28 Aralık 2025

Fatih Selvi’ye sorduk o da tüm samimiyetiyle cevapladı: 2025 Yılında Edebiyat Camiasında Neler Oldu?

ile izdihamdergi

Bu yıl X eleştiri şenliklerinde edebiyat camiasının zihinsel algoritmasına yönelik bazı gözlemlerim oldu. 

Biraz gölgede kalmış eski tüfek solcu bir yazar, (Türkan Çiğit’ti sanırım adı, kendisi de tam teşekküllü bir boomer’dır, aklınca karşı mahalledekilere, asil sol yazar olarak büyük burjuva Livaneli gibilere burun kıvırmaktadır) Zülfü Livaneli’nin Bekle Beni adlı romanında sol romantizmi yaptığını, eserin gerçekçilikle bağı olmadığını ima etti. Sanki koca çınar Zülfü Livaneli ilk defa eleştirilmiş gibi ortamda infial oldu. (Aslında bendeniz çok daha sert bir eleştiri yapmıştım öncesinde) Kitabı okuyup da içten içe yazara saydıranlar, ‘’Helal sana cesur yürek kadın, işte kötü bir kitap böyle eleştirilir, “vallahi bravo,” nidalarıyla tivit yağmuruyla bu domates festivaline katıldı. Saddam Hüseyin’in posterleri nasıl yırtıldıysa, Lenin’in heykelleri nasıl devrildiyse işte öylesi bir hınçla Zülfü Livaneli ile ilgili birikmiş bütün o sıkışmış, kirli enerji açığa çıktı ve edebiyat camiası derin bir rahatlama yaşadı. Bir stat dolusu fanatiğin, sürekli diğer oyunculara dirsek, tekme atan ama iyi golcü diye ortalıkta gezinen bir yeteneksize hakemin kırmızı kartı gösterdiğinde hurra çekip rahatlaması gibi düşünebilirsiniz bunu. Yüzlerde boncuklanan haz terlerini resmen ekrandan hissettim. Bir putu devirdiler elbirliğiyle. Sol klikler, piyasa adamı olmuş, vasati yetenekle cukkayı götüren robdöşambrlı ihtiyara böyle homurdandı özetle. 

Bu atak, alaya alınıp kötüye yorulmamalıdır aslında. Temelde iki boomerdan daha az popüler olanın kıskançlıkla ama haklılıkla diğerine yaptığı bir eleştiri olsa da, faydalıdır. Şöyle ki,

Tarihin doğal gider boruları ara ara tıkanır, orayı lüzumsuz hacme sahip olaylar, güruhlar ve ikonlaşmış figürler tıkayabilir. Sonra tarih kendi doğal akışına kavuşmak için gerekçeler, vidanjörler, kıvılcımlar yaratır ve tıkanıklık çözülür. Edebiyat tarihi de bu mekanizmayla, bu tür uğurlu itirazlarla tıkanmayı açar.

Edebiyatın giderini kimler, neler tıkıyor diye sorduğunuzu farz ediyorum. Boomerlar. Evet, kalemini dönüştürememiş, özellikle modernist boomerlar. Bu boomer tabirini, gençler genelde hakaret maksadıyla kullansa da ben bu yazıda köhnemiş ve akışı bozan yazarlar için kullanacağım. Boomer kuşağına en derin saygılarımı en baştan sunuyorum.

Boomer kuşağı edebiyatçılarının, bağıra bağıra gelen ve güncel Türk edebiyatına yayılmaya hazırlanan postmodern edebiyatta yeri yok görünüyor. Woolf, Faulkner hayatımızdan çıkıyor mu diye ürkenleri ve bana dudak bükenleri düşünerek şöyle demeliyim. Woolf ve Faulkner ölümsüzdür, onlar daima okunacak dostlarım, ama salt Woolf gibi yazmak artık güncel edebiyatı karşılamıyor. Karşılamamalı da. Boomerların arasında ölümsüz yazarlar elbette çıkacak ama onları da edebiyat tarihinin sürekli uzaklaşan trenine yerleştirmek zorundayız.

