14 Ekim 2023

Can Eseler, Tanrı Öldüyse Sıra Kimde?

ile izdihamdergi

Âdem ve soyunun Dünya’da var olduğu ilk günden bu yana, insan yaşamının birtakım sabitleri vardı. İnsan, Aristotales’in ünlü tarifinde ifade ettiği gibi “konuşan bir hayvandır.’’ Burada bahse konu olan temel sabitlerden biri tabii ki ‘İnsan’ın düşünüyor olmasıdır. Bu durum insan için en büyük sıçrama olabilir. Aslında kendisine sunulan bu muazzam yetenek, onu diğer bütün canlılardan farklı bir noktaya taşır. Ancak sunulan her fırsatın olumlu ve olumsuz yönleri olması kaçınılmaz bir gerçektir.

İlginçtir ki insan, akledebilmeyi başardığı zamanlardan bu yana kendine bazı sorular sormayı ihmal etmemiştir. Bu soruların düşünsel ve mistik bütün yaklaşımlarda örnekleri mebzul miktarda mevcuttur. En derin cevaplara ve zirve yorumlara muhtaç olan bu soruların kahir ekseriyeti, ‘ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum’ gibi kaçınılmaz bir girdap olmayı neden bırakmaz? İnsanlık tarihi bu tip sorulara verilen cevaplarla doludur. Dinler, felsefi fraksiyonlar ve mistik tarikatlar bunun gibi konuları derinlemesine irdeleyip varoluşsal çıkarımlar yapmanın en güzel örneklerini sunacaktır.

Son dönemde insanoğlu kendi varoluşuna geçmişteki atalarının verdiği cevaplarla mutlu olmayı başarmıştı. Ancak insanlık, sanayi inkılabı, Fransız devrimi gibi köklü hareketleri deneyimledikten sonra tarihinde pek de görülmemiş bir değişim sürecini birkaç yüz yıl gibi kısa sayılabilecek bir dönemde gerçekleştirme yoluna gitti. Bunun çok övülen birtakım sonuçlarının olduğu gözle görülen bir gerçek. Lakin bizim burada dikkatimizi celbeden nokta daha ziyade içsel taraftır. Dışardaki dünyada muazzam gelişmeleri başarmaya devam eden insan içeride büyük bir yalnızlık ve umutsuzluk denizinde mi yüzmektedir? Bu amansız çelişkinin hakikatini tam olarak bilmek zor elbette, fakat ben Friedrich Nietzsche’nin ‘’Tanrı öldü’’ diye haykırmasını unutamıyorum. Zira kendine anlamlar yüklemek isteyen insanın makine ile olan ilişkisi, onu vicdanı ve hırsları arasına sıkıştırmış olabilir mi? Bu esaslı soruya geçmeden önce şunun gözden kaçmaması gerektiğini düşünenlerdenim: Tanrı öldü demek neyi ifade eder? Vicdan denilen duygunun insan açısından değeri yüksektir. Ancak insan değeri her ne kadar yüksekte olsa da vicdan ve menfaatleri arasında sıkışıp kalmada ustadır. Nietzsche’nin attığı bu hazin çığlıkta, mevzu bahis ettiği şey bir kaygıdır. Ölen aslında Tanrı diye sembolleştirilse de esasında vicdandır. Bu haykırış, saf faydacı bir pencereden bakan insanlar açısından son derece gereksiz, hatta histerik birtakım içsel huzursuzluklar olabilir. Bunun gibi düşünceler bazı insanlara varoluşsal yaralar açabilir. Bu yaralar, ilerleyen vakitlerde son derece yaratgan infilaklara sebep olsa da, nihai sonucu salt acı çekmek olarak telakki edileceği için diğerleri tarafından anlaşılması zor olacaktır.

 İnsan türü yaşadığı tüm zamanlarda iyilik, kötülük, vicdan ve menfaat gibi olguların arasında seçim yapmak zorunda kalmıştır. Teknolojinin gelişmesi, onu nereye getirdi, sorusu muammanın merkezidir. Zira gelişme gösterdikçe daha büyük buhranlara doğru yol aldığını görmek birçokları için oldukça acıklı bir dramdır. İnsan; neredeyse geçen yüz yılda ölen bir insanın, Tanrı öldü demesinden ne anlamış olabilir? İnsan, bunu anlamak veya cevaplamak bir yana, ‘Nietzsche eğer bu asırda yaşamış olsaydı şimdi ne derdi’ diye düşünmelidir. Belki şöyle bir adım atılabilir: Eğer 19. Yüz yılda Tanrı öldü ise 21. Yüzyılda sıra kime gelmiştir? Vicdan öldüyse insandan geriye ne kalır, diye düşünmek gerekir. Tanrı’nın öldüğü bir Dünya’da insanın da çok uzun bir vakti kalmamış demektir. Vicdan mefhumunun insandan soyulması, insanın kendine yabancılaşması ve sonuçta yolundan sapması insana ne kazandırabilir ki? Yolundan sapan insan, patikada ne kadar ilerlemeyi başaracağını önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Ancak burada vicdan ve insan namına telaşları olanlara şunu belirtmek gerekebilir: Tanrı öldüyse sıra insandadır.

Evet, çok fazla umutsuzluk hiçbirimize iyi gelmiyor. Yukarıdaki çığlığın yankısını zihinlerimize çarparken şu gerçeği hatırlamak hepimize iyi gelecek. Vicdan ölmemiştir, mutlaka büyülenmiş olan insanın dimağından yeniden yansıyacaktır. İnsanın öz varlığının tekâmülü açısından mukadder olacaktır.                                                                                      

İZDİHAM