13 Aralık 2025

İrem Matçiçek, Güneşle Gelen “Umut”

ile izdihamdergi

Gri bulutlarla kaplıydı kaç gün havalar ama bugün hava açıktı. Bulutlu havaları seviyordum, çok güzel
romantize edebiliyordum bu havalarda kendimi ama kapalı günün ardından gelen yumuşak havaları
daha çok seviyordum. Biraz hava almak için dışarı çıktım. Kulaklığımı taktım ama hangi şarkıyı
açacağıma karar veremedim. Hüzünlü bir şeyler dinlemeye kalbim el vermiyordu bu sefer. Hareketli
bir şeyler dinlemekte adetim değildir. Kendi sesimi dinleyerek yürüdüm biraz. Uzun zamandır
susmuyordu. Bazen onu dinleyip ağlıyor bazen espri yapıp gülüyordum. Anlık bir duraksadım. Acaba
psikolojim mi bozuktu. Kendimi dinlerken yol bitmiş sahile gelmiştim. Bir banka oturup soluklandım.
Denizi izledim. Denizi izlemek rahatlatıyordu. Saat 8’di ve ortalıkta kimse yoktu. Taze simit kokusu
geldi burnuma. Bir simit bir çay aldım. Kahvaltı yapmamıştım öyle bir alışkanlığım da yoktu. Genelde
kahve içerim ya da sigaradan önce birkaç lokma ağzıma alırım. Memlekete gittiğim sürede kahvaltı
yapıyorum. Aile ile kahvaltı yapmanın bir güzelliği bir anlamı oluyor. Bunu da iç sesimle
konuşmuştum. İç sesimle konuşmaktan bazen neyi karşı tarafa söylediğimi unutuyorum. Akif kızıyor
bu halime. Akif çocukluk arkadaşımdı. İstanbul’a da beraber geldik. İstanbul üniversitesi hukuk
okuduk ama Akif’in 5. yılıydı. Hocayla takışmış, hocada bırakmış dersten. Ben avukat olacaktım ama
daha iş bulamamıştım. Akif savcı olacaktı. Cebimde defterimin olduğu hatırladım. Son yazdığımı
okumaya başladım.
“Yarım kelimeler
Sonu gelmeyen düşünceler
Sessiz yorgun bir beden”
Bunu geçen Çarşamba yazmıştım. O gün çok doluydu içim. Bu kelimelerle tanımlamıştım duygularımı.
Ama bugün öyle değildi.
“İçinde heyecanla atan bir kalp
Belki umutları yaralı
Ama kanat çırpmaya takati var.”
Evet bugün mutluydum belki de umutlu.
Telefonum çaldı. Arayan Akif’ti. Akşamki sohbete çağırıyordu. Düzenli olmasa da cumartesi akşamları
Akif ile sohbetlere katılırdım.

Alo. Nasılsın İbrahim?

İyiyim. Sen?

Bende iyiyim. Akşam geliyorsun değil mi?

Bakarız işim çıkmazsa gelirim.

Ne işin var oğlum gel işte. Sonra kendi kendine depresyona giriyorsun. Biraz insan içine çık.

Uf tamam gelirim. Benim şu iş meselesi…

Bende tam onu diyecektim. Hasan abi sana iş bulmuş. Çok iyi bir yerde biliyorsundur onun küçük
oğlu da avukat. Onun çalıştığı yerden. Akşam gelince konuşuruz.

Tamam konuşuruz.

Hadi Allah’a emanet. 7 de seni alırım evden. Evdesin değil mi?

Evde değilim ama olurum. Hadi sende Allah’a emanet.


Telefonu kapattıktan hemen sonra öğle ezanı okumaya başladı. Gözlerim doldu, semayı dolduran ses
eşliğinde dua ettim. Cemaate yetişmek hızlıca hareket ettim. Namazdan sonra biraz daha yürüyüş
yaptım, kalabalıklaşmıştı sahil. Hava hala çok güzeldi. Sonbahar tatile çıkmıştı galiba. Bir bank bulup
oturdum yine denizin karşısına. Sahilde koşuşan çocuklara baktım. Kiminin elinde balon kimi daha
yeni adımlarını atıyor. Çiftler geçiyor sağımdan solumdan kimi 30 yıllık evli kimi daha 18 yaşında
sevgili. Tekrardan kafamı denize çeviriyorum. Nasıl bir maviliktir böyle…
Saat 2’ye geliyordu. Tekrar telefon çaldı. Akif.

