2 Mart 2016

Mehmet Akif Haner, Günlük

ile izdiham
Gözlerimi henüz açamayacak kadar geç uyuduğum bir gecenin sabahına uyandım. Modern zaman bağımlılıkları işte. Yatakta kablolara sarılmış bir şekilde uyanmak bunu gerektirir diye düşündüm. Bunları düşünürken her sabah yaptığım gibi yumruğumu sıkmaya çalıştım. Bu benim kendi çapımda yaptığım küçük bir deney.  Bildirim ışıkları birbiri ardına yanıp sönen telefonumu yüzüme düşürdüğümde artık uyanmam gerektiğini anladım.

Rutin uyanışlarıma bir takım ritüeller için verdiğim sözü tutmanın vermiş olduğu mutlulukla doğruldum yerimden. Dilimde babamın öğrettiği günlük dualar. Evet, güneşin doğmasına yarım saatten az var. Oda, gecede bıraktığım duygular kadar karmaşık ve tedirgin.

İnsanlar sabah namazından bir saat önce uyumuştu. Öyle söylüyordu twitterajansından aldığım son bilgiler. Geceden beri yanıp sönen bildirim ışıkları da müjdeli bir haber vermemişti bu sabah. Etkileşimlere şöyle bir göz atıp işe koyulmaya başladım. Çünkü bir takım insanlara karşı sorumlu olmak bunu gerektirir.

İnsanın gözlerini açıp kalabalıklara karışması uyandığı anlamına gelmez. 16 milyonluk şehir tüm kirliliği ile başlamıştı hareketlenmeye. Gün doğmadan trafik doğar İstanbul’a. Bu doğuş, geç kalışları, sinir harbini, kilitlenen kavşakları ve oluşacak insan selini anlatır bir bakıma. “Modern şehir kalabalıkları cinnetin en sadık habercisidir” diye düşündüm, arka kapısından bindiğim otobüste Akbilimi elden ele gönderirken.

Birileri başlarından geçen akbil hırsızlıklarını anlatırken ben tedirginliklerine bir yenisini daha eklemekle meşguldüm. İnsanların otobüslerdeki kötü uykuları beni uyanmaya teşvik ediyordu. Bu arada kulaklığım bana gürültülü bir şeyler anlatıyordu. Açık konuşmak gerekirse bünyem o vaziyetteyken hiçbir şarkı anlamlı gelmiyor bana. Ama olsun, geceleri twitterı neden kullanıyorsak sabahın bu saatinde kulaklıklarımızı da aynı gerekçelerle takıyoruz kulağımıza; insanlardan bir süreliğine izole olmak için. Belki de hepsi bu kadardır. Üzerine kafa patlatmadan giriştiğimiz her bir modern çılgınlık, insanlardan bir süreliğine izole olmak içindir.

Bazen de bir terk etme duygusu kaplar içimizi. Sosyal bağımlılığımız ve ilgi toplama manyaklığımız dayanılmaz boyutlara ulaştığında oluşan tatmin olamama duygusunun mutsuzlukla karıştığı durumlarda oluşur genelde. Maddi imkânsızlıklar belki bir ölçüde destekliyor bizi bu konuda. Çünkü her bir mahrum kalış bir anlamda terk sebebidir. Mesela elektriğin kesilmesi ya da telefonumuzun bozulması gibi.

Maddi imkânsızlarımızın bizi diğer bazı insanlardan izole ettiği zaman dilimlerinde özlediğimiz alışkanlıklarımıza döneriz. Twitterdan uzak olduğum zamanlarda, eski günlerdeki gibi ders dinleyip akşamları oluşan boş vakitlerimi kitap okuyarak değerlendiriyorum. En azından içimde biriktirdiklerini günlüğüme anlatmak için zaman dilimleri sıkıştırıyorum geceye. Çünkü günlükönemli ve değerlidir. En sevdiğim yanı da bir şeyler anlattığım esnada dilsiz ve temiz olması.

Bunları modern zaman çılgınlıklarımızı ayaklar altına almak için anlatmıyorum. Anlatmaya çalıştığım durum aslında gündelik yoğunluklarımızdan fırsat bulup da kaleme, kâğıda ve kitaba döndüğümüzde oluşan ferah duyguyu yaşamak, şehrin bohemliğinden kurtulup bir süreliğine sessiz sakin bir yerde kafa dinlemek gibi. iPhone’un bir gereklilik olduğunu düşündüğüm kadar, yaz tatilini bekleyen ilkokul öğrencisi kadar kalemi kâğıdı ve belirli gün ve haftalarda tuttuğum günlüğümü özlüyorum.

Arkadaşımın dürtmesiyle dersin bittiğini fark ediyorum. Vakit gündelik rutinlere dönme vaktidir. Birazdan gidip çılgınlıklarıma bir yenisini daha ekleyip yemekhanede sıraya gireceğim. Çünkü günün bu saati antropolojik gözlemlerden daha değerli olan yemek saatidir. Yani uyanmak için harika bir zaman. Bu arada günaydın.

Mehmet Akif Haner
İZDİHAM