26 Eylül 2021

Turgay Fişekçi: “Eleştirinin yerini ‘tanıtım’ aldı.”

ile izdiham

Dergiciliğin gelişim sürecini düşündüğümüzde 2000’li yılların dergiciliğe en önemli avantajları ya da dezavantajları ne olmuştur?

Edebiyat dergiciliği, edebiyatın canlı olduğu yıllarda ilgi uyandıran bir uğraştı. Ne demek edebiyatın canlı olduğu yıllar? Bugünün edebiyat ortamı canlı değil mi? Bugün, dünden daha çok kitap satılıyor, yazarlar toplum katında daha çok tanınıyor. Ama bu olguyu tek başına edebiyatın canlılığının göstergesi sayabilir miyiz? Sanırım önce şu ayrımı yapmalıyız: Edebiyat, ticaret değil, yaratıcılık alanıdır. Ticaretle kol kola girmiş bir yaratıcılık alanı olamaz. Edebiyat tarihi boyunca hiçbir büyük edebiyat yapıtı, çok satılsın, çok kazanılsın diye yazılmamıştır. Edebiyat, içinde bulunduğu toplumu, insanlarını yansıtabildiği oranda başarılıdır. 1950’lerde ülkemizin toprak düzeninde bir değişim mi yaşandı, edebiyatımızda “köy romanları” denilen döneme yansımıştır. Orhan KEMAL, önce Çukurova’yı yazmış, sonra geldiği İstanbul’un insanlarını romanlarına taşımıştır. 12 Mart 1971 darbesi sonrasında edebiyatımız neredeyse “12 Mart” romanlarına boğulmuştur. Bir Düğün Gecesi’nden Kırkyedililer’e, saymakla bitmez bu dönemin edebiyat verimi. Bugün ise yaratıcı edebiyat alanı, ticarete teslim olmuş durumdadır. Önde gelen yazarların çoğu, masasına, ülkenin, dünyanın, insanın derdine ilişkin ne anlatabilirim değil ne yazarsam satar sorusuyla oturmaktadır. Bu durum edebiyat dergiciliğimizi de belirleyen, çevreleyen bir olgudur günümüzde. Edebiyatın yaratıcılık alanı olduğu dönemlerin edebiyat dergileri, yaratıcılık sorunlarını tartışan yazılarla yayımlanıyor, bu tartışmalar edebiyata yön veriyordu. Bu dönemin dergilerinde yazan çoğu eleştirmenin yazıları günümüzde kitaplaşmış durumda. Nurullah ATAÇ’ın, Sabahattin EYÜBOĞLU’nun, Memet FUAT’ın, Adnan BENK’in, Fethi NACİ’nin, Selahattin HİLAV’ın dergilerde çıkmış yazılarını okuyanlar, edebiyat dergiciliğinin nasıl canlı, tartışmacı, yönlendirici nitelikleri olduğunu kolayca görebilirler.

Günümüz edebiyat dergiciliği ne yazık ki, en büyük silahı olan “eleştiri”den yoksundur bugün. Eleştiri, yeni yaklaşımların, düşüncelerin tartışıldığı bir alan değil de düşmanlık gibi, başkasının “ekmeğiyle oynamak” gibi algılanmaktadır. Edebiyat dergilerinin sayfalarını yalnızca övgü yazıları, güzellemeler doldurmaktadır. Hiç mi söyleyecek bir sözü yok eleştirinin? Mutlaka düşünen insanlar vardır bir yerlerde, söyleyecek sözleri de vardır; ama ortaya koydukları düşünsel yaklaşımların karşılığı linç edilmekse neden bozsunlar huzurlarını? Zaten günlük hayat yeterince zalim. Bütün sanat ve edebiyat tarihi, yeni kuşakların eski kuşaklara karşı çıkması, onların yaptıklarını aşacak yenilikler getirmelerinin tarihidir. PICASSO, bütün resim tarihini karşısına alarak yeni bir resim anlayışı oluşturdu. Bizde Nâzım Hikmet, döneminin şairlerini yerle bir ettiği “Putları Yıkıyoruz” kampanyasıyla edebiyat dünyasına girdi. Orhan Veli-Oktay RİFAT-Melih Cevdet, kendilerinden önceki bütün şiire karşı çıkarak, geçmişle alay ederek yeni bir şiir kurdular. Sonrasında İkinci Yeni ve 60 Kuşağı da hep öncekileri ret temelinde geliştiler. Bütün bu tartışmalar dergi sayfalarında yapıldı, okurlarla dergilerde paylaşıldı.

