27 Temmuz 2025

Erdal Baran, Türk Dili Dergisi için yazdı: Bülent Parlak Şiiri ve Düzyazıları

ile editör

Her insanın varlığını ifade etmek için bir yaşam mücadelesi olmuştur. Ancak varoluşunu okumaya bağlı yazarak ortaya koyma çabası, hangi coğrafyada olursa olsun, yazarlara ve şairlere mahsustur. Bunun son dönemdeki en güzel örneklerinden biri de Bülent Parlak’tır. Bülent Parlak, 5 Ekim 1979’da Malatya’da sekiz çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve 6 yaşında babasını, 19 yaşında da annesini kaybetmiş hâlde hayata tutunmuştur. Parlak, ilk ve ortaöğrenimini birincilik derecesiyle Malatya’nın Konak beldesinde tamamlamıştır. Ortaokul 6. sınıfta Polis Günü’ne özel düzenlenen şiir yarışmasında Türkiye birincisi olmuştur. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesini kazanmış ancak maddi sıkıntılar nedeniyle ilk yılın sonunda buradan ayrılarak staj yaptığı gazetenin reklam servisinde iş hayatına atılmıştır. Tekrar girdiği üniversite sınavıyla Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesini kazanmış ve üniversite öğrenimini 2004 yılında Amasya’da tamamlamıştır. Erken yaşta evlenmiş olmanın getirdiği sorumlulukların yanı sıra İstanbul’da çeşitli ticari girişimlerle uğraşırken eğitim hayatını İstanbul-Amasya arası gidiş gelişlerle sürdürmeye çalışmıştır. Amasya Eğitim Fakültesini 2 yıllık bir uzatma ile tamamladıktan sonra ilk görev yeri Şırnak’a sınıf öğretmeni olarak atanmıştır.

2005 yılının Aralık ayında Dergâh dergisinde yayımlanan ilk şiirin- den sonra kaleme aldığı 4 şiiri, Şırnak’ta kaldığı bir buçuk yılın ürü- nüdür. Mustafa Kutlu’dan gördüğü alaka ile edebiyata merakı daha da derinleşen Bülent Parlak, askere gidip geldikten sonra İstanbul’da “izdiham.com” adlı internet sitesini kurmuştur. Bu internet sitesin- deki edebî içerikleri güncel tutmak ve siteyi yönetmek için internet kafelerden yararlanmıştır. Bugün itibariyle 52. sayısı yayımlanan derginin ilk sayısı ise 2008 Ağustos’unda okuruyla buluşmuştur. 2005’ten beri Dergâh dergisinde şiirleri yayımlanan Bülent Parlak, ilk şiir kitabını 2010’da Sevgili Huzursuzluğum adıyla yayımlamıştır. 2012’de Yalnızlığın İcadı (1984), 2014’te Rica- keş, 2018’de ise Her Şey İçin Çok Geç adlı eserleriyle edebî faaliyetlerini sürdürmüştür.

Kültür sanat programlarına vermiş olduğu söyleşilerden edindiğimiz bu bilgiler doğrultusunda onun okumaya ve yazmaya olan ilgisini, kendi varoluş sebebi olarak görmek ve göstermek mümkündür zannederiz. İnternet kafelerden idare edilen bir internet site- sinin elle tutulur bir şekilde yayın hayatına başlayan bir dergiye dönüşmesi, Bülent Parlak’ın okumaya ve yazmaya olan inancının da somut göstergesi ol- muştur. Şiiri “Peygamber mesleği” olarak ifade eden Bülent Parlak, yaptığı işin kutsiyetini de idrak etmiş biridir.

Kısaca olsa da söyleşilerden hareketle kendisine dair edindiğimiz bu bilgile- re rağmen hiçbir eserinde biyografi- sine dair uzun uzadıya açıklamalarda bulunmamıştır. Her eserinde adının hemen altında, “İstanbul’da yaşıyor” şeklinde bir ifadeyi yeterli görmüş ve bunu Edebî Duruş adlı dergiye vermiş olduğu söyleşide şöyle açıklamıştır:

Tanım kendini açık etmek demektir, açık hedef hâline gelmek demek- tir, bir taraftan da hedef olma imkânımızı çoğaltmaktadır. Hâlbuki ben bir tanımdan daha fazlasına açığım, Hepimiz ölecek yaştayız” diyorum… Üstü karalanmış Türk- çe defterinin yaprağı da her şeyi ele verebilir. Sanırım ben öz geçmişimi bir öğrencinin sıkıldığı Matematik dersinde karaladığı harita metodun yapraklarına benzetiyorum. Karalayarak kendini, matematiğe ve hayata olan ilgisini ele veren… (Erdoğan, 2016: 18)

Kendi ifadelerinde de görüldüğü üzere Bülent Parlak, biyografisine dair bir ketumiyet içerisindedir. Anadolu’da şöyle bir deyiş vardır: Herkesin gözü önünde büyüyen ağacın taşlayanı çok olur… Bülent Parlak da biyografisine dair net bir bilgi vermektense şiirlerini okuyan her okuyucunun kendisine dair bir biyografiyi okuyucunun kendi tasavvuruna bırakmıştır. Bu noktada Bülent Parlak, benim şiirim benim biyografimin teminatıdır, demiştir. Nitekim şiirleri ve düzyazılarına bakılacak olursa bu daha da iyi görülecektir. Çünkü Bülent Par- lak’ın edebî serüveni, birçok yazarda, şairde olduğu gibi kendi hayatından ha- reketle başlamış ve o yönde izlerle yol almıştır.

