Elias Canetti, Kıskançlık
Dünyada kıskanç bir erkeğin kıskançlığından kurtarılması kadar zor bir iş daha yoktur. Kıskançlığın ne olduğu üzerine enine boyuna düşünmeden, bu iş başarılamaz pek. Düşüncede ve solunan havada başgösteren bir daralmadır kıskançlık, sanki küçük bir odada yaşanması gerekmektedir ve odadan kaçıp kurtulmanın yolu yoktur.
Yer yer odada bir pencere açılır, kıskançlık konusu nesne şöyle bir göz atar içeri, sonra yine kaybolur ve pencere kapanır. Kıskançlık elini kolunu sallayarak dilediği gibi ortalarda gezip dolaşırken, kıskanç kişinin kendisi odaya hapsolmuştur ve bir yere kıpırdayamaz. Bir yere gidilemez olmuş, kıskançlıkta doğmuştur.
Zamanında kıskançlıkla birlikte yürünecek yollar yürünmemiştir. Örneğin denetim altında tutulmayan pek çok yol vardır, onlara sapılmamıştır; özgürce davranılabilen yollardır hepsi, herkes istediğini yapabilir. Pek çok yolun tutsaklığına yakalanmış kişi, kıskançlık için biçilmiş kaftandır.
Her tarafa nasıl yetişilebilir, her kapriste, her adımda nasıl varolunabilir, bunun için bir uydu, daha doğrusu bir köpek olmak gerekir: bunun en iyi üstesinden gelecek köpeklerdir, efendilerinin yürüdükleri yollarda hep kendileri de bulunsun diye bakarlar. Ama bir erkek bir kadına pek köpeklik yapamaz. Birazcık bu yola başvurmaya görsün, kendisi olmaktan çıkar, beri yandan birazcık köpeklik de hiç bir işine yaramaz.
Evet, mutsuz kişiler vardır, evde kalmaktan, kitap ve notlarının arasında vakit geçirmekten hoşlanırlar: sessiz bir varoluş ağını örüp içerisine bu kişiler için bir kadınla yaşamak asla uygun bir yol değildir. Çünkü kadını yanlarında uzaklaştırmasalar, sessizlik ellerinden gider; kadını yanlarından uzaklaştırayım deseler, çok geçmeden onun ne yaptığını bilmekten çıkarlar. Kendi kendilerini kapalı yerlere hapseden erkekler, eşlerine karşı daha çok böyle davranmak zorundadır.
Uzakta bir yere kapatılmış bir kadının yolu uzundur ve hep bir an gelir, canlanır yol. Hava ayartılarla doludur ve erkeksi sözcükler halinde şekillenir. Bir yolun birlikte yürünmesine ilişkin olarak kadın tarafından yöneltilip erkek tarafından yerine getirilmeyen çağrı, ileride bir başkasıyla yürünecek bir yolu çıkarır kadının önüne; yeni yollardan ileride istediği kadar bıkıp usansa da, bir başka yaşamın başlangıcını oluşturur bu yollar ve söz konusu yaşamın önünde artık kimse duramaz. Erkeğin kendisini hapsettiği yer, kendisinden korunmak istediği kadın için gizli kalmalıdır; çünkü oraya sokulacak kadın kendi gelgitlerini de yanında taşıyıp getirir ve ilgili yerin canına okunur böylece. Gelgelelim, söz konusu yere sokulmadı mı, o yeri kafasında hiç canlandıramaz, dolayısıyla kendine başka yerler arayıp bulur. Kıskançlık kurbanının modern çağlarda daha da zordur işi. Örneğin telefon edebilir ve yanıbaşında bulunmayan eşinin bir falsosunu hiç kuşkuya yer kalmayacak şekilde saptayabilir; yanılıyor olabileceği umudunu bile besleyemez içinde. Mutsuzluğu her zaman açık seçik önündedir; ne bir çıkar yol vardır kendisi için, ne de bir avuntu.
Pek çok kadını sevmesi, sevgisini pek çok kadına dağıtması kıskanç erkeğin derdine çare olu mu? Hayır, çünkü sevgisi gerçekten bir sevgiyse her vakit büyük olacaktır. Ya “sevdiği” kadınları hiç umursamayacak, yani bunlar gerçekten yaşamayacaktır kendisi için, böyle bir durumda da onların ne yapıp ettiğine aldırmayacaktır. Ya da sevecek, yani kadınları tastamam çekip alacaktır içine; o zaman da sayıları ne çok olursa olsun, bunlardan herbiri tümüyle bir insandır ve her biri kendisini seven erkeği kendine göre ölümcül derecede üzüntüye sokabilir.
Sevgisini pek çok kadına dağıtması, ilgili duyguyu ciddiliğinden soyutlaması durumunda yarar sağlayabilir ancak. Bu duygu için de yaşamaya değmez. O zaman en iyisi yalnız kalmak, tek başına yaşamak ve asla kavranamayan bir Tanrı’ya tapmaktır. Pek çok kadın, pek çok kıskançlık nedeninden başka bir şey değildir.
Ama belki bunun çaresi, bir başka biçimde sevmektir. Bir başkasının ölüm kalımı üzerinde yargıçlık taslamadan, bir başkasının her an bir tehlikeyle karşı karşıya bulunan yaşamı konusunda bir sorumluluk üstlenmeden, bir korku duymadan sevmek. Kıskançlık, sorumluluk duygusu hissedenlerin yüreklerinde hepsinden amnsızdır; bu gibilerinin korkuları uyanıktır, tetikte bekler hep, genel olarak böyleleri kendilerini bir yere hapsedenlerdir, çünkü korku evden çıkmalarına izin vermez her zaman. Ölüm denen şey olmasaydı, kıskançlığa dayanılabilirdi. Çünkü göz önünde olmayan kadının bir yerlerde olabileceği bilinirdi o zaman, kendisiyle belki yeniden karşılaşılabilirdi, belki gerisin geri döner, koşar gelirdi erkeğin yanına. Ama işin içine ölüm girince, başka türlü olabilir durum. Sevilen kadın gözden kaybolur kaybolmaz, ölmüş olabilir; gerçekten ölmüşse, onu kim getirebilir geriye? Denetlenmesi olanaksız ölüm, acaba önlenemez miydi? Hangi sevgi ölümü akla getirmeyecek kadar kısadır? Hangi sevgi ölümü altetmeye kalkışmayacak kadar güçsüzdür?
Ölümün olmayışı, kıskanç erkeğin kıskançlığından kurtarılabilmesi için bir çare görülebilirdi; ama ölümün olmayışı, boş bir hayalden başka bir şey değildir. Aranan çarenin bu sınırlı yaşam içinde ele geçirilmesi gerekiyor.</div>
Elias Canetti
İZDİHAM