1 Şubat 2024

Can Eseler, Tarihçe-i Endülüs

ile izdihamdergi

Müslüman Endülüs toprakları, oldukça ilgi çekici bir medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Müslüman Fatihlerin bölgeye ulaşmaları miladi olarak 711 yılına tekabül etmektedir. Bu tarih Allah’ın elçisinin ahirete irtihalinden altmış dokuz sene sonrasına denk gelmektedir. Dolayısı ile Müslüman Fatihlerin Cebeli Tarık boğazına ulaştıkları 711 yılı, Müslümanların nasıl büyük bir yayılma yaşadıklarını göstermektedir. 

Emeviler dönemine denk gelen bu fetih süreci sonrasında, merkezi yönetim el değiştirmiştir. Bu gelişme ile birlikte, İber Yarımadasında kurulacak yeni ve ihtişamlı bir devlet ortaya çıkmıştır. Endülüs topraklarında kurulan Emevi sultanlığı, dönemindeki muadil bölgeler içinde adeta bir yıldız gibi parlamaktadır. Endülüs topraklarında kurulmuş olan bu sultanlık daha sonra Hilafete dönüşmek sureti ile oldukça önemli bir merkez haline gelmiştir. Hilafet, 10. yüzyılda Avrupa’nın en önemli coğrafi konumlarından biri olan İberya’nın tamamına hâkim olmuştur. 

Avrupa’da Rönesans öncülü bir dönem olarak Endülüs Emevileri 

Abbasi Hilafetinin zafiyet göstermesi karşımıza çoklu hilafet merkezlerini çıkartmıştır. Endülüs Emevi sultanı III. Abdurrahman’ın halifeliğini ilan etmesi ile birlikte, Endülüs Emevi devleti Avrupa’nın kalbinde tüm haşmeti ile varlığını sürdürmüştür. Endülüs Emevilerinin payitahtı Kurtuba şehridir. Endülüs tarihinin bütün şaheserlerine mastar olan Kurtuba, İslam medeniyetinin altın çağlarından birinin merkezi olarak sayılır. Doğuda Bağdat yükselirken, batıda Kurtuba Avrupa’nın erken Rönesans fikirlerine ilham vermektedir.

Eğitimden başlayarak bütün mühim toplumsal değerleri göz önüne alıp kıyaslama yaptığımızda Endülüs Emevi Devletinin hüküm sürdüğü dönem, insanlık için gayet ilham verici olmuştur. Bu dönemde Avrupa skolastik düşüncenin dehlizlerinde boğulurken, Endülüs toprakları çoğulcu bir toplum anlayışına çoktan sahipti.  Bilimsel gelişmeler ve çeşitli alanlarda eğitimli insanlar için Kurtuba şehri tam bir cazibe merkeziydi. 10. yüzyılın dünyasında Avrupa’da çok farklı etnik kökene aynı anda merkez olmayı başarmıştır. Berberiler, Araplar, Müdecceller, Hristiyan ve nihayet Yahudiler Kurtuba şehrinin kadim sakinleri arasında sayılabilir etnik gruplardır. Emevi Hilafetinde yaşayan Araplar arasında muhtelif gruplar varlığını devam ettirmiştir. Yemen’den başlayarak Mısır’a kadar uzayan Arap coğrafyasının birçok bölgesinden gelen Arap Kurtuba’da yaşamaktadır.  Bunun da ötesinde, üç İbrahimî dinin müntesipleri, Müslüman Hilafet merkezi olan Kurtuba’da güven ve huzur içinde varlıklarını sürdürmeyi başarmıştır. Bu manzara 21. yüzyılda dahi görmeye aşina olmadığımız çoğulculuk örneklerinden sayılabilir. 

İber yarımadasına sabıkan hâkim olan İspanyollar, fetihten hemen sonra Reconquista düşüncesi etrafında birleşmiştir. Uzun yıllar boyu gücünü bu düşünceden alan mücadele, nihayetinde 1492 yılında hedefine ulaşmıştır. Reconquista fikri, Müslümanların fethettiği toprakları yeniden ele geçirmek hedefi muvacehesinde oluşmuştur. İspanyollar kuzey İberya’da kurdukları krallıklar ile birlikte kuzeyden güneye doğru saldırılar düzenlemiştir. Endülüs Emevi devletinin siyasi ve askeri anlamda ihtişamlı günlerinde bu işgal girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Lakin özellikle Endülüs Emevi devletinin zafiyete düştüğü dönemlerde saldırılar güçlü bir şekilde yenilgi olarak sonuç vermiştir. Reconquista emeli etrafında toplanan Hristiyan İspanyollar, Papalık dahil diğer devletlerden oldukça önemli destekler görmüştür. Endülüs’te yaşayan Müslümanlar siyasi birliklerini kaybetmeye başladıklarında, toprak kayıpları da peşinden gelmiştir. Endülüs Müslümanlarının, bu hazin ve katliamlarla dolu olan geri çekiliş öyküsü, nihai olarak Müslüman kimliğinin İberya yarımadasından çıkarılması ile sonuçlanmıştır. 