Şiirine Dair

Prof. Dr. Orhan Okay Hoca’nın ifadesiyle şiir, söz söyleme sanatıdır. Ancak kelimeler arasında belli bir armoni kurmak için zengin bir kelime dağarcığına ve tarihî bilgiye ihtiyaç vardır. Bülent Parlak iyi bir okuma sürecinin ardından olaylarla kelimeler arasında bağ kurarak belli bir müzikalite amacıyla ortaya konan estetik formların inşasını, kendi kuşağının kelime dağarcığıyla işlemiş- tir. Birçok nitelikli şiirini temsilen ele alınabilecek şiirlerinin başında “Hepsi Olur Belki Olmaz Hiçbiri” adlı şiiri gelir.

Şiirin öznesi üzerinden okuyucularda hâlin tercümesi olarak karşılık bul- maktadır. Immanuel Kant’tan bu yana, hemen her şair hatta düşünür, bilgiye dönüşmemiş duygunun yazıklanmasını ifade etmiştir. Bülent Parlak, bunun farkına varmış ve yaşama telaşından duygularını ifade etme fırsatı bulama- yan kitlelerin duygularını, estetik bir formda bilgiye dönüştürerek şiirini dile getirmiştir.

Esere dönecek olursak şiirin öznesinin içinde bulunduğu mahcubiyet duygu- sunun arkasından gelen o keskin yabancılaşma söylemini ortaya koyan Seni anlaşmış gibi yapanlar sana eziyet verirken… dizesi şiir öznesinin nasıl bir beklenti ve hayal kırıklığı içine girdiğini, aldırış etmeyerek uyum sağlayabilmenin mücadelesini verdiğini de göstermektedir. Yine aynı bent içinde geçen “güvercin, serçe, çocuk” kelimeleri de masumiyetin, safiyetin sembolleri olarak ilk üç dizenin anlam alanlarını daha da derinleştirmektedir.

İkinci bentteki Sırtımızda bir fotoğrafa bakarak geçen yılların gecikmişliği… dizesiyle bir fotoğrafa karşı sadakatin ifadesi dile getirilmiştir. Fotoğraf belki bir babanın belki bir sevgilinin olabilir ama burada şiirin öznesinin ortaya koyduğu tavır dirençtir. Her geçen gün daha da hızlı bir şekilde her şeyi tüketmeye odaklı gelişen yaşam biçimleri karşısında bir çırpıda fotoğrafı atıp önüne bakmamış, direnmiştir. Unutmamıştır. Nitekim şair, bir söyleşisinde vefa, en büyük şiirdir, demiştir. Yorgunluğa bağlı tutulmuş kulunçlar için geleneksel tıptan yararlanan bir insanın kupanın içindeki ateşten beklediği umudu, şiirine taşıyan Bülent Parlak, bu noktada da şiirini bir ayna gibi kullanarak hem

insanın umudunun sınırlarını hem de geleneksel bir yöntemi şiirine malzeme yapmıştır. Hemen sonrasında gelen dizelerde Bülent Parlak, şiirin öznesi olarak kendisinden şikâyet etmektedir:

Kim demiş uzaktan göründüğü kadar naziktir insan Bende artık yürünecek bir yol kalmadı

Beni yeniden doğur, beni bırak yollara…

Uzaktan göründüğü kadar nazik olmadığı, yürünecek yolun kalmayışı da Bülent Parlak’ın kendini işaret etmektedir çünkü söyleşilerinde İstanbul’daki 18 yıllık ikameti sırasında şehrin hemen her sokağını gezdiğini iddia edecek kadar yürümeye tutkun biridir.

Üçüncü bentte ise geçmişe özlemle birlikte yıpranmış arkadaşlık ilişkilerinin dünü ve bugünü karşılaştırılarak birçok şeyin değişime uğradığını, el kaldırma noktasında şaşılacak derecede birçok düşmanının olduğunu söylemektedir. Ayrıca hayattaki kendi konumunu şu dizelerle belirtmiştir:

Bense hep aşktan döndürdüm başını Dünyanın.

