15 Ocak 2017

İftarlık Gazoz

ile izdiham

Gişede Oscar için yarışan filmleri bile gölgede bırakmalarına rağmen maalesef yerli yapımların içinde fark yaratabilenlerin sayısı pek te fazla değil. Bu anlamda gösterime giren Yüksel Aksu’nun üçüncü filmi İftarlık Gazoz sadece anlatacak bir hikayesi olmasıyla bile değerli ki filmde çok daha fazlası var.

Başrollerini Cem Yılmaz, Macit Koper, Okan Avcı ve çocuk oyuncu Berat Efe Parlar’ın paylaştığı İftarlık Gazoz aynı Yüksel Aksu’nun ilk filmi Dondurmam Kaymak gibi yönetmenin doğup büyüdüğü Ula’yı mesken alıyor. Çıkış noktası olarak ta doğrusu Dondurmam Kaymağı hatırlatıyor. Fakat bu kez Yüksel Aksu o yılların Ege kasabasını yine son derece samimi bir şekilde resmederken çok daha derinde bir yerlere dokunuyor. Afişte Cem Yılmaz’ın adını görerek bir komedi filmi bekleyen seyirci için bir parantez açmak gerekirse sıcak esprilerle bezenmiş olsa da İftarlık Gazoz kesinlikle bir komedi filmi değil.

1970’lerde Ula kasabasında ilkokuldan iftiharla mezun olan Adem (Berat Efe Parlar) yaz için el yapımı gazoz satan Cimar Kemal’in (Cem Yılmaz) yanında çırak olarak çalışmaya başlıyor. Filmin ilk yarısında Adem’in tütün işçisi olarak çalışan anne babasını, küçük esnaf Cibar Kemal’i, köyün ağasını, imamını(Macit Koper) ve Ankara’da siyasi eylemlere karıştıktan sonra evine dönen ağa oğlu Hasan’ı(Yılmaz Bayraktar) tanıyoruz . Bu karakterler farklılıklarına ufak tefek çatışmalarına rağmen bir arada uyum içinde yaşıyorlar ve birbirlerine sahip çıkıyorlar. Film özellikle serim kısmı dozunda esprilerle süslenmiş olsa da özellikle 40’lı yaşlarını yaşayan ve o dönemin çocuğu olan seyircide kaybedilen samimiyeti ve hoşgörüyü hatırlatarak buruk bir tat bırakıyor.

Cem Yılmaz Cibar Kemal karakterinde neden Türkiye’ye mal olmuş bir star olduğunu kanıtlarcasına tüm içtenliğiyle döktürürken, imam karakterinde Macit Koper de unutulmaz bir performans sergiliyor. Yine de filmin yıldızı kesinlikle Berat Efe Parlar. Aslında izlediğimizin Adem’in öyküsü olduğu düşünüldüğünde onun inandırıcı oyunculuğu filme kuşkusuz çok şey katıyor, hatta filmi sürüklüyor.

İftarlık Gazoz’un değinilmeden geçilmeyecek başarılarından biri de o dönemi teknik anlamda da neredeyse kusursuz biçimde tasvir etmesi. Görüntü yönetmeni Mirsad Heroviç’in filmin görüntülerini Ege’nin sevimli Ula kasabasına bir güzellemeye çevirdiğini, özellikle sabaha karşı tütün kırma sahnesinin müzik kullanımıyla da perçinlenen etkileyiciliğinin zihinlere kazındığını belirtmek gerek. Buna yıllardır kulaklarımızdaki Ege türkülerini bazen orijinal haliyle bazen de farklı düzenlemeleriyle kullanmaktaki başarısı da eklenince İftarlık Gazoz çıtayı teknik anlamda da bir hayli yükseltiyor ama bununla kalmıyor. Filmin senaryo çalışması hem öyküsünü anlatma biçimi, hem yan öykülerle meramını anlatmak için tasarladığı sahneler hem de bunları genel öyküye serpiştirme tarzı ile de son derece özenli. Senaryodaki bu özen filmin temposunu da iyi ayarlamasını sağlıyor. İkinci bölümde Adem’in oruç tuttuğu ve kendisiyle mücadele ettiği sahneler biraz uzunsa da bu belki de onun çaresizliğini ve iç hesaplaşmasını daha iyi anlamamıza hizmet ediyor.

Film ayrıca dönemin siyasi durumunu, çelişkilerini, kanayan ve belki de hala kanamakta olan yaralarını samimiyetle ve nutuk çekmeden gözler önüne seriyor oluşuyla da övgüyü hak ediyor. Kısacası İftarlık Gazoz son on dakikasına hemen her şeyi dozunda kullanmış ve anlatmak istediğini seyirciye geçirmiş olarak giriyor. Filmde sürekli tekrarlanan ‘Orucu büyüyünce tutarsın’ repliği filmin sonunda tutulan oruç düşünüldüğünde zaten bizi yakalıyor ve canımızı fazlasıyla yakıyor. İşte bu yüzden son on dakikadaki ajitasyona hiç ihtiyaç yok ve maalesef film bu sahnelerle biraz kan kaybediyor. Keşke her şey Adem’in gözlerinde bitse (olumlu ve ya olumsuz), o son kısım hiç çekilmeseydi ya da belki daha kısa sahnelerle verilseydi demekten başka bir şey gelmiyor elden.

Sonuç olarak İftarlık Gazoz bize samimi ve matematiği son derece iyi ayarlanmış senaryosu, başarılı görüntü yönetimi ve oyunculuklarıyla bir çocuğun dünyayı algılayışındaki masumiyeti, kendi kararlarını alma, büyüme mücadelesini, bizi biz yapan hemen her şeyin çocukluğumuzda atılan temeller üzerine oturduğunu anlatırken arka arkaya gösterime giren, dişe dokunur bir hikaye anlatmaktan uzak yerli yapımlar içinde bir yıldız gibi parlıyor. Başta yönetmen Yüksel Aksu olmak üzere tüm ekibin eline sağlık.

 
Enes Mert
İZDİHAM