29 Aralık 2023

Fatih Yerli: Yunus, Eğri Odun ve Obsesyon

ile izdiham

Yunus dağdan odun toplar, dergâha götürür yanmaya. Yemekler pişsin doysun mideler, sobalar harlansın ısınsın tenler diye. Dergâhta canlar Yunus’u bekler, oysa Yunus, dağın, ormanın ve odunun tinsel taraflarıyla meşguldür ki geceleri geç varır tekkeye. Biçimsiz odunları ormana bırakıp düzgün odunları dergâha taşır. İnanılır gibi değil, ormanda odun arar Yunus. Biri de çıkıp dememiş midir acaba; “Yunuscum, takıntılarından kurtulman lazım, yanıp kül olacak bu odunlar nihayetinde, zamanı daha verimli kullanmalısın. Ne bileyim biraz ticarete odaklan, okçulukla ilgilen, hobiler edin, kendini geliştir falan” deyu. Ya da Yunus’un bu mükemmelliyetçiliğinde bir gizli narsisim bulmamışlar mıdır ki? Kim bilir belki de Yunus nevrozlarıyla baş etme çabası içinde, kendi yamukluklarını gizlemek için arıyordur düzgün odunları mesela. Yoksa bütün bunlar hayatı tüm rasyonelliği ile yaşayan modern insanın kuruntularından mı ibaret? 

Yunus’u tanımlamak kendi çağına düşer. Biz belki tanımı tanımlayabiliriz ancak bugün. Çünkü biz ne Yunus’u gördük ne bir benzerini. Ne Yunus doğurabilecek bir iklim sahibiyiz ne de o iklimi yağmurundan, güneşinden tanıyabiliriz.

Âşık Yunus derler ona. Gelmiş, gitmiş, dönmüş, yanmış. Yandığını, yaktığını ve sevdiğini söylemiş. Yandığında ve yaktığında, geldiğinde ve gittiğinde ve dönüp durduğunda hep sevdiğini söylemiş. Latin dilleri henüz ve belki de hâlâ ayırmamışken sevgi ile aşkı, onu Âşık Yunus edeni elbette varoluşçu düşünürlerde arayabiliriz. Etiğin, estetiğin kapıları Yunus’a bir yönünden çıkar elbet. Nihilin, hatta bir tarafıyla absürdün penceresinden bir sûret çıkarabiliriz. Fakat Âşık Yunus’u “aşkın” olanda ararsak belki biraz daha yaklaşırız. Çünkü âşık için aşkın olan ulaşılamaz, erişilemez, tahayyül edilemezliği ile irrasyonel bir imanın öznesidir. İman ise bu irrasyonel duygu ve düşüncenin tüm getirilerini rasyonel, gerçek ve hayatın kurucu unsuru haline getirir. Dolayısıyla âşığın onunla kurduğu ilişki sevginin aşkın olan bir biçimi halinde seyreder. Aşk, aşığın maşukundan düz zeminde bir fayda edinmesi değil, kendi varlığını maşukun yüceltilmesinde yeniden üreten bir bilinci kuşanmasıdır. Bu bilinç insanı hırslarından, komplekslerinden, rekabet güdüsünden, gösterişinden ve egonun diğer unsurlarından doğalında bir kopuşa sürükler. Üstün insan ya da insan-ı kâmil olmak Aşk içre olmaktır bu yüzden. 

Bütün bunlar, Güvenpark’ta tekerlekli sandalyesindeki karısını büyük bir gülümsemeyle gezdiren o karışık saçlı sakallı ihtiyarı ve Güvenpark güvercinlerinin güven içinde her yerine konduğu ellerinde küçük buğdaylar olan o yaşlı, bembeyaz saçlı kadını ikinci kez gördüğümde geçti içimden. 

Yunus öldü deyu selâ verirler. Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.

İZDİHAM