Ömer Erdem’den Sessiz Bir Tanıklık Kitabı: “Çocuğu Gezdiriyorlar”
Ömer Erdem’in Çocuğu Gezdiriyorlar adlı kitabı, ilk bakışta gündelik olanın içinden konuşur gibi yapıyor; ama kısa sürede okuru, gündeliğin ardında biriken ağır sorularla baş başa bırakıyor. Bu kitap, bağırarak değil; yavaşça ve susarak ilerleyen bir metinler toplamı. Erdem’in şiirden süzülerek gelen dilinin, deneme formunda nasıl derinleştiğini görmek açısından da dikkat çekici.
Ömer Erdem’in şiir dünyasını bilenler için bu kitap şaşırtıcı değil; çünkü onun şiirinde de yüksek sesli imgelerden çok, kırılgan bakışlar, iddialı söylemlerden çok tereddütlü cümleler hâkimdir. Şiirlerinde sıkça karşılaştığımız çocuk, ev, sokak, baba, şehir ve hafıza gibi temalar, Çocuğu Gezdiriyorlar’da da denemelerin ana omurgasını oluşturuyor. Ancak burada bu temalar, imgesel bir yoğunluktan ziyade düşünsel bir sükûnetle ele alınıyor.

Kitabın başlığındaki “çocuk” yalnızca biyolojik ya da masum bir figür değildir; daha çok korunması gereken anlam, taşınan bir yük gibi simgeler olarak karşımıza çıkar. “Gezdirilmek” fiili ise edilgenliği çağrıştırır: Kendi iradesi dışında dolaştırılan, gösterilen, bazen vitrine çıkarılan bir hâli. Erdem, modern hayatın, ideolojilerin, şehirlerin ve hatta iyi niyetli yetişkinlerin çocukla kurduğu sorunlu ilişkiye doğrudan parmak sallamaz; ama okuru, bu ilişkinin rahatsız edici yanlarını fark etmeye zorlar.
Kitaptaki denemelerde şehir önemli bir arka plandır. Ancak bu şehir, gürültülü metropollerin klişe eleştirisiyle değil; insanın içini daraltan küçük ayrıntılar, yavaş yavaş kaybolan mahalleler, dönüşen alışkanlıklar üzerinden anlatılır. Erdem’in şehir tasviri, romantik bir nostaljiye düşmeden, kaybın soğukkanlı farkındalığıyla ilerler. Bu yönüyle Çocuğu Gezdiriyorlar, hem bireysel hem de toplumsal hafızaya dair sessiz bir kayıt defteri gibidir.
Denemelerde sıkça hissedilen bir diğer damar da babalık ve erkeklik deneyimidir. Ancak bu deneyim, güçlü, her şeyi bilen bir figür olarak değil; tereddüt eden, eksilen, ne yapacağını tam kestiremeyen bir öznenin iç sesi olarak karşımıza çıkar. Erdem’in metinleri, erkekliğin ve yetişkinliğin konforlu anlatılarını bozar; yerlerine kırılganlık, yetersizlik ve sorumluluk duygusunu koyar. Bu da kitabı, çağdaş edebiyatımızda nadir rastlanan bir samimiyet düzeyine taşır.
Çocuğu Gezdiriyorlar, hızlı tüketilen metinler çağında, yavaş okunmayı talep eden bir kitap. Cümleler kısa olabilir ama bıraktıkları boşluk uzundur. Okur, bu boşluklarda kendi hayatını, kendi çocukluğunu, kendi suskunluklarını düşünmeye zorlanır. Kitap tam da bu yüzden, bir “okuma deneyimi”nden çok, bir durup bakma hâli sunuyor.
Ömer Erdem, bu kitabında ne büyük iddialar ortaya koyar ne de kesin cevaplar verir. Onun yaptığı şey daha zor olanıdır: Bakmayı göstermek. Gözden kaçan ayrıntılara, kolayca geçilen sahnelere, “zaten bildiğimizi sandığımız” ilişkilere yeniden ve daha dikkatli bakmayı… Çocuğu Gezdiriyorlar, tam da bu dikkatin, bu yavaşlığın ve bu ahlaki hassasiyetin kitabıdır.
İZDİHAM
Hepimiz Ölecek Yaştayız
