Yol Yolcunun Sırrıdır
Ardında bıraktıklarıyla, yarınından umduğuyla yol bir giz ve sırdaştır. Tekliğin en ısrarcı gürültüsü yolculukta yaşanır. Yolcunun pencere köşesinden uzaklara daldığı yer asıl kendini bulduğu yerdir.
Yol ne Cennet’e ne dünyaya sığamayan Adem’in yolculuğunu simgeler.
Dizlerinde derman kalmayan Âdem as dünyaya revan olmuştur. O gün bugündür insanın dünyayla bağlantılı en sahici hissi yorgunluktur.
Dinlense de dinlenmeyen insan dinleneceğine dair umudu taşırken henüz dünyada olduğundan bihaberdir.
Çünkü insanın dinlenmesi mekândan münezzehtir.
Huzurlu bir halin sırrı sırma köşkler, altın ve şaşa dolu bir han değil ardına bakmadığı veya yarınını yoklamadığı bugünüdür.
Çünkü rayında giden bir tren geriye dönmeyi düşünmez.
Şüphesiz bir yolculuğun hayati azığı sabırdır.
Sabır, pasifize edilse de aktif bir eylemi içerir. Bir akışta kalabilmek, zamanın içerisinde akabilmek kudretini göstermek bir sabırdır.
Sabır bir nevi ufka atılan bir göz kırpıştır.
Mevcut durumlar canımıza tak dese de, o sese değil yarına kulak vermek sabırların en büyüğüdür.
Çünkü yarın bir giz olarak durur ve içerisinde ummak vardır.
Ummak, umut, mut…
Sabır tüm bunların hepsidir.
Yolcu sabrını azmine buladığı an menziline kavuşacaktır.
Sağa sola devrilen, rotasına şaşı bakan ve sabrını küçümseyen bir kimse sadece yoldan çıkmayacak aynı zamanda yolunu da kaybedecektir.
Yolda kalmak neden bu denli zor?
Yatağında giden Nil nehrinin dahi meçhul zamanlarda hangi akıntılarla boğuştuğu bilinmez.
İnsan için bir yolda yürümek zordur çünkü kendi dahi sırtını yasladığı her şey fanidir.
Sadece yürüdüğü yollar onu fanilikten ebediyete yüceltebilecektir.
Bu yüceliğin makamı insanın geçip gittiği yollardaki nezaketiyle eş değerdir.
Üç yapraklı yoncaları ezmeden dört yapraklıları arayanlar…
İşlemediği kusurun mahcubiyetini yüzünde taşıyanlar…
Elleri nasır tutmuş ancak yüreği bir çocuk tazeliğinde atanlar…
Hayatı ilmek ilmek nezaketiyle yürüyen yolcuların üç özelliği…
İZDİHAM