3 Ağustos 2025

Lokman Baybars, Hans-Jürgen Syberberg’in Parsifal’i

ile izdihamdergi

Bir Sinematik Provokasyon

Hans-Jürgen Syberberg’in 1982 yapımı Parsifal filmi, sinema tarihinin en radikal opera uyarlamalarından biri olarak kabul edilir. 7 saat 40 dakikalık devasa bir video enstalasyonu olarak tasarlanan (ancak sinema versiyonu 255 dakikaya iner, izleyene sabırlar.) bu eser, Richard Wagner’in 1882’deki orijinal Bühnenweihfestspiel’ini (sahne kutsama festival oyunu) yalnızca bir uyarlama olarak ele almaz; aynı zamanda Alman kültürünün 19. yüzyıl romantizminden Nazi dönemine uzanan travmatik tarihini Wagner’in müziği üzerinden yeniden okur. Syberberg’in bu çalışması, bir opera filminden ziyade, “sinematik bir düşünce deneyi” olarak tanımlanabilir.

Syberberg’in Parsifal’i, geleneksel sinema ve opera sahneleme kurallarını bilinçli şekilde ihlal eder. Film tamamen stüdyo ortamında çekilmiş, gerçek dışı bir rüya evreninde geçer. Dekorlar, Wagner’in kendi yüzünün devasa bir büstünden, Nazi mimarisini andıran geometrik yapılara, Ortaçağ minyatürlerini hatırlatan iki boyutlu arka planlara kadar uzanır. Bu tercihler, yönetmenin “totaliter estetik” dediği şeye dair eleştirel bir duruşlara gönderme yapar.

Sabit Kamera ve Tableaux Vivants: Syberberg, uzun plan sekanslarla opera sahnelemesinin teatral ritmini korurken, kameranın sabit konumuyla izleyiciyi bir “ikonografik okuma”ya zorlar. Örneğin, Kundry’nin ilk göründüğü sahne, 15 dakika boyunca tek bir açıdan çekilir (cidden sabır gerektiren sekanslardan biri de bu)

Mizansenin Parçalanması: Karakterler bazen gerçekçi kostümlerle, bazen de grotesk maskelerle (Parsifal’in çocuksu yüz maskesi gibi) performans sergiler. Bu, Wagner’in “bütünleşik sanat eseri” idealinin postmodern bir parodisidir.

Ses-Görüntü Kopukluğu: Syberberg, Wagner’in orijinal müziğini kullanırken, vokalleri görsel temsille senkronize etmez. Mesela, Amfortas rolündeki Armin Jordan (filmin orkestra şefi) hiç şarkı söylemezken, ses başka bir sanatçıdan gelir. Neden böyle bir sekan düzenlemiş hiç anlamış değilim diyemem. Lafı uzatmak istemiyorum.

Tarihsel Alegori Olarak Parsifal

Syberberg’in filmi, Wagner’in orijinal librettosundaki temaları 20. yüzyıl Alman tarihiyle kesiştirir. Bu bağlamda üç ana alegorik katman tespit edilebilir:

Frengi ve Toplumsal Çöküş: Wagner’in Amfortas’ının yarası, 19. yüzyılın frengi korkusunu yansıtır. Syberberg bu imgeyi AIDS krizine ve Nazi Almanya’sının “ırksal hijyen” (bu tabiri seviyorum, çünkü asil ruhum ırkçıdır.) politikalarına gönderme yapmak için genişletir. Amfortas’ın yaraları, filmde abartılı bir şekilde gösterilerek tıbbi bir vakanın ötesinde, ahlaki çürümenin sembolü haline gelir.

Kutsal Kâse ve Nazi İkonografisi: Filmde Kâse, bazen bir kafatası, bazen de Hitler’in Nürnberg mitinglerindeki ışık gösterilerini andıran bir nesne olarak temsil edilir. Syberberg, Wagner’in Hıristiyan sembolizmini, Alman faşizminin estetize edilmiş ritüelleriyle yan yana koyar.

