4 Mayıs 2024

Müseffa Küni, İkindiye İlişen Şeyler

ile izdihamdergi

Zaman hızla ilerlerken arkama bakmadım yürüdüm.

Yürürken usulca tökezlediğimi bir bekleyişimin olduğunun farkına vardım.

Boşlukta ve zamansızlıkta mana arayışındayken bir örümceğin yuvasını örerken ki telaşına şahitlik edip devam ettim. Berekete yüz sürmenin sancısıydı beklemek. 

 Aynada kalan akse baktım saatlerce

Sandalyenin üzerinde eski bir yelek ve bir çift yıpranmış terlik.

Aynaya yansıyan buruk bir hatıra,

Zuhur eden yalnızlık.

Yürümeye devam ettim, yol boyu umut edilecek ve dertlenecek şeylerde vardı elbet.

Yolu süsleyen kuşburnu ağaçları, menekşeleri, kağnıdaki yaşlı ihtiyarın gözündeki umudu,

derenin pervasız akışı ve şairlerin yurt edindikleri dertlerini mendile işleyen eli nasır tutmuş beyaz örtülü nineyi, serçelerin yuvasını ve parşömen kağıdında saklanan ince sızıları.

Ağrıdan feragat etmenin yolu yoktu, devam ettim.

Anneannem, “yavrum insanın hiç derdi olmasa bile duvardan bir fare çıkar onu huzursuz eder” derdi. Bu söz ağrının hiç geçmeyeceğini, anımsayınca yüreği pareleyeceğinin öğretisiymiş şimdi anladım. 

Yürüdüm, uzak diyarlardaki bir türkü dolandı dilime uzaklara daldım ne seni bulabildim ne kendimi Nisan yağmuru koydum senin adını.

Yürüdüm, bir Erzurum resmi çizdim düşümde; evi saran kavak ağaçları duvarda gaz lambası elinde gergef işleyen kızlar sobada su cızırtısı ve fötr şapka takan babalar.

Matematikten pek anlamazdım ama insan acılarının nihayetinin sonsuzluk olduğunu biliyordum.

Yarım kalan her şeye… pazartesiye, cumaya, aşka ve nisan yağmurlarına…

İZDİHAM