Sevdim

Bir başımaydım Kimse yoktu…

Yalnızlığını, bir başınalığını sevgisiyle başat götüren bir şairin dünyanın başını aşktan döndürecek nitelikte bir çabasının olduğunu göstermektedir. Kelimelerin birbirini çağrıştırması bir yana aliterasyona ve asonanslara vesile olan seslerin çokluğu Bülent Parlak’ın şiirlerini ayrıca değerli yapmıştır.

Düzyazılarına Dair

Bülent Parlak’ın 2012’de yayınlanan Yalnızlığın İcadı (1984) adlı eseri, yer yer mensur şiir niteliğinde yer yer aforizma denebilecek kapsamda vurgulu cümlelerle yazılmış bir eserdir. Çıkarmış olduğu İzdiham dergisinin kapak resimlerine de yazmış olduğu özdeyiş mahiyetindeki çarpıcı ifadeler bu eserinde daha çok öne çıkmaktadır. 6 yaşında babasını kaybetmenin, 19 yaşında da annesini kaybetmenin getirmiş olduğu ölüm odaklı düşünce dünyası, onu hayatı anlamak için çok daha derin kulvarlara sokmuştur. Altı yaşıma kadar gördüğüm en güçlü adamdı babam. Yüzü, bütün babalardan daha güzeldi. Bütün ansiklopedileri bildiğini sanırdım… (Parlak, 2012: 7) Babasına olan duygu dünyasının samimiyetini, hemen herkes kendi babasına bakınca dahi anlayabilmektedir. Şiirlerinde olduğu gibi öykü olarak kaleme aldığı düzyazılarında da kendi hayatından çok fazla iz vardır. Söyleşilerde bunu açıkça dile getirerek kendisini anlattığını ifade etmiştir. Savunanlar yenilgiyi baştan kabul etmiş olur. Bunu anlamak benim için erken, insanlık için bir fazlalıktı… (Parlak, 2012: 9) İfadedeki genel geçer yargı Bülent Parlak’ın bu kitabında bulunan 25 öyküde benzer şe- kilde karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, birçok insanın yaşıyla birlikte ulaştığı nokta olmakla birlikte söz konusu duyguları aforizma niteliğinde dile getirme

iyi bir okuyucu olmayı gerektirmektedir ki Bülent Parlak da bu okuma edimini üniversite yıllarında çok iyi yapmıştır.

Öykülerinde öne çıkan diğer bir husus ise kendi çocukluğundan itibaren etki- sinde kaldığı hemen her olayı öykülerinin konusu yapmasıdır: Dedemi iki şeye ikna edemedim ölene dek. Köşe bucak sakladığı elektrik faturalarının artık hükmünün kalmadığına ve televizyonun fazla izlenmekten patlamayacağına… (Parlak, 2012: 71) Bu satırlarda da görüldüğü üzere Bülent Parlak çağının, çağdaşının tanığı olarak insan psikolojilerine de yer vermiş ve insanlığın geçirmiş olduğu evreleri eserlerine yansıtarak insanlığa hizmet etmiştir. Kömür alıp borcu- nu yaza bırakmanın yoksulluk alameti olduğunu anlamayacak kadar küçüktüm… (Parlak, 2012: 16) Bu cümlede de görüleceği üzere Bülent Parlak toplumun be- lirli bir tabakasının nasıl bir idare yöntemi geliştirdiğine dikkat çekerek öykülerinde toplumsal meselelere ayna tutmuştur. Şimdilerde hatırlıyorum da, bir öksürük nöbeti gibi olur olmaz yerlerde yakama yapışırdı yaşıtlarımla ötekiliğim… (Parlak, 2012: 60) Yaşıtları karşısında ötekiliği hissetmiş olması ve bunu öyküsünde ifade etmesi onun kendi duyarlılığının farkında olduğunu göstermektedir. Dostoyevski gibi kendi duyarlılığının sıkıntısını hissetmiş ve 43 yıllık ömründe ötekiliğini okuyarak, yazarak bastırmak istemiştir. Onun bu çabası, birbirine her geçen gün yabancılaşan metropollerdeki insanların sesi olmuştur. İzdiham dergisiyle birlikte yola çıktığında derginin kapak yazılarından birinde Yaşamak sağlığa zararlıdır, diğerinde de Hepimiz ölecek yaştayız diyen Bülent Parlak için erken yaşta kaybettiği babasının ve annesinin ölümü karşısında hayat hep sorgulanan bir boyutta kalmıştır. Aforizma niteliğindeki bütünleyici cümlelerin arkasında bu mücadele vardır. Keşke Anadolu’daki Her çocuk babasının hikâyesini yaşar… sözünü bir şairin erken ölümüyle hatırlamasaydık…

Kaynaklar

Erdoğan, Ertuğrul, “Bülent Parlak ile Edebiyat Üzerine”, Edebi Duruş, S 1, İstanbul 2016.

Parlak, Bülent, Yalnızlığın İcadı (1984), Masal Yayınları, İstanbul 2012.


Erdal Baran, Türk Dili (Haziran) 2022 Yıl: 71 Sayı: 846
İZDİHAM