Efendim.

Neredesin sen kaç kere zile bastım.

Sahildeyim.

İyi bende geleyim, oturalım. Neresinde?

Kız kulesinin karşısında.

Tamam.


10 dakika geçmemişti geldi Akif.
Akif’le ilk İstanbul’u kazandığımız zamanları konuştuk. Gülerek. Tabi o zamanlar her gün ağlıyorduk ve
birbirimizi de avutamıyorduk. Neyse bir zaman böyle geçmişti. İkimizin de hedefleri vardı. Kara
bulutları dağıtmak lazımdı ve dağılmıştı uzun bir çabanın ardından. Şimdi ikimizin de burada evi var.
Onu işi karşıda olduğu için oraya taşındı. Bu arada bence karşı Avrupa yakası. Ben Anadolu’yu
seviyorum. O şekilde ayrıldık yoksa ev arkadaşıydık. Beraber 5’e kadar oturmuşuz sonra Akif yemek
yemeyi teklif etti. Yakınlarda ve müdavimi olduğumuz Kanaat Lokantasına gitti. Sohbetin başlamasına
10 dakika kala dergâha anca gelmiştik. İstanbul ve trafik.
Hasan abi karşıladı bizi. İşten bahsetti.

Pazartesi gel bir konuş kafana yatarsa başlarsın. Benim küçük oğlanda orada. Ortamları iyi.

Tamam inşallah Hasan abi.


Bir saatlik sohbetten sonra kendi aramızda kümeler oluşturup çay içmeye başladık. Akif’e dönüp

Maç kaç kaç

1-0 Konya önde

Oooo iyi. Golü kim atmış.

Umut şaşırarak bana döndü ve

Sen izliyor musun hala?

Neden izlemeyeyim.

Ne bilim yazarsın. Hem izlemiyorum artık diyordun.

Yazarlıkla ne alakası var bide evde kala kala saracak bir şey bulmak lazımdı.

Sende maçı seçtin. Harika bundan sonra halı sahaya beraber gideriz.


Koluma vurdu hafiften sonra tatlı tatlı güldü.

Gideriz eskisi gibi.
Evet eskisi gibi. Eskiden her hafta giderdik.
Saat 11’e doğru Akif beni eve bıraktı.

Gel bir çay içelim. Sana soracaklarım var

Bugün yeterince içmedik mi? Dinlenecektim ama neyse hadi geleyim

Abartma be yarın Pazar, dinlenirsin.
Yukarı çıktık. Ben çayı koyarken Akif kitaplığıma eklediğim yeni kitaplara baktı. Karşılıklı oturduk. Konu
konuyu açtı derken saat 1’e kadar konuşmuşuz.

Artık gideyim ben

Kal bu gece, sabah öğrenci kahvaltısı hazırlayayım.

Hahahaha. Çok isterdim ama..
-Ama diyip göz devirdim.
Sonra güldük.

Köprü boştur şimdi. Bi bıraksam kendimi burdan max 40 dakikaya evdeyim

Hadi git bakalım. Varınca bir mesaj atarsın.

Tamam. Allah’a emanet.

Allah’a emanet.


Uğurladım. Pencerenin karşısına geçtim. Manzara çok güzeldi. Sahili görüyordu ve karşıda çok şık bir
şehir. Işıkları kapatıp biraz pencerenin önünde oturmaya karar verdim. Kendime bir bardak süt
ısıttım. Evet 25 yaşındayım ve gece pencerenin önünde otururken ballı süt içiyorum. Hava sabah ki
gibi açık ve yumuşaktı. Biraz düşündüm. Şu ana kadar hiç düşünmemişim gibi. Hayatım ne olacak,
nereye gidiyor. Pazartesi işe başlayacaktım. Uzun zamandır ertelediğim kitapları okumuştum. Gibi gibi
birkaç düzen oturtmaya başlamıştım hayatımda. Ve kalbime oturan boğa kalkmıştı,nefes almaya
başlamıştım. Umut. Evet umudum yeşermişti kendime karşı.Ve güneş doğmaya başlıyor. Karanlığı
delerek geliyordu aydınlık. Umut nasıl tüketilir biliyorum ama nasıl yeşertilir anlamış değilim. Bırakın
zaman bir güneşle size umutlarınızı getirsin.
Umutlarımı yeşerten güneşlerim: anneme ve babama ithafen.

İZDİHAM