5 Mart 2024

Lokman Baybars, Zeytin Ülkesinin Taşları

ile izdihamdergi

“…senin demircin yok

kılıcın yok,

Allah dilediğine zaferi verir.”

                             Nizar Kabbani

Gökten asla bir merhamet gelmeyecek. Kılınan gıyabi namazlar, yaşayanların içini asla soğutmayacak.

Düzenlenen kermeslerde tokların karnı, açlar için bir daha tıka basa doymasına rağmen orada atılan bir taş kadar değerli olmayacak.

Kudüs Şairlerinin değeri atılan bir taş etmeyecek.

Pencerelere asılan bayraklar, asla Filistin’i özgür kılmayacak.

Orada, Filistin’de olmayan herkes suçludur.

Araplar hicazda şeytana atılacak taşları satarken ellerinde kızgın çöl taşları olan çocuklar, hacca gitmeden ağlama duvarının gölgesinde serinleyen şeytanı taşlıyor.

Yazılmamış ve yaratılmamış olan “Kitap” din kardeşi olduğumuzu söylüyor.

Oysa hesap defterimize baktığımızda…

Bu topraklarda asla din kardeşi olmadıklarını gördük. Taşlar böyle diyordu.

Kara Eylül’de Haşimi Kralı Abdullah, beş gün içerisinde Doğu Şeria’daki  on bin sivil Filistinliyi öldürdüğünde,

Şia destekli Emel örgütünün Lübnan’da binlerce Filistinliyi katlettiğinde,

Mısır kapılarını kapattığında,

Bir kısım Türkler, Filistinliler topraklarını satmıştı dediğinde, 

Kuran’ın karşısına hesap defterlerini koyduklarını anladık…  Taşlar böyle diyordu.

Onlar hiç kardeş olmadılar, ne Hz. Adem’den ötürü ne de Hz. Muhammet’ten.

Müslümanın Müslümana düşmanlığı yetiyordu.

Ne kuzeyden gelen Moğollar ne de Batıdan gelen haçlılar… Hiçbir düşman ordusu, Müslümanları, Müslümanların ilgisizliği kadar öldürmedi.

Aynı peygamberin ümmeti, düşman karşısında hiçbir şey yapmayarak kardeşinin ölümünü izledi.

Kuyuya atılan Yusuf bile bu kadar yalnız değildi.

Aynı tanrının etini yemekten hoşlananlar bu topraklarda asla kardeş olamayacaklar.

Kardeş olamayacaklar çünkü dinleri, yaşama değil ölüm ve sonrasına odaklı bir din oldu.

Yaşamını güzelleştirmeyi değil, cenneti arzulayan biri… Öldürmek için cesaret dolu bir mavzerdir.

İnanıyor musun? “Evet” o halde, durma, öldür!..

Ancak, yaşamak isteyenler kardeş olabilir. Taşlar böyle dedi.

Aynı, ümmetin, milletin çocukları bir birilerini keserken farklı peygamberlerden motivasyonlu toplulukların bir arada yaşaması ne kadar mümkün olacaktı?

Filistinli çocukların elindeki taşlar böyle diyordu.

Bir Arap ata sözü derki “Türkün zulmü Arabın adaletinden iyidir.”

Türklerin Filistin topraklarından çekilmesiyle Arap şair Muhammed Hasan Alâeddîn şöyle demişti,

“Kalbim, dostların uzaklaştırıldığı

ve 

düşmanların yakınlaştırıldığı, 

musibet gününden haber veriyor bana.

Kendini tanrının kutsadığını sanan iki millet arasında sıkışıp kalmış Filistinliler 1950lerden sonra Arap ve Yahudilerin tek düşmanı Filistinliler olmuştu. Arap kralları Yahudilerle barışabilecekleri göstermişlerdi, fakat Filistin için kalemleri daima kırıktı.

Halklar şairlerini yürekleriyle dinlerler. İslam şairleri, krallarına keza, dönüşüp bilendikçe bileniyorlardı.  

Ey zavallı ülkem,

beni değiştirdin.

Sevgiyi, aşkı yazan

bir şairden

bıçakla yazan şaire çevirdin.

Kabbani, İsrail yenilgisiyle yüzleşemeyen Arapları sert bir eleştirmeye başladığında, hala kavmiyetçilik hastalığıyla övünüyorlardı.

Araplar kardeşi öldürmekle ünlüydü. Araplar kibirliydi, yozdu. Savaş endüstriyel bir imanla kazanılacak bir şeydi.

Töresel imanın artık hiçbir işe yaramadığını anlatmaya başladığında Kabbani, karısını ölüvermişlerdi.

Biliyordu Kabbani. Henüz taş atan çocuklar büyümemişti.

Ve biliyordu, eğilip yerden bir taş almaya üşenen Arap’ı şiiri ve kibri öldürecekti.

“…doğunun bu hitabeti,

öldüremez bir sineği bile.”

Annenizin yüzüğünü satın,

gidin bir silah alın. 

Ezberlediğiniz bir şiir,

okuduğunuz bir şiir

bir tüfeğin yanında hiçbir şeydir.

Lanetlemeyi cesaret sanan Müslümanlar… Hala gökten merhamet bekliyorlar.

Lanetleme illetine tutulmuş olanlar için Kudüs artık bir kutsallar bölgesi değil, vicdanların eli taşlı çocuklar tarafından yargılandığı bir mahkemedir.

İZDİHAM