5 Şubat 2017

Hayatımızı Mahveden Kadınlar Nasıl Bir Kitap?

ile izdiham

İnsanlar ikiye ayrılır: Bir kadın tarafından hayatı mahvedilen erkekler ve bir erkeğin hayatını mahveden kadınlar. İlk bakışta bu iddia çok acımasız gibi görünebilir. Aslında kitabın esprisi de burada.

Kitapta başlı başına kadınlığın mahvedici rolü ele alınmamış; fakat bir kadın eğer isterse bir erkeğin hayatını nasıl mahvedebileceğini, hatta bir erkeğin hayatı şöyle dursun, bir kadın istedikten sonra bir devletin bile istikbaliyle oynayabileceğini ve o devletin yerle yeksan olmasına vesile olabileceğini anlatmış. Tabi bu bir iddia. Hem de büyük bir iddia. O yüzden kabul eden de olur, karşı çıkan da. Ama insanlık tarihine bir göz gezdirildiğinde veya bırakalım insanlık tarihini bir erkek kendi geçmişine şöyle bir bakarsa hayatını mahveden bir kadın mutlaka bulur.

Bu kadının içindeki potansiyel bir güç. Tabi sadece bu pencereden bakmak da doğru değil elbette. Bir kadın çıkar ve hayatlarını mahveden erkekleri anlatır. Belki de daha kapsamlı bir dosya bile ortaya çıkabilir. Özer Turan, yazılarını kadınlardan duygusal bir intikam alıyor gibi kaleme almış. Gerçi bu kitabın bir intikam olmadığını önsüzünden anlıyoruz, ama dileyen bunu bir intikam olarak da okuyabilir. Buna rağmen kadınları öcü gibi görmemizi sağlayan ve ona haksız ithamlarda bulunmak isteyen bir kitap değil aslında.

Belki yer yer kadınlara haksızlık bile edilmiş olabilir, çünkü eğer bir erkek kadınlardan bahsediyorsa çok riskli bir alana giriyor demektir. Bu açıdan bakılırsa Özer Turan’ın çok tehlikeleri sulara yelken açtığını söylememiz gerekiyor. Edebi cesaretin en koyu anlarından birini yaşıyoruz.

Schopenhauer Aşkın Metafiziği kitabında, kadınların erkeklerde kendilerinde bulunmayan özellikleri aradığını, büyük aşkların çok büyük hüsranlarla sonlanacağını, aşkın gözünün kör olduğunu, bir aşkta beklenilenin entelektüel bir diyalogdan çok hayvansal içgüdülerin tatmini doğrultusunda olduğunu anlatır.

Hatta Schopenhauer için kadın düşmanı yakıştırmasını yapanlar bile vardır. Bunun yanında kadınlara yönelik daha abartılı eleştiriler getiren insanlar da bulunmaktadır. Bunları gerek edebiyat dünyasında gerekse de günlük hayatta (hatta bazen kadınlar bile) görebiliyoruz. Tüm bunlar bakış açısı olarak negatiftir, hatta tek taraflı da olduğu söylenebilir, ama insanlık tarihinden bu yana yaşadığımız bir gerçek var ki bazı erkeklerin hayatı bazı kadınlar tarafından mahvedilmiş. Özer Turan da doğudan batıya bazı kadın şahsiyetleri ele alarak onların kısa biyografilerini kaleme almış.

Kitapta Hz Yusuf’u elde etmek amacıyla her türlü entrikaya ve oyuna başvuran, Hz Yusuf’a iftira atıp onu zindana attıran Züleyha’dan tutun da, Osmanlı dönemine varıncaya kadar birçok güçlü kadın karakterlerden bahsedilmiş. Hürrem Sultan, Kösem Sultan, Margaretha Zelle, Celile Hanım, Lou Andreas Salome bunlara örnek olarak verilebilir.

Edebiyat dünyasından Tomris Uyar karakteri tüm çarpıcılığı ile karşımıza çıkıyor. Tomris Uyar belki de birçok kadının kıskanacağı bir hayata sahip olarak; Ülkü Tamer, Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Edip Cansever’in hayranlığı ve kendisine yazdığı şiirler arasında bir ömür geçirdi. Cemal Süreya en unutulmaz şiirlerini Tomris Uyar’a yazar. Turgut Uyar’ın “Esin Perisi”dir. Edip Cansever dizelerinde haykırır Tomris’e olan hayranlığını. Bir diğer mahvedici(!) karakter olarak Cleopatra ismini duymayanımız yoktur neredeyse. Cleopatra; hırsları, hırsları ve kadınlığını kullanmayı bilmesi, zekâsı, krallarla yaşadığı aşkları ve çeşitli entrikalarıyla tarihte birçok esere konu olmuş, hakkında kitaplar yazılmış ve filmler çekilmiştir. O da mahvedici rolü yüksek bir karakter olarak hafızalara yer etmiştir.

Kitapta yirmi altı tane farklı karaktere sahip kadından bahsedilmiş. Kitabın yazılma fikri de bundan on veya on beş yıl önce (buradaki beş yıl belirsizliği de ayrı bir muamma) bir erkek meclisinde ortaya atılmış. Üsküdar’da bir kahvehanede, oradaki herkes daha çok gençken, yani düşüncelerini ve duygularını hiç sakınmadan söyleyecek yaştayken, üstelik âşık bile olacak yaştayken, daha cesaretliyken hepsi, Bülent Parlak, arkadaşı Özer’e bu fikri söylemiş. Ve o gün yazılmaya başlanmış bu kitap. Tabi biz yaşamaya devam ettikçe hayatımızı mahveden kadınların listesi de günden güne uzayacak. Belki kadınlar da kendileri açısından böyle düşünüyor. Hatta belki değil, kesin böyle düşünüyor. Düşünmekte de haklılar belki. Bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey var, biz bu hayatı birlikte yaşıyoruz. Ama ne olur hayatımızı zindan etmesek birbirimize. Güzel güzel geçinip gitsek. Zaten ölmeyecek miyiz?

Hepimiz düştüğümüz uçurumların yüksekliğini hatırlıyor, uçurumdan düşerken ismini bağırdıklarımızın ellerini tutamayışımızın hüsranıyla en fazla yorum yapana inanıyorduk.

 

Hayatımızı Mahveden Kadınlar, 2017, İzdiham, 122 sayfa

İbrahim Varelci

İZDİHAM