25 Kasım 2018

Saliha Güngör, Münferit

ile izdiham

Gencim; susmanın en yakışıksız kaldığı günler bir elbise üzerimde.

Gencim; sloganik çözümlerin sadrı kahreden bozulmuşluğu sînemde.

Gencim; acıları yudumlamaktan yoruldum.

Gencim; beni âdem kılacak duruştan yoksunum.

Tahayyül et; bir şehirsin. Bir enkazda hayalleri sayacak değilsin elbet! Hırpalanan göğsündeki zırhları teslim edecek değilsin elbet! Bir şehirsin ve birkaç şık cümleyle yiten günleri taşıyorsun sararmış benzinde. Elinde bol gündemli, az duyarlı gazete kokulu esnemeleriyle nefesini incitenler geçiyor yanıbaşından. Yatağından yorgun kalkmış köhne sîmalar her merhabada ömrünü çalıyor. İhtiyar yıkık yapılar taze umutları utandırıyor. Yaşı hürmetlilerin nasır tutmuş ellerinden medet umacak oluyorsun; nakışlı nezaketsizlik. Bu çağda kovulmanın başlığı yok. Çıkışı mühimmat ve beton tüm sokakların.

Düşün; anne olmuşsun. Hiç heceli dünyanın çok anlamlı kelimelerini imrendiren öğütlerle kuşatmışsın dört yanını. Bir odada beş kişi kalan Yusuf Peygamber midir yalnızca? Dört duvar ve sen! Eşsiz yalnızlığın yüz kızartan kalabalığı. Beş kişi, sıvalı duvarların karşısında kireç gibi bir surat; 21. Yüzyıl’ın konuğusun.

Anlat; bir babasın. Gönlünün Kerbelâ’sını sun gökyüzüne. Kuşları imrendir sonra kederinle. Her artan eskimişlikte nasıl azaldığını anlat.

Hatırla; bir çocuktun. Mavilikti düşlerin. Anlatılanlar vardı, yapılanlar değil. Duydukların vardı, işittiklerin değil. Kanıyla acıları yoğuranlardan habersizdin henüz. Büyümek ki; bir cumartesi gülüşüydü gözünde.

Büyüdün. Bir anne, bir baba, bir şehir karşıladı seni. Sarılacak duâların vardı. Kayıp ahalilerin net acıları düştü payına. Biçilen rol sahneyi usandırdı. Rüyaların bizleri görmediği günlere erdik. Dar bir sokaktı yaşamak; inceldin. Tüm söylenmesi gerekenler dilsizlere emanetti; endişelendin. Çağın kapıları çarpıştı; “bir yumruk yükselttin.”

Katılmadığı harplerin mağlubu olur mu insan? O yitirilmiş gâlibiyetin vâr olma sebebiydin.

Asrın kalbine çakılı bunca çivi arasında seni karşılayan şehre iyi bak.

“Kaybetmenin türküsü” bu kez dünyalıların hizâsından geçsin.

Kahvesini yudumluyor dünyâ. Gülüşünü cilâlıyor dünya. Politik kaygılarını “ama”larıyla süslüyor dünyâ. İçinin tozunu almaktan utanıyor dünyâ. Bir kızın mahcûbiyetiyle renkleniyor dünyâ.

Dünyayla aynı dili konuşmuyoruz.

Saliha Güngör, Ketebe Piyan Dergisi 5. sayı

İZDİHAM