Edebiyat Belası, Halil Ecer
Kavimlerin mahcubiyeti ile başladı yaşam, göçleri ile değil. Tarihteki ilk mahcup kavmin diğer kavimlere utanmayı öğretmesi ile birlikte medeniyette gelişmeler yaşandı. Kavmin mahcubiyeti şehirler imar etti. İnsanların yaşama gibi bir hakkının olduğu çok sonra öğrenilecek ve toplumlar buna göre vaziyet almaya başlayacaktır. Öncesini hatırlayın, insanlar savaşlarda birbirini boğazlamak ve kendi kutsal davasına hizmet etmek için ilah yarıştırdılar. Bütün inançlar hep diğerinde olma iddiasını taşıyor ve insanlık için makul olanının kendi inancı olduğu nidaları ile toplumsal dizaynlar kendilerine alan bulabildi. Sonra kavimler göçü başladı. Durup dururken mi başladı? Hayır! Bir kavmin diğer kavimden üstün olmak istemesiyle veyahut diğerini yok etmek istemesiyle başlayan olay taa buralara geldi. Çünkü kavimler kendi güvenliklerini sağlamak için başka bir kavmin güvenliğini ortadan kaldırmakla meşhurdur. 21.yy dünyasında değişen pek bir şey yoktur. Ülkeler kendi vatandaşlarının huzur ve refahını sağlamak için başka ülkelerin huzur ve refahını yerle yeksan edebiliyor. Ve bunu da milli güvenlik stratejisi adı altında meşru bir zemine oturtuyor. Bir cümlede milli güvenlik geçince bizlerin de tüyleri ürperiyor ve bir heyecana gelme hadisesi yaşanıyor. Peki bu sırada edebiyat ne yapıyor?
Edebiyat, evde oturanların çektiği romantik acılarını ortaya koymaya çalışmıyor. Kavimlerin birbirini yok etmek için giriştiği tüm faaliyetlerde bireylerin ruhlarında açılan yaralara merhem olma iddiasındadır. Bu yanıyla salt romantik bir malzeme değildir edebiyat.Edebiyatın tarih ilminde gözden kaçırılmış toplumsal yaraları kayıt tutma amacı da vardır ve bunu yapmaktadır. Klasikleşmiş romanlarda geçen soğuk ve ürpertici olayların birçoğumedeniyet inşa süreçlerinde insanların yaşadıkları acılardır. Öte yandan aşkın soyut gerçekliğinde dile getirilmeyen somut yaraların fihristi de edebiyatta nakşedilmektedir. Buna rağmen sadece okurların değil aynı zamanda yazarların da bu gerçekliği çoğu kez göz ardı edip bireysel ızdırap çekme seanslarına indirgemiş olması bu gün edebiyatı romantizme indirmiştir. Post modern çağda hala klasik acılar çekiyor oluşumuz mutlak bir gerçeklik taşırken duygunun yazıya dökme biçiminde herhangi bir dönüşümün gerçekleştiğini savunmak çoğu kez akıllıca olmayabilir. Klasikleşmiş birkaç eserin birkaç sözcüğü üzerinden dönmüyor edebiyat dünyası. Edebiyat dünyası kavimlerin mahcubiyeti ile başladı fakat kavimlerin saldırgan yüzsüzlüğü ile rafa kaldırılmayacaktır.
Toparlanmamız gerek toplumsal silkelenme için. Toparlanmamız gerek; edebiyat belasından kurtulma çabasından vazgeçmeliyiz. Nitekim hakikati dile getiren her şeye olan düşmanlığımız edebiyata sirayet etmek üzere. Ve tüm kavimlerin edebiyatını dikkate alma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bütün kavimlerin edebiyatını heybemize doldurmadığımızda kavimlerin tanklarını ve toplarını yarıştırır bir yere doğru yol alacağız. Edebi birkaç satır veyahut birkaç mısranın tüm silahlı kuvvetlerden daha büyük etki uyandırabileceğine dair bir umuda ihtiyacımız vardır. Her şey tüm hengamesi ile devam ederken, insanlar birbirini boğmaya devam ederken ve insanlar, insan olma çabasını kaybederken edebiyatın bize “biraz sakin” demesine ihtiyacımız var.