13 Ekim 2025

Kıvanç İlengiz, Boğuk Bir Sessizlik

ile izdihamdergi

Yüzümde, imdatları çağıran eski baharların buruk gülümsemesiyle yürüyordum. Şehir griye bürünmüş, sanki tüm duvarlar, kaldırımlar, gökyüzü hepsi benim içimdeki kasvetle anlaşmış gibiydi.

Sıhhiye’den geçiyordum. Her şey tanıdıktı, ama kimse artık tanıdık gelmiyordu. Kalabalığın içinde, ölümden kaçar gibi telaşla yürüyen insanlar ellerinde poşetler, sırtlarında ağırlık değil hayat taşıyorlardı. Sıcak bir yuvaya götürülmek üzere alınmış sıcak ekmeklerin peşinde koşan emekçilerin yüzlerine benziyordu ve köprülerin karanlığına sığınmış bir zamanlar ışığa inanan kadınlar… Hayatın görünmeyen, duyulmayan, kimsenin sormadığı yüzünü taşıyorlardı.

Ben izliyordum.
Sadece izliyordum.

İçimde öyle çok şey vardı ki, onları betimleyecek bir cümleyi bile kuracak gücüm yoktu. Kelimeler bazen ihanet ederdi, bazen yetmezdi. Bende her ikisi de olmuştu.Biraz düşünecek olsam, bir şeyler içimde büyür, kımıldar, nefes alır gibi olurdu ama dışarı çıkmazdı.Onlarda özgür kalamayacağını bilir gibi, birer hatıra olup zamanlaya ölmeye yüz tutardı.Ölmekten beterdi bu silinip gitmek, hatırlanamamak.

Bir banka oturdum. Ankara ayazı yanağıma iğneler gibi batıyordu. Ellerimi cebime soktum, parmak uçlarım hissizleşmişti. Karşı kaldırımda bir çocuk mendil satıyordu. Onun gözlerinde, benimkine benzer bir bakış vardı: derin, karanlık ama hâlâ bir yerlere tutunmaya çalışan.

Sıhhiye’den dünyaya uzanır gibiydi bakışlarım. Uçsuz bucaksız bir döngünün içindeydim artık.
Ne başlangıcı vardı bu döngünün ne de sonu.
Sürükleniyordum, dağılıyordum.

Gökyüzü griydi.
Kasveti soluk, umutları kıyıya vurmamış bir deniz gibiydi üzerimde.
Ve tam o an, yalnızlığım başkaldırmaya başladı.

Bir ses yankılandı içimde:
“Korkmuş bir kadının iskeletiyim ben.”

Ses bana aitti ama başka birinin iç çekişi gibiydi. Düşüncelerim çürümeye yüz tutmuş, hatıralarım kendi anlamını unutmuş gibiydi.
Bir zamanlar dev bir aşktım ben, bir kalpte kök salmış yazgıydım.
Ama şimdi, yazgım ellerimden kaymak üzereydi.

Yine de vazgeçmek istemiyordum.
İçimde sessizce inleyen o ince sızı, bir çağrıydı sanki.
“Yazgım, ellerimden çekip gitmeden beni götür geleceğe.”

Ne altın çanaklarda sunulan aş isterdim hayattan ne de geceleri huzurla biten uykular.

Benim tek ihtiyacım, sadece bir sebep, bir kıvılcım, belki de boğuk sessizliğe düşen tek bir ses. Beni bu döngünün karanlığından çekip çıkaracak o işaret

Ve sonra
Ayağa kalktım.
Yüzümü rüzgâra döndüm.
Yalnızlığım sırtımda, hatıralarım cebimdeydi.
Yürümeye başladım.
Hayatla yeniden sözleşmeye varmak üzere…

İZDİHAM