Endülüs’te doğan son güneş; Beni Ahmer Devleti

Endülüs topraklarında kurulan son Müslüman devlet olan Benî Ahmer devleti izlediği politikalar vesilesi ile uzun yıllar boyu ayakta kalmayı başarmıştır. Benî Ahmer devleti, ilk kurulduğu yıllardan, çöküş döneminin sonuna kadar dengeli bir dış politika takip etmiştir. Bununla birlikte Benî Ahmer Devleti’nin dengeli dış politikaları yanında kazandığı muhteşem zaferler de mevcuttur. Beni Ahmer devletinin oldukça güçlü olduğu dönemler olmuştur. Endülüs’te kurulan son Müslüman devlet Beni Ahmer, meydan muharebelerinde kuzeyli devletleri alt etmiştir. Hatta kuzey İberya coğrafyasına doğru bir fetih politikası izlediği dönemler olmuştur. Lakin İbn-i Haldun’un da ifade ettiği gibi devletlerin bir ömrü vardır. Benî Ahmer devleti 1492 yılında Kastilya kraliçesi İsabella ve Aragon kralı Ferdinand ile yaptıkları antlaşma neticesinde teslim olmak zorunda kalmıştır. 

Peki, 250 yıllık bir devletin yıkılması hikâyesinin en hazin kısmına gelelim. Beni Ahmer devleti adından da anlaşılacağı gibi Beni Ahmer hanedanının kurduğu bir devlettir. Nihayetinde devletin kendi iç dengeleri, varlığı devam ettiği dönemde birtakım değişiklikler göstermiştir. Bu değişiklikler içinde en keskin ve devlet için zararlı olanı taht mücadelesi ve sürekli bitmeyen iç savaşlardır. Beni Ahmer devleti Hristiyan Katolik dünya karşısında yek pare olmayı başardığı sürece güçlü durmayı başarmıştır. Ancak gücünü kaybedip bir de üstüne kendi içinde iktidar mücadelesine girdiği ölçüde yıkılmaya yaklaşmıştır.

Beni Ahmer devleti Gırnata ve güney İberya’da hüküm sürmüştür. İhtişamlı ve asırlara sâri bir geçmiş olarak mühim izler bırakmıştır. El-Hamra sarayı bunun en ikonik örneğidir. Bugün hali hazırda ayakta olan saray, mimari ve sanat alanında oldukça zengin bir geleneği gözler önüne sermektedir. Beni Ahmer devletinin dünya sanat mirasına kattıkları arasında, el-Hamra sarayının dışında Endülüs müziğini unutmadan hatırlatmak gerekir. Endülüs müzik geleneği bugünün dünya müziğinde yerini korumaktadır. 

İhtişamlı bir gurūb ve İstanbul’dan beklenen yardım

Benî Ahmer devleti yıkılma evresine girdiği dönemde İstanbul Türkler tarafından fethedilmiştir.  İstanbul’un Türkler tarafından fethi bütün İslam dünyasında büyük bir sevinç yaratmıştır. Bu sevinç Endülüs topraklarında zor durumda olan Müslümanlar içinde geçerlidir. Böylece Benî Ahmer devleti yardım umutlarını İstanbul’a bağlamıştır. Ancak Benî Ahmer devleti İstanbul’dan talep ettiği surette büyük bir yardımı görememiştir. Nihayetinde devlet hazin bir şekilde yıkılmış ve teslim olmak zorunda kalmıştır.  

Endülüs coğrafyası ile Osmanlı devletinin etki alanı askeri anlamda yardımı imkânsız kılan engeller barındırır. Benî Ahmer devletinin ve Endülüs Müslümanlarının yardımına istenilen vecihle koşamayan Osmanlı devletinin, kendine ait birtakım sebepleri vardır. Bu sebepler içerisinde, Osmanlı devletinin henüz deniz gücünün tam anlamı ile gelişmemiş olması, bununla birlikte iç dengelerinde Cem-Bayezid çatışmasının vuku bulması ve son olarak Memluk devleti ile mücadelesi sayılabilir. 

İZDİHAM