Eleştirinin olmadığı bir edebiyat ortamı olabilir mi? Günümüz edebiyatı bu olgunun tipik bir örneği. Eleştirinin yerini “tanıtım” aldı. Tanıtılıyor kitaplar, daha çok duyulsun, daha çok görünsün, daha çok satılsın diye. Günümüz edebiyat dergiciliğinden söz ederken son yıllarda yaygınlaşan çizgili yazılı dergilerden de söz etmeliyiz. “Edebiyat dergiciliğinin arabeski” diyebileceğim bu dergiler, bir yandan günümüzün tanınmış edebiyatçılarına köşeler açarak, öte yandan da okurun en çok ilgisini çekebilecek edebiyat ikonlarını kapak yapıp, çok ucuz sözler ve yazılarla okur topluyor, satış başarıları yakalıyorlar. Düşmüş bir toplumun düşmüş dergileridir bunlar.

Günümüzde dergilerin birçoğu oldukça popülarite kazanmış durumda. Bunun sonucunda ise bir rekabet söz konusu oluyor. Sizce bu popülarite dergilerin niteliğini etkileyerek dergileri bir tüketim ürünü yapmakta mıdır?

Genel bir bakışla günümüz edebiyat dergileri, yukarıda söylediğim “tanıtım” çevresinde yayın yapıyorlar. Vedat GÜNYOL’un Yeni Ufuklar’ı, Memet FUAT’ın Yeni Dergi’yi nasıl çıkardıklarını bilen biriyim. Bu dergiler bir düşünce ve sanat beğenisinin temsilcisi olarak yayın yapıyorlardı. Dergi yayımlamanın amacı insanlara bildiklerinin dışında düşünceler, sanat anlayışları, dünya görüşleri olduğunu anlatmaktı. Vedat GÜNYOL’un öğretmenlik maaşı, Memet FUAT’ın, Nâzım kitaplarından gelen küçük gelirlerle çıkardı bu dergiler. Ne Kültür Bakanlığı desteklerdi ne ilan gelirleri vardı. Okurlarının satın aldıkları dergi ücretiyle varlıklarını sürdürürlerdi.

Hayatta sanırım en güzel ilişki biçimi karşılıksız ilişkiler. Aşkta da böyledir, edebiyatta da. Bu insanlar bir karşılık beklemeden, doğru, güzel buldukları için yayımlarlardı bu dergileri. Onların çevrelerindeki insanlar da böyle karşılıksız bir sevgiyle bağlıydılar o dergilere.

Değerli çevirmen Yurdanur SALMAN’ın en değerli anılarından biridir, hep andığı: Taksim’de Akşit Göktürk ile yürüyorlarmış, Memet FUAT’a rastlamışlar. Memet FUAT onlara, “Çocuklar bir dergi çıkaracağım, bana destek olur musunuz?” demiş, onlar da “oluruz” demişler ve el sıkışmışlar. O el sıkışmanın karşılıklı, çıkarsız güveni yıllar boyu sürmüş. Yalnızca bir el sıkışma ve “evet” sözü onları birbirine ömür boyu bağlamış.

Bugünün insanları günübirlik yaşamaktan tat alıyor. Sevgilerinde, çalışmalarında tutarlık aranmıyor kimsede. Böyle olunca elimizdeki derginin kimliğine, kişiliğine, parayı verenin sayfalarını alıp alamayacağına nasıl güvenebiliriz? Bu denli geçmişe takılınca kendimi gerici gibi hissediyorum ama böyle değil elbet. Günümüz insanları ve piyasa koşullarına, ticarete teslim olmuş dergiciler bence çok gerici. Sanki Rönesans, Aydınlanma, 20. yüzyıl şiiri hiç olmamış, hiç nasiplenmemiş gibi yaşıyorlar, ortaya koydukları buram buram ticaret kokan yayın organlarıyla. Yazık onlara…

Sözcükler dergisinde yer verilen türler neye göre belirlenmektedir?

