25 Temmuz 2016

Rıfat Eroğlu, Yirmi İkinci Asra Açık Mektup

ile izdiham

Sevgili Yüz Yıl Sonrası;

Bu yazıyı tarihe duyacağın ilgiye karşılık yazıyorum. Eğer satır diye bir şey kalırsa, arasında on beş temmuz iki bin on altıya dair şeyler de okuyacaksın. Senin zamanının ideolojisi bu olayı nasıl anar bilmiyorum. Ama  dilerim o yıllara kadar, Allah bütün konjonktürlerin belasını vermiş olur.

Beni endişeye sürükleyen asıl mesele, milletin o gece verdiği mücadeleyi abartılı bulacak olman. İnandırıcı gelmeyecek sana anlatılan onca şey. Okuduğun romanları çok satsın diye kurgulanmış safsatalar olarak göreceksin. O filmlerin sırf gişede başarı sağlasın diye halkın duygusunu sömüren iyi birer senoryo olduğunu düşüneceksin. Tankın önüne yatan gençleri aklın almayacak. Kurşuna siper olanlar sıra dışı gelecek sana. Görüntülerin stüdyo kaydı olduğunu söyleyeceksin kim bilir?

Bazı isimler ön plana çıkacak. Astsubay Ömer’i anlatacaklar mesela gecenin gizli kahramanı olarak. Hayatı pahasına sıktığı kurşunla kara günün akışını değiştiren adam! “Ah şu menkıbeler  yok mu!” diyeceksin.

Deme! Sakın böyle bir şey söyleme!

Seyit Onbaşı’nın kaldırdığı merminin kilogramını tartışıyoruz hala bu yüzyılda. On beş temmuza kadar acaba  dediğimiz çok şey oldu bizim de. O talihsiz günden sonra şunu mutlaka eklemem gerek buraya. Sütçü İmam diye biri var, duymuşsundur. İşte o gerçek! Nine Hatun diye biri, gerçek!  Kara Fatmalar,  Asker Saimeler hep gerçek! İkiz yüz yetmiş altı kiloluk o mermi daha da gerçek! Ne kadar destan, ne kadar efsane dinlediysen şimdiye kadar, inan. Çünkü ben bu geceye şahidim: Millet harekete geçti. Sokaklarda ne bir masal gördüm ne rivayet. Ölenlerin kütüğünde Ulubatlı yazıyordu.

 

Rıfat Eroğlu

İZDİHAM