25 Ekim 2021

İzdiham’ın 51. Sayısı Çıktı

ile izdiham

İzdiham, 51. sayısıyla okurunu selamladı. Bu sayıda toplumsal bir konuyu gündemine alan İzdiham’ın ön kapağını Sümeyya Kılıç’ın çizimi kaplarken arka kapakta Türkan Şoray ve İzzet Günay’la yapılan röportajın vesikası yer alıyor.

51. sayıda Özer Turan, Emil Michel Cioran, Mücahit Gündoğdu, Gökhan Özcan, Halil Ecer, Ahmetwo, Tuğba Karademir, Ali Ayçil, Celal Baran Yıldırım, Bülent Parlak, Seda Nur Bilici, Mustafa Toprak, Serdar Aydın, Sulhi Ceylan, Yağız Yılmaz, Faruk Sarıkavak, Abdullah Harmancı, Beyza Şen, Yasin Kara, Ahmet Enis Gürcan, Cüneyt Gönen, Emine Şimşek, Hüseyin Hakan, İbrahim Varelci, H. Demet Akan, Fatma Nur Uysal Pınar, Dilek Kartal ve Ferhat Toka var.

Klasikleşen İzdiham Maarif Takvimi’yle hislere tercüman olan Özer Turan, Pablo Neruda, Eşrefoğlu Rumî ve Attila İlhan gibi isimlerden alıntılarla günlere anlam katıyor. Turan, “Mutsuzluğumu Bursa’ya ve Ahmet Haşim’e borçluyum.” diye de ekliyor.

Düşünür köşesinde bu sayıda Cioran var. Acımanın Boşluğu metniyle okurunu karşılayan Cioran, insanın kendisine yolculuğunda acıma duygusunun yersizliğine değiniyor. Başkasına acımanın insanı kımıltısız kılacağını, kendisi acı çekerken başkası adına yıpranmanın bir boşluktan ibaret olduğunu söylüyor.

Duvardan İçeri köşesinde Hacivat ve Karagöz’ü inceleyen Mücahit Gündoğdu, yalnızca seyirlik bir oyun olmayan Hacivat ve Karagöz geleneğinin köklü bir kültür ürünü ve budanan insan profilinin topluma özgü taraflarını yaşatan bir istisna olduğunu anlatıyor. Zamana meydan okuyan bu geleneğin arkasındaki toplumsal gerçekliği keyifle okuyacaksınız.

İnsanın duygulardan meydana geldiğini yazdıklarıyla onayan Gökhan Özcan, Serçe Parmağı köşesinde hayattan kopma ve hayata yeniden tutunma ikilemini yazdı. İnsanı var eden tarafıyla onu yok edecek hüsranların ortasında bir çıkış yolu arıyor ve ekliyor: “Keşke biraz yaşamış olsaydınız.”

Kırılmanın anatomisine eğilen Halil Ecer, biçimce değişen kırılmayı paydası insan bir ortaklıkta buluşturuyor. Herkesin kırılmaya hakkı olduğu gibi, her kırılmanın meşru sayılmaması gerektiğini savunuyor. Kırılmanın sosyolojisi, son sayıda okurunu bekliyor.

Hayatın karmaşasından kaçmanın yollarını sunan İzdiham’da okurlar için en iyi elli diziyi listeledi. Ahmetwo, uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir derleme hazırladı.

Monologlarına aşina olduğumuz Tuğba Karademir, bir sevmenin olabilecek en masum halini kaleme aldı. Doğallığından, zarafetinden bir şey kaybetmedem sevebilmenin yollarını cümleleriyle ince ince işleyen Karademir, yabanıl otları, toprağı, kaşkol örmeyi, mızıka çalmayı ve nice yolları sevmenin yollarına serpiştiriyor.

Denemeleriyle yazın dünyamızda iz bırakan Ali Ayçil, taksici esnafına hitaben yazdığı metniyle bazı gerçeklere ironi yoluyla yaklaştı. Olması gerekenlerin ve olmaması güzelliklere vesile olacak noktaların tespitine eğilen Ayçil, toplumsal bir konuya daha özgün hitabıyla yaklaştı.

Derkenarda Celal Baran Yıldırım, Zoi isimli şiiriyle yer aldı. Hayatın içerisinden seslenen Yıldırım, geçmiş ve bugün arasında şiirden bağlar ördü.

Hayata karşı bir duruş geliştiren metinleriyle Bülent Parlak, son sayıda okurlarını Çadır şiiriyle karşıladı. Üzülenlerin, üzenlerin, rüzgarın, annelerin ve gitmelerin adına sesleniyor Bülent Parlak: “Beni bin yerimden kırdılar, olsun yine kalkarım.”