Türkiye’de edebiyat o çok özendiğimiz Batı’da olmayan bir kabilecilik metoduyla yürütülüyor. Her kabilenin kendince ikon yazarı var. Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Cengiz Aytmatov, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Erdal Öz, Ahmet Arif, İsmet Özel, Rasin Özdenören, gibi saygıyı kesinlikle hak eden yazarların kafalarının etrafına kutsi haleler örülüyor. Fikirleri, ideolojileri dolayısıyla, ‘’Bu bizden, binaenaleyh onu ölümüne savunacağız,’’ kafasıyla yazar-muhafıza dönüşüyorlar. Bu yazarlar gerçekten kendilerine ölümüne tabi yazar kabileleri ister miydi, hiç emin değilim. Bu kutsi yazarlar etrafında ayinsel tavırlarla kabilecilik yaparak genç kuşaklara batıl inanç aktarma işini de boomer yazarların en azılıları bizzat yönetiyor. Aslında sinsi mesaj şudur: Ben ölünce gençler, anlarsınız ya, başıma bir hale, kıps. Bu eleştiriyi sağlı sollu yapıyorum, boomer yazarların artık bulundukları yer her neresiyle parmakları hemen gevşemeli. 

Merak etmeyin, müsterih olunuz sayın büyüklerimiz, tarih size hakkınızı verecek. Eğer gerçekten çok iyi yazdıysanız biz arkadan gelenler sizi hayırla yâd edeceğiz. 

Boomer kuşağının bazı ateşli yazarları zaten dar olan kitlenin edebiyata ilgisinin çoğunu kapıyor ve biz gerideki hevesli yazarlara koca bir hiç kalıyor. Zülfü Livaneli’nin domateslenmesi bu anlamda hayırlıdır. Onun kapladığı okur kitlesinin binde biriyle sevinçten haftalarca uyuyamayacak yüzlerce yazar tanıyorum. Bu sebeple Boomer tasfiyesi işi biz daha alt kuşaklara kalıyor. Artık hayranlık, tabilik, kabilecilik metotlarını kırmalıyız dostlarım. Tarih, kuşaklar arası çatışmalarla dinamizm kazanır, edebiyat da böyle gelişir. Bize yer lazım, bunu anlamalıyız, hak etmediği kadar yer kaplayan fosillerin müzelere teslim edilmesi gerekiyor.

Bu sene yine Orhan Pamuk hakkında da çok eleştiri yapıldı. Orhan Pamuk ülkemizde siyasi anlamda tabanı zayıf bir yazar, ne sol ne sağ sever onu. Savunucusu pek olmadığı için pervasız ataklara maruz kalıyor. Yazım hatası çok yapıyormuş da, yok ezanı imam okudu, demiş de müezzinden haberi yokmuş da. Dönerli pilav mı olurmuş, döner üstü pilavmış da aslı. Hepsi haklı eleştirilerdi ama niyetler saygıyı hak etmiyordu. Çünkü;

Orhan Pamuk’un yazım hataları YKY’yi ilgilendiriyor. G.Marquez ve V. Woof’da yazım hatası yapardı ama bunlar düzeltilirdi. Orhan Pamuk, Kar romanından bu yana edebi olarak sürekli gerileyen (Kırmızı Başlıklı Kız ve Vebalı Heceler romanları edebi yönden hiç de iç açıcı değildi) bir yazar ama Kara Kitap’ı o yazdı. Batı’nın seveceği türden bir edebiyat icra etmeseydi Nobel alamazdı demek hiç de zor değil fakat O.P. gerçekten dünya çapında bir yazar. Orhan Pamuk etrafında dönen eleştiri vızıltıları, yazarın daha çok X platformunda edebi linç atak geçiren bazılarının tatmin objesi olmasına yatkınlığına bağlıdır. 

Kötü haber: Orhan Pamuk kolay lokma olmayacaktır. O zaten Türk okura yönelik yazmıyor artık. Hem de postmodernist yazar sayılıyor. İstediğiniz kadar eleştirin sizi okumuyor, okumayacak. O elinde ölümsüzlük kadehine doldurduğu şarabını boğaza karşı yudumlarken muhtemelen Amerika’daki satışlarını düşünüyor. Siz kıskançlıktan tırnak, parmak kemirip dururken o çoktan ölümsüzleşti. Nobel damgası onu kıyamete kadar okutacak.

Aslında son derece çekinik tiplerden oluşan Türk edebiyat çevreleri kümülatif ataklara geçiyorsa anlayın ki o yazarın veya metnin ateşli savunucusu yoktur. Orhan Pamuk da bu anlamda edebiyatımızın kum torbasıdır. Canı sıkılan istediği gibi ona vurabilir aslında benim buna itirazım yok. Sonuçta titanlar fanilerin yumruklarıyla gıdıklanmaz bile, en azından kaslarımızı geliştiririz. Eylemde olmak iyidir.

