere inanıyoruz? Samimiyet yeteli oluyor mu? İddialarımızda ne kadar hakikatliyiz? Sınırlarımız neler? Endişelerimiz ne tarafta? Kaygılarımız nerelerde geziniyor? Bu çağın neresindeyiz? Kalbimizle aynı safta mıyız yoksa karşısında mı konuşlandırdık hayallerimizi?

Çok Aramızda,

İzdiham Yayınları,

72 Sayfa,

Ocak 2017

Mustafa Salman Cihat

İZDİHAM