İnsan ruhunun ve zihninin dehlizlerinde dolaşmayı sürdüren Seda Nur Bilici, Tatar Çölü romanı üzerinden umut etmek ve hayatı anlamlandırmak arasındaki ilişkiyi inceledi. Dino Buzatti’nin Tatar Çölü romanında Bastiani Kalesinde atanan bir subayın yıllardır geleceği söylenen düşmanlara karşı her an teyakkuzda olmasını subay Drogo ve beraberindeki askerler üzerinden inceler. Her an gelecek olan bir düşmanın varlığı kahraman olması için umutla beklemesi demekti. Tıpkı insanın da yaşamı boyunca bir şeyleri umut ederek ayakta kaldığı gerçeği gibi.

Roman kahramanlarına mektuplar yazan Mustafa Toprak, bu sayıda Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin Tomas’ına duygularını açıyor. Anna Karenina’yla başlayan hayatı anlamlandırma çabasına bu sayıda Tomas da katılıyor. Yaşamın ağırlığı karşısında içsel arayışlara yönelen Tomas’a sorular yönelten Toprak, başka yaşamlara kendi umutlarımızla girince o insanların küçük dünyalarında umulmayan çatlaklar açmıyor muyuz sorusunu kovalıyor. Güç bela yaşamda yer edinmiş insanlara karşı merhametsizliğin açabileceği boşlukları bir mektupla muhatabına, Tomas’a ve şahsında Milan Kundera’ya yöneltiyor.

Türk Halk Müziğinin değerlerini köşesine taşıyan Serdar Aydın, kemanıyla icra ettiği türkülere yeni yorumlar katan Erol Çöke’yi yazdı. Halk müziğine kemanı eklemleyerek yerel seslere özgün bir üslup kazandıran Çöke’yi Serdar Aydın’la tanıyınca yeniden seveceksiniz.

On beş maddelik metinleriyle bildiğimiz Sulhi Ceylan, bu kez de aşık olmamak için on beş gerekçeyi sıraladı. Aşkın huzur ve sükunet getirdiğine dair kanının bir yanılgıdan ibaret olduğunu, huzursuzluk ve mutsuzluk için en ideal yolun birisine aşık olmak olduğunu anlatan Ceylan, yer yer hak vermekten kendimizi alamayacağımız nedenleriyle son sayıda okurunu karşılıyor.

Son sayının en değerli çalışmalarından birisi de Yağız Yılmaz’ın eseri oldu. Türk sinemasının unutulmaz isimlerinden Türkan Şoray ve İzzet Günay’la 1968 yapımlı Vesikalı Yarim üzerine önemli bir röportaj gerçekleştiren Yağız Yılmaz, hafızalardan silinmeyecek filmi ve dokunaklı detayları usta oyuncularla konuşarak köşesine aktardı. İzdiham’ın arka kapağını da süsleyen bu röportajı çok seveceksiniz.

Bir yürekten kaçmakla o yüreğe varmak arasındaki incecik çizgiyi tasvir eden Faruk Sarıkavak, sevilen bir yürekten esaretin bazen özgürlük olabileceğini yazdı. Kısa fakat hacimli anlatısındaki çıkmazla okuyuru soru işaretleriyle baş başa bırakıyor.

Öyküleriyle didaktik noktaları birer ikişer yakalayan ve çözümün parçası haline getirmeyi deneyen Abdullah Harmancı, Uyuyan Çocuğun Uyanışı metniyle yeni bir kırılmayı merkeze taşıyor. Somut bir problemi anlamından uzaklaştıran, bağlamından koparan ve kuru bir husumet malzemesi yapan toplumun vardığı noktayı eleştiren Harmancı, çözümün basit olduğu yerde anlamdan sapmak, sorunu çözümsüz hale getirir çıkarımıyla okurunu uzun uzadıya düşünmeye sevk ediyor.

İzdiham’ın bu sayısında Türkiye’de ilk defa yayımlanan bir metin daha okuru karşılıyor. Stefan Zweig’in 1932 yılında Vecciho Sarayı’nda verdiği konferanstaki röportajı Beyza Şen’in tercümesiyle yayımlandı. Edebiyata, okurlara, Zweig’in kendisine ve yazın serüvenine dair notları ilk kez bu sayıyla bulacaksınız.

Yaşamın izlerini geçmişte, nesnelerde ve sözlerde arayan Yasin Kara, bir iç muhasebe ve geçmişi yâd etme arzusunu Dur İhtarı’nda biriktiriyor. Bir dana geri dönmeyecek olan vakti bir başka mümkünle doldurmanın arayışını sürdürüyor: kader ve talihle.

