Hâfız-ı Şirâzi Divanından
289
Güzellikle lutfu barındırır ay gibi parlak yanağı
Yoktur ama sevgi ile vefası; Tanrım, ver ona
Dilberim güzeldir, çocuktur; oynarken bir gün
Öldürür beni inleterek; şeriatta yoktur günahı
İyisi mi ona karşı kollayayım kendimi
İyi kötü görmemiş; yok bu yüzden günahı
Şeker gibi dudaklar süt kokuyor
Ama siyah gözlerinden kan damlıyor
On dört yaşındadır sevgilim, kıvrak ve şirin
On dördündeki ay kölesidir onun
Yeni açmış gülün peşinden nereye gitti gönlümüz?
Tanrım, ne zamandır biz gönlümüzü görmüyoruz
Tanrım, sevgilim kalp kırarsa böylesine
Padişah cellat yapar onu kendisine
Şükrane olarak ona harcarım canımı
Hafız’ın göğüs sedefi olursa o inci tanesinin yeri
Divan 290
Ürktü gönlüm, ben yoksul, gafilim hâlâ
Avcı kuşun başına ne geldi acaba?
Kavak gibi titrer dururum imanımın başında
Gönlüm kâfir dinli, yay kaşlı dilberin elinde
Çok yazık! Kendini deniz sanıyor aklı sıra
Ne sevdalar var imkânsızı düşünen damlada!
Afiyeti yok eden o şuh kirpiklerle övünürüm
Dalgalanır durur hayat suyu her birinin ucunda
Muayene için koysalar ellerini yaralı gönlüme
Bin kan damlar hekimlerin kol yenine
Başım önde, ağlar giderim meyhane sokağına
Çünkü kazandıklarımdan utanç gelir bana
Ne Hızır ömrü kalır ne İskender mülkü
Derviş, sefil dünya için kes kavgayı
Hafız, o bele ulaşmaz her yoksulun eli
Ele geçirmeye bak Karun hazinesinden fazlasını
Hâfız-ı Şirâzi
İZDİHAM