Parsifal’in İkili Rolü: Syberberg’in Parsifal’i (Edith Clever tarafından oynanır), hem masum bir çocuk hem de tarihsel suçun mirasçısı olarak tasvir edilir. Onun Kundry’yi reddediş sahnesi, Alman gençliğinin Nazi geçmişiyle yüzleşme çabasının metaforudur.

Karakterlerin Yeniden Yorumlanması

Syberberg, Wagner’in karakterlerini geleneksel opera konvansiyonlarının ötesine taşır:

Kundry: Çoklu Kimlikler: Kundry rolü, dört farklı aktris (Karen Krick, Edith Clever, Yvonne Mewes ve Karin Krick) tarafından paylaşılır. Bu tercih, onun “ebedi Yahudi” (Ahasverus) mitindeki gibi lanetli bir figür olmasının yanı sıra, Alman tarihinin farklı dönemlerindeki kadın imgesini temsil etmesini sağlar. II. Perde’deki baştan çıkarma sahnesi, Marlene Dietrich’in Mavi Melek’teki performansına gönderme yapar.

Klingsor: Hadım Edilmiş İktidar: Arianne Mnouchkine tarafından oynanan Klingsor, Nazi doktorları gibi steril bir laboratuvarda görünür. Hadım edilmiş olması, iktidarın cinsel ve politik kısırlığını simgeler.

Gurnemanz: Tarih Anlatıcısı: Robert Lloyd’un canlandırdığı Gurnemanz, doğrudan kameraya bakarak izleyiciye hitap eder. Bu, Brechtyen bir teknikle, seyirciyi pasif dinleyici konumundan çıkarır.

Müzik ve Politik Söylem

Syberberg, Wagner’in müziğini manipüle ederek politik bir söylem inşa eder:

Müziğin Parçalanması: Orijinal partisyon bazen kesilir, tekrar edilir veya ters çalınır. Özellikle Kutsal Cuma müziği, bir Nazi propaganda filminden alınmış görüntüler eşliğinde duyulduğunda, Wagner’in dini tonlamaları faşist estetikle özdeşleşir.

Ses Katmanları: Filmde karakterlerin sesleri bazen birden fazla kaynaktan gelir. Parsifal’in “Nur eine Waffe taugt” (“Sadece bir silah yeter”) repliği, hem çocuksu bir sesle hem de distorsiyon eklenmiş bir erkek sesiyle duyulur.

Diyalogların Politik Okuması: Libretto’daki “Erlösung dem Erlöser” (“Kurtarıcıyı kurtar”) repliği, filmde Hitler intiharını çağrıştıran bir sahnede kullanılır, ki bu sadece hitlere değil, Hz. İsa’ya da gönderme de olabilir.

Syberberg’in görsel dili, Alman sanat tarihinin farklı dönemlerine göndermelerle doludur:

Romantik Tablolar: Caspar David Friedrich’in Buz Denizi gibi eserlerin kompozisyonları, Parsifal’in “acıların patikasında” dolaştığı sahnelerde yansıtılır.

Dışavurumculuk: Amfortas’ın acı çekişi, Egon Schiele’nin çarpık figürlerini hatırlatır. Yaralarının mizanseni, Otto Dix’in Savaş serisindeki grotesk realizmi çağrıştırır.

Nazi Propaganda Estetiği: Kâse Şövalyelerinin törensel sahneleri, Leni Riefenstahl’ın İradenin Zaferi’ndeki kitle gösterilerini andırır.

Eleştirel Tepkiler ve Miras

Syberberg’in Parsifal’i ilk gösteriminde büyük tartışmalara yol açtı:

Wagnercilerin Tepkisi: Bayreuth Festivali yönetimi, filmin Wagner’in mirasına ihanet ettiğini savundu. Özellikle Kâse’nin bir kafatası olarak temsili, dini sembollere saygısızlık olarak yorumlandı.

Sinema Eleştirmenleri: Susan Sontag, filmi “sinematik bir devrim” olarak nitelendirirken, Pauline Kael “narsisistik bir enstalasyon” eleştirisini yaptı.