Çizimleriyle unutulmaz isimlerin yaşamlarını aktaran Ahmet Enis Gürcan, lirik şiirleriyle tanıdığımız Dilaver Cebeci’yi hafızalarımızdan silinmemek üzere yeniden hatırlatıyor. Hem çizimleri hem de yaşam öyküsünden notlarıyla Dilaver Cebeci, elli birinci sayıda.

Yabancılaşma tartışmalarına sinema ve modernite üzerinden eğilen Cüneyt Gönen, uyuşturma misyonlu modernite ile estetik ve farkındalık uyandıran sinemanın iyiden iyice modernite çarkına su taşıdığını inceliyor. Bu dönüşümde birey, toplum, zaman ve mekân unsurunun paylarını, bir umuttan topluca yok oluşa sürükleyen kıstasları tane tane aktarıyor.

Öykülerinde bilişsel öğeleri ustaca kullanan Emine Şimşek, zihin ve imge arasındaki ilişkiyi bir aşk ve ayrılık örüntüsüyle sunuyor. Emine Şimşek, Gülşen’in hakiki bir sevgi inancıyla yola çıktığı fakat zamanla hakikatin de diğer gerçeklikler gibi aşıma uğradığını, Hakan için sevginin giderek sıradan bir şeye dönüştüğü yerde hakikatin de inancı acıtacak denli çıplak kaldığını anlatıyor. Masaya hayal kırıklığı ve nişan yüzüğünü bırakan Gülşen, hakikatin ve yanılgının tarihini de ağır bir bedelle ödüyor.

Unutmak ve hatırlamak üzerinden toplumsal kırılmalara değinen Hüseyin Hakan, bu iki duruma gereğinden öte anlamlar yüklendiğinde yozlaşının kaçınılmaz olduğunu anlatıyor. Fetheden hatırlamaların ve işgal eden unutmaların duygusal, tarihsel ve biyolojik örnekleri aktarılan metinde dar fakat korunaklı bir patikadan yürümek öneriliyor.

İbrahim Varelci, toplumun iç sesini bireyin iç sesiyle harmanlandığı metinlerine bu sayıda hata yapmak temasıyla devam ediyor. Hata yapmanın bir lüks, gereksinim ve fıtraten olmazsa olmaz sayılması gerektiği üzerine yaklaşım geliştiriyor. Yer yer doğrudan kendisine seslendiği hissi uyandıran samimi çıkarımlarında temel olarak şu varsayıma ulaştığı söylenebilir: en büyük sayı diye bir şey yoktur, çünkü o sayıya artı bir daha eklenebilir. Varelci, her yenilginin ardındaki dirilmeyi anlatıyor.

Yazdıklarının yanında konuya yaklaşımı da dikkat çekici olan H. Demet Akan, bu sayıda hiçbir şeyin anlatıldığı kadar olmadığını, ötesinde asıl mananın olması gerektiğini Kibritçi Kız masalı üzerinden anlatıyor. Yalnızca görünenle iş gören insanlığın, görünenin arkasındaki felaketlere kayıtsız kalmasının üzücü bir insanlık başarısı olduğunu anlatan Akan, hiçbir masalın sadece masaldan ibaret olmadığını yeniden hatırlatıyor.

Küçürek öykülerle okuru karşılayan Fatma Nur Uysal Pınar, kısacık olaylara koca anlamlar yükleyerek farklı bir yaklaşımı pekiştiriyor. Gözleri kısarak görülebilir gerçekler kendilerine bu kısa öykülerde yer edinmişler.

Şiirleriyle sarsmaya devam eden Dilek Kartal, bir benliğin, varlığın, öznenin şahsında diğer bütün ötekiler adına sesleniyor. Kendi bedeninde bir başka tercihi yaşayan, azalan, ufalanan yaşamları içeriden, oradan aktarıyor Dilek Kartal. Onlarla beraber üzülerek, azalarak ve ufalanarak. Çirkin Kız.. Ayna Da.. şiiri, Dilek Kartal’ın kaleminden okuruyla buluşuyor.

Ferhat Toka, devrimci bir romantik olarak tasvir ettiği Kenneth Rexroth portresini onun öz yaşam öyküsünden önemli notlarla süslüyor. Edebi yaşantısını büyük ölçüde etkileyen gerçek yaşam deneyimleriyle isyan ve hüzün dolu şiirler kaleme alan Rexroth, Ferhat Toka’nın anlatımıyla merak uyandırıcı bir boyuta kavuşuyor.

İzdiham’ın 51. Sayısını tüm gazete bayileri, D&R, Migros, Karfur, kitabevleri, Mim Kahve ve izdihambakkal.com’da bulabilirsiniz.

İZDİHAM