11 Mart 2016

Nurdal Durmuş, Yeni yılın yeni nesi var?

ile izdihamdergi

Her şey eskisi gibi sürüp gidiyor.

Yeni yıllar, dünya hengâmesine dalıp hep yenilen -yine yenilen, hep kırılan -yine kırılan insanoğluna taze bir müjde, yeni bir bahar gibidir. İnsanoğlunun yeni olan her şeye eski hayâl kırıklıkları yüzünden daha fazla umut bağlaması ve heyecanla başlama isteği de bu yüzden.

Her sırra erdiğini düşünen insan ‘yeni yıl’ ile değil, başucuna bırakılan beklentilerden, sokaklarda benliğine doldurulan isteklerden, gerçek ihtiyaçları dışında kendisini -olmadığı ‘biri’ yapmaya- çalışanların şerrinden korundukça iyi olacağı sırrına eremiyor.

Hâlbuki insan, yeni bir yıla girmekle değil, ne kadar az şeye gereksinim duyduğunu ve yaşamak için bu kadar tükenmeye/tüketmeye gerek olmadığını anladığı gün daha mutlu olacaktır.

Haber bültenleri, gazeteler, magazin, moda, vitrinler, AVM’ler, hattâ sokak satıcıları bile ihtiyacımız olmayan bir ‘yeni’ yapıştırıyor alnımızın çatına. Sonunda ‘bir ışık aramak, karanlıktan kendini kurtarmak’ gerektiğini bile unutuyor insan. Adı ‘yeni’ olan her şey en çabuk eskitilen “şey” oluyor. Şu gün şöyle davranılacak, yeni yıla şöyle girilecek, akşama ne yenecek, bu gün ne giyilecek, nasıl oturulup kalkılacak, ne yapılıp ne yapılmayacak…

Her türlü kirli plan, tiksindirici bir tören havasında “mutluluk budur” dayatmasıyla pazarlanıyor.

Zaman, emek, kalp, akıl, sağlık, mâneviyat ve duygular bile pazarlanıyor.

***

Aralık bitiyor ve hiç mola vermeden Ocak’ta buluyoruz kendimizi.

-Hiç mola vermeden yeni bir yıl nasıl olsun?

Hiç kesintisiz ve her dakika üzerimize hücum eden bir hayatın meydan okumasını görmezden gelerek ‘yeni’ bir şeyden nasıl bahsedebiliriz?

Hiçbir mevsimin kendine benzemediği, hiçbir duygunun sınırlarının kalmadığı dünya ile yeni bir şey nasıl kurgulanır?

Aklın içi deniz… Kalbin içi korunaklı bir koy…

Yıllar ömrünü tüketse de insanın, vaktin sağlamasını yapamıyor vicdan.

Gök, yüzümüze bakmasın diye denizlere doluyor maviler…

Göğün altı kırmızı, göğün altı kan!..

***

Aynalar nasıl baksın ki yüzümüze?

İnsan en çok aynaya bakarken kaybediyor kendini; bir maske kuşanıp kötülük üretiyor. Sahte bir yaşamın içinde yoksul insan ‘zengini’ oynuyor, zengin insan ‘yoksulu’…

Hasta insan kendisini ‘sağlam’ yerine koyuyor, zayıf insan ‘güçlü’ yerine…

Bu aldatmaca karanlığının içinde herkes, gönlü ne çekiyorsa o şekilde -gerçek yaşamda yaşamadığı ve yaşayamayacağı- ne varsa, sahte bir hayat üzerinden hüküm sürüyor.

Bu yalancı yaşamın içine dalmak o kadar büyük bir hayâl ki insana gerçek yaşamını unutturuyor.

İnsan ümit ediyor; ama eskidiğini unutuyor.

Her şeye, her yeniye hemen alışıyor insan ve hızlıca unutuyor.

***

Sahi insanı insandan koruyacak ne var ki?

Kıyım olmadan yeni bir çağ mı açtı insan?

Toplar, tüfekler yok mu oldu ‘Ocak’ ayı girince?

Yeni yıl bu mu?

Nükleer çalışmalarını rafa mı kaldırdı büyük devletler?

Açlık mı bitti, sömürü mü azaldı; tecavüz mü, cinayet mi, cinnet mi azaldı?

Şiddet mi, tükenmek mi, tüketmek mi azaldı?

Savaşlar mı bitti?

***

Bize, küçükken ‘uyuyup uyandığımızda her şeyin geçeceğini’ söylerlerdi; ama bakın, uyuyup uyansak da geçen bir şey olmayacak.

Üstelik güzel bir türkü bile değil yeni yıl.

Baharı, ırmağı, ağaçları, şarkıları ve çocukları hatırlatacak bir türkü bile değil.

Bildik ve sıradan; güzel şeylerin çok uzağında.

Yine de hepimiz bir şeyler umut etmekte diretiyoruz.

‘Güzel günler ileride’ yalanını her gün tekrarlayan bir palavracı gibi kandırıyor yeni yıl.

****

Aslında bir hayâl çizecektim; ama resimden anlamayan ellerim var.

Belki böyle olması daha iyi.

Biraz içimde gezinsin hayâl. Kimse görmesin. Benim ellerim değmemişken, ben elde edememişken kimsenin olmasın.

Tamam ama bu “yeni yıl” adında bir hayâl değil.

Zaten o sadece birkaç saniye için insana tuhaf ümitler yükleyerek gelen yalancı bir mutluluk.

Sonuçta bütün bu abartılı coşkuya, sabahlara kadar süren şaşaalı kutlamalara, televizyonların renkli hülyâlar dağıtmasına rağmen, yatağımızdan yeni bir yıla uyanınca değişen tek şeyin sadece miladi takvimin bir günü olduğu gerçeğiyle yüzleşeceğimizi unutmamak gerek.

Bilirsiniz; 10.9.8.7.6.5.4.3.2.1 diye geriye sayarız ama sonuç hep “sıfır” olur.

Nurdal Durmuş

İZDİHAM