22 Eylül 2020

Seda Nur Bilici, Andre Gide’in Kahramanı Gertrude Adlı Kız

ile izdiham

Bir çocuk düşünün, annesi onu daha birkaç günlükken ananesine terk edip gidiyor. Çocuğu yetiştiren anane o daha bir yaşındayken ölüyor. Ardından 60 yaşlarında köpek bakıcısı büyük dayı çocuğun bakımını üstleniyor. Fakat dayı sanıyor ki bir köpekle ilgilenir gibi çocukla ilgilenmek yeterli olur. Çocuk, dayının kontrolü dışında hareket edip bir yerine zarar vermesin diye dayı onu bir kafese yerleştiriyor ve büyümesini bekliyor. Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk adlı kitabı okuduysanız bu hikâye tanıdık gelecektir. En ilginç hikâyeler gerçek yaşamdır. Bu hikaye de Bruce D. Perry adında bir psikiyatristin karşılaştığı zor vakaları yazdığı kitapta en ilginç hikayelerden biriydi. Beklendiği gibi kitapta bahsi geçen talihsiz çocuğun beyin gelişimi de fiziksel gelişimi de kısıtlı oluyor.

Araştırmalar şimdilerde ortaya koysa da çocuğa duygusal anlamda ilgi vermenin gelişim üzerinde ne derece etkili olduğu çok eskilerden beri biliniyor. Duygusal ilgi içgüdüsel olarak anne ve bebek arasında daha ilk anlarda başlar. Bebek, yaşamakla ilgili pek çok beceriyi bu ilk günlerde öğrenir. Sonra da bu beceriler artarak devam eder. Bir bebekle konuşulduysa konuşmayı öğrenir. Yürümesi için destek verilirse ancak o zaman yürüyebilir. İlgi gören çocuk kendiyle ve başkalarıyla ilgilenmeyi öğrenir. Empati kurabilmek ve sevebilmek de aynı yürümeye başlamak, konuşmayı sökmek gibidir.  Sevmek deneyimleyerek öğrendiğimiz bir şeydir. Birini sevmeyi, birilerinin sevgisine karşılık vermeyi sevilerek öğreniriz. Sevmeyle ilgili ilk deneyimlerimiz ebeveynler ya da bakım veren kişiler tarafından oluşturulur. Yaşantımızın ilk dönemlerinde yeterli duygusal besini almadıysak zihnimiz bir insana sevgi göstermenin gerekliliği ile ilgili bağlantıyı oluşturmayabilir. Yaşamın ilk yıllarında bir bebek bu bağlantıları oluşturacak yetişkinlerden mahrum kaldığı zaman her gün üçüncü sayfa haberlerinde karşılaştığımız akıl almaz olayların faili bir yetişkine dönüşebilir. Tam tersi ihmale ve istismara açık bir kader kurbanı da olabilir.

Andre Gide, Pastoral Senfoni adlı romanında ilgisizliğin bir insanı nasıl istismar ve ihmale açık hale getirdiğini çok hazin bir şekilde göstermektedir. Romanların hepsi biraz hazindir ya. Kitapta dilsiz ve ilgisiz bir babaanneyle büyüyen kör bir kız 15 yaşına gelmiş olmasına rağmen anlamlı bir kelime söyleyemez. İnsanlar yanına yaklaştığında saldırgan tavırlar gösterir. Kendi kendine yemeğini yiyemez. İlgiden rahatsız olur. Köydeki papaz, babaannenin ölümüyle birlikte bu kızla tanışır. Kendi himayesine alarak özel ilgi göstermeye başlar. Evine götürür. Eşiyle çocuklarıyla beraber bu kızcağıza bakar.  İsmini bile söylemek için bir yol bulamayan bu kıza Gertrude ismini verir. Gertrude, ilk başlarda zorlansa da daha önce çok az uyaranla karşılaşmış olan beyni yoğun tekrarla öğrenmeye açık hale gelir. İnsan beyni öğrenmeyi nasıl gerçekleştireceğini bulduktan sonra diğer uyaranları kolayca işleyebilir. Bu sebeple bize bildiğimiz her kelimenin anlamı tek tek açıklanmadığı halde onların ne olduğunu kendimiz bulabiliriz. Beynimiz nasıl olduğunu anlamadığımız bilmediğimiz binlerce bilgiyle doludur. Roman kahramanımız da o ilk bağlantıları nasıl kuracağını öğrendikten sonra hızlıca konuşmaya, normal davranışlar sergilemeye, ilgiden rahatsız olmamaya başlar. Ruh sağlığı çalışanları bu kız ile gerçek hayatta tanışmış olsaydı yaşamının ilk yıllarında az da olsa duygusal bir bakım gördüğünü düşünebilirdi. Çünkü Gertrude’un 15 yıllık ilgisizliği birkaç yılda tolere edebilmesi ancak erken yaşam deneyimlerinin olumlu olmasıyla açıklanabilir. Romanın sonunda Gertrude kötü biri olmamak için hayatına son verir. Onu yetiştiren papazın ilgisine karşılık vererek bir yuvayı dağıttığını düşünür ve kendini köprüden atarak hayata veda eder.

Gertrude birçok eksiği 15 yaşından sonra gördüğü ilgi ve alakayla giderebilmiştir belki ama yıllarca sevgiden mahrum büyümesi sevgi türlerini ve insanların ona nasıl yaklaştığını ayırt edebilmesini zorlaştırmıştır. Bu da onu duygusal istismara açık hale getirmiştir. Andre Gide Pastoral Senfoni’yi yazdığında erken yaşam olumlu deneyimlerinin etkisi hakkında bir fikri var mıydı bilemeyiz ama sevgisiz büyümenin istismara ve hatta ölüme nasıl yol açtığına bizleri şahit edebilmiştir. Tıpkı sevgisiz büyüyen çocukların dünyaya yaptığı fenalıklara her gün şahit olduğumuz gibi.

Bir insanın tüm yaşam becerilerine sirayet eden duygusal bakım, bir çocuğa verilebilecek en büyük miras. Hiçbir bebeğin pahalı bir beşiğe, son model pusete, cinsiyet partisine ihtiyacı yok. Bir çocuğun iyi bir öğrenci, iyi bir evlat, iyi bir arkadaş, iyi bir mühendis, iyi bir yönetici, iyi bir eş olması için ihtiyacı olan şey ebeveynlerinden göreceği yeterli ilgi ve sevgi.


Seda Nur Bilici, İzdiham 39. sayı.
İZDİHAM