21 Şubat 2019

Burak Aksak’ın Leyla ve Mecnun Kitabı

ile izdiham

Leyla’nın aşkıyla çöllere düşen Mecnun, tüyleri dökülmüş, ağzından salyalar akan bir köpeği seviyor, okşuyor ve gözlerinden öpüyormuş. Onun bu halini gören biri dayanamayıp, sormuş:

“Ey Mecnun! Yaptığın bu çılgınlık nedir? Bu hayvana, niye sarılıp öpüyorsun?”
Mecnun’un cevabı ise şöyle olmuş: “Bu köpek, Leyla’nın köyünün köpeğidir.”

1535 yılında, büyük şair Fuzuli’nin kaleme aldığı “Leyla ile Mecnun” adlı eserde geçen bir kıssadır, yukarıdaki. Neredeyse bin yıldır bu coğrafyalarda işlenen aşk hikayesinin, mesnevî türünde kaleme alınıp yorumlanmış halidir eser, ve onun mesnevî tarzına ve Türk diline büyük yenilikler getirdiği söylenir. (Bu eserden yaklaşık üç asır önce de Nizami Gencevi tarafından yazılmış, başka bir Leyla ile Mecnun eseri bulunur)

Batı’nın “Romeo ve Jüliet”inin karşısına, Doğu’yu temsilen Fuzuli’nin bu eseri çıkarılmakta ve doğu ile batıya ait aşk kavramlarının analizinde “Leyla ile Mecnun” temel referans kabul edilmektedir. Fuzuli de, elli iki yaşında yazdığı bu eser sebebiyle, hem Türk Edebiyatında, hem gönül hafızamızda köşe taşı yerini korumaktadır. Bu yazının başında paylaştığım gibi daha nice kıssa, bugün dahi sohbetlere konu olmakta, derin aşk meselelerinde örnek verilmektedir. Tabii işin erbapları, Fuzuli’nin, bu eserinde çokça metafor kullandığının ve tasavvufi aşka sıkça göndermeler yaptığının altını çizmeyi de ihmal etmezler.

Yakın dönemde Reşat Nuri Güntekin, İskender Pala, Sezai Karakoç, Turgay Fişekçi gibi birçok şair ve yazar da Leyla ile Mecnun kitapları yayınlamıştır. Sezai Karakoç, kitabında Leyla ile Mecnun’un ölümlerini anlattığı şiirine şöyle başlamıştır, örneğin;

Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
Bir kış güneşliğinde
Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir
Tabiatı aşan bir bildiriştir.

Fuzuli’nin eserinden yüzyıllar sonra 2018 yılı sonbaharında başka bir Leyla ile Mecnun kitabı daha yayınlandı. 272 sayfalık bu kitap, çıkar çıkmaz okuyucular tarafından muazzam bir ilgi ile karşılaştı. Sebebi tabii ki, kitabın yazarı Burak Aksak’ın 2011-2013 yılları arasında TRT’de yaklaşık üç sezon yayınlanan, “Leyla ile Mecnun” dizisinin de senaristi olmasıydı. Benim de müptelası olduğum bu dizi, televizyon tarihimizde bence de bir dönüm noktası oldu.

Sizce bir dizinin tekrarı kaç kez izlenir?

Ben, bu dizinin tekrarlarını tam üç kez izledim. İsmail Abi, Erdal Bakkal, İskender Baba, Hırsız Yavuz, Aksakallı Dede gibi her biri fenomen olan karakterlerle bezeli bu dizi, kalbimizde özel bir yer edinmiş ve bitişi ile benim gibi tüm takipçilerini üzmüştü. Burak Aksak, dizi için istediği finali yapamadığını düşünüp, gönlündeki sonu bir kitapla takipçilerine ulaştırmak istemiş. Lakin kitaptaki hikayenin, televizyon dizisi ile paralel akmadığını da söyleyelim. Yani kitapta, ilk sezonda diziden ayrılan Mecnun’un annesi ve Arda karakterleri de bulunuyor. Adeta bir film senaryosuymuş gibi kitapta bol tutulan diyaloglar, okuyucunun metinleri zihninde canlandırmasına katkı sağlayacaktır. (Benim öyle oldu.) Örneğin karakolda geçen bir bölüm, şöyle ilerlemekte;

“Oğlum niye yakıyorsun sokağı, hasta mısın sen?”
“Yok komiserim. Aşığım. Çok seviyorum..”
“Madem seviyorsun git anasından babasından iste. Sokak yakmak da ne? Biz de sevdik ama orayı burayı yakmadık.”
“Haklısınız Komiserim.”
“Sokağı yakarak nasıl bi’ mesaj vermeye çalışıyodun ki kıza? Yanıyorum, ateşim başıma vurdu, azdım mı demek istiyorsun, n’apıyorsun?
“Yok Komiserim, benzinle adını yazmıştım aslında, adını görücekti aşağı baktığında ama alevler harlanınca tabii birden…”
“Milletin arabasına koyamadığı benzini bunlar yollara döküyo be.”

Kitap, yazarın yine kendisinin 2017 yılında kurduğu Küsurat Yayınları’ndan çıktı. Benim Burak Aksak ile ilk karşılaşmam da, yayınevini kurduğu yıl (henüz kitabı çıkmadan) İstanbul Tüyap Kitap Fuarında, standlarını ziyaretim ile olmuştu ve dizinin getirdiği popülarite sebebiyle yoğun ilgi gören standın önünde, zar zor ayaküstü birkaç kelam edebilmiştik.

Küsurat Yayınları’ndan çıkan Leyla ile Mecnun’un, 484 yıl önce yazılan aynı adlı eserle tabii ki direk bir alakası bulunmuyor. Böyle bir iddiası da yok. Bu başka bir “Leyla ile Mecnun” hikayesi. Ama uğruna çile çekilen Leyla ise, burada da böyle bir Leyla var. Divane olmuş Mecnun ise, o da var. Hatta çöl bile var. Yani mizah yüklü olaylar ve diyaloglar barındırmasına rağmen bu kitabın sayfalarında da bize hazin bir aşk hikayesi sunuluyor. Yani burada da aşık ile maşuk’un halleri, kavuşamamanın ızdırabı işleniyor. Tabii, çokça gündelik konuşmalar ve güncel espirilerle yoğun bir şekilde.

İsmail Abi için söylenen “o gemi bir gün gelecek” cümlesi de , okuyucuya verilen “ümidini kaybetme, hayallerinden vazgeçme” mesajının özetidir esasında. Zira İsmail Abi’ninki de bir çeşit aşk hikayesidir. Darmadağın olmuş kahramanımız Mecnun’a da alttaki gibi büyük sözleri, aşk söyletecektir; “Zaman döngüseldir ve farklı seçimler yapsan da aynı hayatı yaşarsın. Sana verilmiş bir ömür vardır. Bu dünyadaki zamanın bellidir. Ve her şey bir denge içindedir. Biz. Daha doğrusu ben, o dengeyi bozdum…”

Özetle, ‘Leyla ile Mecnun’ hikayesi, hepimizin hikayesidir, aslında. Bu toprakların yüzyıllar boyu süregelen sızısıdır. Ve sanırım; dizi ile birlikte bu kitap, Burak Aksak’ın bu bin yıllık hikayeye yaptığı gülümseten bir “zeyl” olarak, hafızalardaki yerini alacaktır.

Ahmet Erbil

İZDİHAM