5 Aralık 2023

Halil Ecer, Eski Bir Çürüme Hali

ile izdiham

Eksik yanlarımızın kurutulmaya bırakıldığı her yaz akşamında çürüme riski ile karşı karşıyayız. Uzun soluklu birkaç tarih denemesinden sonra insan, insan olmanın tarihi yollarını aradı. Tarih kısa bir sözcük olmasına rağmen uzun nağmeler taşır sırt bölgelerinde. Birkaç hikâye birkaç incinme ardından insan olmanın birkaç beylik lafını dile getirmiş oluyoruz. Bütün dünya ile dünyayı izliyoruz. Yine de bağrımız hançere özlem duyacak kadar uzaklaşmadı kendisinden. Yürüyüp gidiyoruz bazılarının aşk sözcükleri ile donattığı kaldırım taşlarından, belediyeler kaldırımlara yeteri özeni göstermiyor ve bu yüzden aşk yürüyüşlerinde sendeliyoruz çoğu kez. Birkaç umut sözcüğünden sonra girizgahlar yerli yerine oturuyor ve biz okuduğumuz şeyin hangi şeye tekabül ettiğini anlamakta zorlanıyoruz.

            Evlerimizin bazı köşelerinde yüreğimizin ise her köşesine astığımız birkaç eski birkaç tane de çürümüş duygu ile var olmanın koyusunda geziniyoruz. Eski olan her daim nostaljik bir özlem hissi uyandırmasa da çürüyen yanlarımızla dimdik duruyoruz tarihi akışın kenarında. Hafızalarımızın eski şeylerle güzelleştiğine dair masallar olabildiğince şevk veriyor şavkın vurduğu ay parçası zihnimize. Eskiye dair olan özlemin yaşlı bireylerde tecelli etmesi ile birlikte bizim için yeni olanın onlar için eski olduğu gerçeği bağrımızın hançer değmemiş yerlerinde yeşermekte. Biz yine de çaresizliği güven harcıyla yoğurduğumuz ilişkilerimizin pişmanlığında görüyoruz. Savaşlar veriyoruz savaşın müsebbipleri ile böylelikle bitmeyen savaşlar inşa ediyoruz. Kendimizle olan savaşımızda sürekli mağlup olup mağlubiyeti kabul etmeme mağrurluğu ile mahcup oluyoruz. Bir insan kendisi ile verdiği savaşta daima mağluptur sözünü söylüyoruz yine de mağlubiyetin mahcubiyetinde umuda denk gelecek işaretler arıyoruz.

 Yeni zaman içerisinde eski ile olan övünme hallerimiz çoğu kez edebi birkaç mısranın romantikliğinde yer alıyor. Yine de dilimiz varmıyor yeni olanın kokuşmuşluğundan sıyrılmak için eskiye tutunma çabamızı dile getirmeye. Çürüyoruz birkaç tartıya sığmayacak hallerimizle. Duygularımız çürümenin eşiğinde ve biz rasyonel, gayet uygar bir hayvanın tüm özelliklerine haiziz. Bugünün dünyasında güzelleştiremediğimiz her anın hesabını vermekten korktuğumuz için eskiyi yüceltmeye girişiyoruz. Eski, tüm haliyle güzel olmadığı gibi yeni ile olan kıyasta mağlup olma potansiyelini taşımaktadır. Doğrusal bir ilerleme kaydetmediğimiz kuşkusuz olsa da iyiye doğru yol alma çabasında basireti açık bir varlık kümesi olduğumuzun bilincindeyiz. Yine de bir çürümüşlüğün içerisinde kırmızı güller aramaya pek meyilliyiz. Kokuşmayan hangi yanımız kaldı söyleyin not düşeyim yükselmekte olan ikbalimize. Duygu mu? Duygu gündelik yaşam pratikleri arasında zayıflığın göstergesi olarak ele alınmakta. Ahlak mı? Ahlak, henüz ateşlenmiş silahın geriye bıraktığı barut kokusunun rüzgâra denk gelen tarafında. Akıl mı? Akıl, kibre ve egoya yenik düşmüş bir zavallı olarak savaş meydanında atların nalları arasında çiğnenmekte. İnsan mı? İnsan, kötülüğe tanıklık eden sorumluluktan bihaber çürümüşlüğün kıyısında güneşlenmekte. Yaşam mı? Yaşam, bu metnin satır aralarına girmekten hicap duyan yabancı, varlık iddiasında olan fakat hiç görülmeyen bir his. 

            Eskiye olan hasretin çürüme işaretleri ile bezenmiş bir fayton gibi ağır, aksak ilerleyişine tanıklık etmekteyiz. Zamanın kokuşmuş yanlarında hepimizin herkes kadar payı olduğu gerçeği iman kemiğinin bir yerlerinde zikir çekmekle meşgul. Yine de eski bir hadisede hatırlanmayan kısımların güzel olma umudu ile dinliyoruz yaşam hikayesini. Aklımıza gelecek birkaç güzel sözcükten gayrı elimizde insan olmaya değer hiçbir his bulunmamakta. Çürüme zamanla olur sözünün ardından ya çürüyen zaman ise sorusuna birkaç avuç cevap aranmakta.

İZDİHAM