Kümülatif edebiyat atakları öyle komik gelişiyor ki çok gülüyorum. İşleyiş şöyle: Biri önden çıkıp, “Ya bu Fatih Selvi de biraz şey ya,” dedi diyelim. Başkası o tiviti pomçikleyip altına ekliyor, “İşte edebiyatımızın eksik yanı eleştiri böyle yapılır, breh breh.” Peşinden bir başka yazar (kafasını yuvasından çıkarıp etraftaki tilkileri kolaçan eden sevimli, ürkek bir tavşanın nemli, titreten burnunu, fıldır fıldır dönen gözlerini hayal edin bu noktada) “Ya evet, Fatih Selvi uzun zamandır pek şey, bu kadar şey olması da acayip şey,” der. Sonra parabolik bir ivmeyle tavşan akını başlıyor araziye. 

 “Fatih Selvi sen tam bir şeysin, anladın sen onu!” diye bağırıp dururlar. Ve Fatih Selvi linçlenmiştir, tavşanlar huzur içinde hoplayıp zıplamaktadır. 

Bizde eleştiri türü o sebeple lanetlenmek isteyen şeytani tiplerin anca merak salacağı bir alandır. Kabileler tarafından kazana atılıp yahni yapılmak istemeyenlerin elbette haklı bir gerekçesi vardır. Ama,

Sevgili yazar, taş çatlasın yüz elli kişi tarafından okunacak birkaç kitaptan oluşacak şekilde programlanmış bir kariyer için bu kadar hesap kitap yapmak o kadar acınası ki. Beğenmediğine açıkça itiraz edebilmelisin. 

Şu lanet olası sağ-sol sınıflandırmasından kurtulamamamızın en büyük sebebi de boomer yazarlar. Bunların arasında ‘’Foşiklerden entelektüel çıkmaz, yazar olmaz,’’ diye zırvalayan doktor yazıcı bile gördü bu gözler. Kendi kişisel tarihlerindeki felaketlerin faturasını hayali düşman kitlelere yollayan bu toksik ihtiyarların ağızlarını açamayacak kadar rezil edilmesi gerekiyor. Bu tipler açıkça söylemek gerekir ki orta yaş krizlerini, post-travmatik stres bozukluklarını edebiyatla gidermeye çalışan kusmukçulardır. İfrazatı kâğıda çıkarıp millete okutan içleri nefret dolu marazi ruhlardır bunlar. 

Aslında daha genç kuşaklarda bu sağ-sol zırvası pek işlemiyor. Kitle, boomerların o borderline kişilik bozukluğunun (hep-hiç, beyaz-kara, hain-kahraman uçlarında gezinen zihinlerini tanımlamak için kullanıyorum) tezahürü sağ-sol, foşik- gominist, tanımlarını sevmiyor. Her inançtan, kültürden, ideolojiden yazar pekâlâ bir araya gelip misler gibi edebiyat yapıyor. Bizzat şahit oldum, vallahi yazarlar aslında birbiriyle kolayca anlaşabiliyor. 

Peki, daha genç kuşaklarda bu sağ-sol tasnifini kullanan yok mu? Elbette var. Abilerinden, ablalarından aşırı etkilenen fanatikler ve abilerinin izinden gitmenin sayısız nimetleri olduğunu görüp boş yapan birtakım megafonlar da var. Öyle zavallıca edebiyat yapıyor ki bu megafonlar, içiniz burulur. Boomerların pompaladığı, tedavülden kalkmış toplumsalcılıkla vıcırdayan bir edebiyatla kulak kıvrımlarımızı ütüleyip duruyorlar. Ya da aşırı sembolize edilmiş, alegorik çılgınlıklarla icra edilen, ney eşliğinde ruhumuza ruhumuza üflenen bir edebiyatı. İşte bunlar hep boomer etkisidir. Kendi haline bırakılsa genç yazar hemen postmodern bir Werther olarak acılarından bahsedecektir belki de. Şakalar edip duyguyu, özellikle de aşkı öldürecektir, keyfince. Oyunsu çılgınlıklarla üstkurmaca ataklar yapıp metinlerarası bir serçe gibi cik cik cik edecektir oradan buraya, buradan oraya, kim bilir. 

Gönlü kara, zihni bela tipler gibi okura tümden zift püskürtmemek adına, güzel yurdumda, genç kuşaktan çok iyi öykücülerin gümbür gümbür geldiğini, edebiyatımızın her türlü melanete rağmen geliştiğini söylemeyi unutmayayım. Bile isteye isim vermeyeceğim, şu kabilecilerin yıl sonu edebiyat soruşturmalarında birbirlerinin kitabını yağlayıp ballamalarından ilhamla.

2026’nın ülkemizin yerleşik edebiyat düzenine türlü çeşit bela getirmesi dileklerimle yazımı sonlandırıyorum. 

Okuyalım, yazalım, çalışalım dostlar. Bence bu yıl istediğimiz gibi olacak.

İZDİHAM

Hepimiz Ölecek Yaştayız!