1978’den buyana, neredeyse kırk yıldır aralıksız olarak edebiyat dergisi yayıncısı olarak yaşamış biri olarak bugünün edebiyat ortamında Sözcükler dergisinde neler yaptığımızı şöyle özetleyebilirim: Nitelikli eleştiriyle karşılaştığımda heyecanlanıyor ve aynı heyecanla yayımlıyorum ama bu ne yazık ki çok ender gerçekleşiyor. Buna karşın her sayıda düzenli olarak yapabildiklerim şunlar: Cevat ÇAPAN, yitirdiğimiz Refik DURBAŞ, Cemil KAVUKÇU, yitirdiğimiz küçük İskender gibi günümüz edebiyatının önde gelen ustalarının en yeni ürünlerini okurlarla buluşturmak.

Ölümüne dek her sayıda Türkçemizin anıt değerlerinden olan Emin ÖZDEMİR’in dil, düşünce ve edebiyatın kaynaşıp yüceltildiği yazılarını yayımlamak. Nitelikli çeviri yazılarla okurun edebiyat bilincini yükseltecek yayınlar yapmak. Sinema eleştirisini şiir ve deneme tadıyla birleştiren Hakan SAVAŞ’ın okurlardan da büyük ilgi gören sinema yazılarını yayımlamak. Dergide, kuşaklar arası denge gözeterek, genç yaşlardaki yazarların parlak ürünlerine yer vermek. Bir dönem ilk ürünlerini yayımladığımız gençleri tanıtan söyleşiler de yayımladık. Türler arası denge gözeterek, yalnızca şiir, öykü değil, deneme, anı, mektup gibi az ürün verilen alanlarda da yayın yapmak. Bugüne dek yayımlanmamış, önemli belgelere ulaşıp bunların ilk kez günışığına kavuşmasını sağlamak. Yalnızca Nâzım Hikmet’e ilişkin yayımladığımız belgeler bir kitap oluşturacak hacme ulaştı. 55. sayımızdaki “Edebiyatçı Mektupları Özel Sayısı” tümüyle ilk kez yayımlanan belgelerden oluşmasıyla, edebiyat tarihimiz için özel önemde bir sayı oldu. Oğuz ATAY’ın, Turgut ve Tomris UYAR’ın hiç yayımlanmamış fotoğraflarını dosya olarak yayımladık. 1 Temmuz 2021’de çıkacak 85-86. sayımızda da ilk kez yayımlanan fotoğraflarıyla Kemal TAHİR yer alacak. 100. doğum yıl dönümlerinde, Garip Akımı (48. Sayı), Aziz NESİN (53. Sayı), Behçet NECATİGİL (60. Sayı) özel sayıları yaptık.

Dergilerde yazı yayımlatmak isteyen genç yazarlara önerileriniz nelerdir?

Bunun özel bir yanı yok. Öncelikle bir edebiyat dergisinde yayımlanabilecek düzeyde ürünler ortaya koyabilmeleri gerekir. Bu da iç dökme ya da anlık duygulanımlarla bir şeyler karalamakla değil, edebiyatı gerçekten bilmekle olanaklıdır.

Çok okunanlar cümlesi sıkça karşımıza çıkmakta. Sizce bir dergide çok okunan yazarlar mı yoksa çok okunan türler mi belirleyici oluyor?

Çok satmak amacıyla yayımlanan popüler dergiler elbette çok satan, ünlü yazarların çevresinde, onları kapaklarına taşıyarak yayın yapıyorlar. Türler, kuşaklar arasında bir denge oluşturmak gibi bir sorunları yok. Sadece ne basarsak daha çok satarız diye düşünüyorlar.

Sözcükler dergisinin birinci sayısında Neden Çıkıyoruz? Başlıklı yazıda şu sözlere rastlamaktayız: “Resim, fotoğraf, renk gibi görsel ögeler dergimizde gerekmedikçe yer almayacak. Saf, som bir edebiyatın soluklanma alanı olacağız.” Bu tercihin sebebini öğrenebilir miyiz?

Bu tercihin nedeni edebiyat değerlerini savunmak içindir. Dikkat ederseniz bütün popüler dergilerin edebiyat değerleriyle, nitelikli edebiyatla bir ilişkilerinin olmadığını görürsünüz. Sözcükler’i, edebiyat değerlerinin savunulduğu bir alan olarak gördüğümüz için yayımlıyoruz.

Söyleşi: Şevval Birdal

edebiyathaber.net

İZDİHAM