Politik Okumalar: Bazı eleştirmenler, filmin Nazi imgelerini estetize ettiğini öne sürdü. Syberberg ise bu iddiayı, “Almanların tarihiyle yüzleşmesi güzelleştirilemez” diyerek reddetti.

Syberberg’in Parsifal’i, yalnızca bir opera uyarlaması değil, 20. yüzyıl Alman kültürünün karanlık merkezine yönelik cesur bir sorgulamadır. Film, Wagner’in müziğini hem bir eleştiri nesnesi hem de eleştirel bir araç olarak kullanır. Sinematik teknikler, teatral mizansen ve politik alegorinin bu radikal birleşimi, Parsifal’i sinema tarihinin en iddialı “sanat filmleri”nden biri yapar. Syberberg’in deyişiyle: “Bu film Wagner hakkında değil, Wagner’le birlikte düşünmek hakkındadır.”

Filmografik Detaylar ve Teknik Analiz

Görüntü Yönetimi: Igor Luther’in kullandığı yapay ışıklandırma, filmdeki rüya atmosferini güçlendirir. Özellikle Kundry sahnelerinde kırmızı ve mavi filtreler kullanılır.

Kurgu: Marie Anne Gerhardt’ın kurgusu, Wagner’in müziksel leitmotiflerini görsel motiflerle eşleştirir. Örneğin, “Mızrak” teması her duyulduğunda, ekranda farklı tarihsel dönemlerden silah imgeleri belirir.

Performanslar: Amfortas rolündeki Armin Jordan’ın şarkı söylemeden yarattığı fiziksel performans, opera ve tiyatro geleneği arasındaki sınırları zorlar.

Bizimkiler Neden Böyle Parsifal Yapmıyor?

Hans-Jürgen Syberberg’in Parsifal’i, Almanların kendi kültürel travmalarını Wagner operası üzerinden didik didik etme lüksüdür. Peki bizim sinemamızda neden böyle bir şey yok?

Syberberg, Wagner’in 7 saatlik operasını alıp 255 dakikaya sığdırmış. Bizde olsa, “Hocam, seyirci 90 dakikadan sonra küfür eder” denir, film başlamadan biterdi. Zaten Türk sinemasının en uzun sahnesi, Kemal Sunal’ın Hababam Sınıfı’nda teneffüs zili çalana kadar tuvalette bekleyişidir.

Syberberg, Parsifal’i Nazi tarihiyle ilişkilendirip kafa yormuş. Bizde olsa, Amfortas’ın yarası “köyden şehre göçün travması” olurdu. Klingsor, “şehirde kendini hadım eden köylü” temsil ederdi. Kundry ise muhtemelen “Frengi değil, kader” repliğiyle Müslüm Gürses’e ağıt yaktırılırdı.

Syberberg, 15 dakikalık tek plan çekimle izleyiciyi sınıyor. Bizde olsa, kamera 15. saniyede titrer, “Hocam, jeneratör bitti” denirdi. Ya da Gurnemanz kameraya bakıp “….” deyip sahneyi terk ederdi.

Türk sineması ve tiyatrosu, Syberberg’in Parsifal’indeki gibi karanlık, politik ve deneysel işlere pek yanaşmaz. Çünkü bizim seyircimiz, “Hocam, bu ne ya? Anlamadım, komedi mi bu?” diye sorar. Wagner’in müziği yerine, “Amfortas Abi’nin Acıları” diye bir dizi çekilir, her bölümde yarası biraz daha kaşınır.

Özetle, Syberberg’in Parsifal’i, Almanların kültürel hesaplaşmasıdır. Bizdeki hesaplaşma ise genelde “Çay mı içelim, kahve mi?” düzeyinde kalır. Belki bir gün bir yönetmen çıkar, “Parsifal’i çekeceğim ama TRT’ye uyarlayacağım” der. O güne kadar, biz Türk sinemasının “Acı, sevda ve bolca tokat” formülüyle idare edeceğiz.

Kim demiş bizde deneysel sinema yok diye? “Şarkiyatçı” izleyip de “Bu ne lan?” diyen herkes, aslında birer Syberberg’dir! 

İZDİHAM