
Sorumluluğunu almadığımız hiçbir şeyde hak talep edememe hali, toplumların ve devletlerin kuruculuk şiarıdır. Hak talep edebilmenin maliyeti yaşamın da asli unsuru olarak ön plana çıkmaktadır. Temelde kabul etme veya reddetme hakkı üzerine gelişen yaşam formu bireye ve toplumlara sorumluluk atfetmektedir. Toplumların semboller etrafında var olma durumu sosyolojide “sembolik etkileşimcilik” çerçevesinde ilerlemektedir. Yani esasında toplumlar ve tarih belirli semboller üzerine işletmektedir. Bu toplumun hafızasını tazeleme biçimi veyahut var olan birliğin sürdürülmesi ile yakından ilintilidir. Bunun zamanı kontrol altına alma, onu parçalara bölme, parçaları anlamlandırma ve döngüsel bir akışı icra etmek için dizginlenmiş bir zaman formunda şekillenmektedir. Çünkü insanın kendisiyle ve doğasıyla mücadelesi boyunduruk ve mağlubiyet üzerinde yükselmektedir. Hatta bu konuda, Will Durant, “Yunan tiyatrosu insanın tanrılarla savaşını; Shakespeare tiyatrosu insanın insanlarla mücadelesini, modern tiyatro ise insanın kendisiyle mücadelesini anlatır” diyerek bu konuya güzel bir yaklaşım geliştirmiştir. İnsanın zamanı boyunduruk altına alma çabası zamanı bölme, parçalama ve anlamlandırmazaferiyle sonuçlanmıştır.
Parçalanan zaman içerisine sembol tarihler yerleştirme ise boyunduruğu devam ettirme ve aynı zamanda kendi içsel mücadelesini devam ettirmenin yanında toplumsal hafızayı da sürekli taze tutmasını sağlamıştır. Toplumlar, inançlar, gruplar ve devletler be sembol tarihler etrafında sürekli diri kalmanın yollarını aramışlardır. Modern insan ise kendi başına ördüğü hengame çorabında ayakta kalabilmek için bu sembollerden yararlanarak daha derin anlamlar sağlamıştır. İnançsal temelde Hz. İsa’nın doğumu, Kutlu doğum haftası, kutsal gün ve geceler; milli bilinç düzeyinde kurtuluş günleri, zafer tarihleri, bağımsızlık günü gibi; bireysel ilişkilerde tanışma günü, nişanlanma günü, evlilik yıl dönümü vs. bu liste uzayıp gider. Rasyonel çizgide baktığımızda hiçbir geçerliliği olmayan ve fakat kültürel ve duygusal yumak formunda olan insanın temel motivasyon kaynağı olan bu semboller hayati önem taşımaktadır. Aynı zamanda toplumsal işleyişin birer nişanesine dönüşen sembollerden bir tanesidir, Yılbaşı. Modern elli bin yıllık insan tarihinin sadece iki bin yirmi altısında olan bu durum, önceki döngüsel zaman çemberini eğerek sonsuz bir doğru rayına oturtmuştur. Yani antik dönemde zamansallık vardı fakat döngüseldi, sonsuz değildi. Mevsimler döngüsünü tamamlardı, günler ve aylar döngüsünü tamamlardı ve hep başa dönerdi. Fakat iki bin yirmi altı yıldır bir kere başladı ve sonsuza doğru bir akışın içerisinde. Fakat bu durum insanın zamanı boyunduruk altında tutma ilkesine zeval getirmektedir. O yüzden sonsuzluk içerisinde bir döngü oluşturma ihtiyacına yılbaşı ile cevap verebildi.
Tam bu noktada insanın kültürel bir varlık olma durumunu, yani yetişme ve yetiştirme üzerine oluşan formundan yılbaşına bakalım. Yılbaşı sadece bir şeyin başı değil. Dünyada inançsal ve kültürel kutuplaşmanın da bir temsili olarak özgül ağırlığını korumaktadır. Çünkü bazı inançlarda kutsal gün (haftanın içinde) sayılırken başka inançlarda şirkin temel unsuru olarak ele alınmaktadır. Toplumsal kutuplaşmanın içinde yılbaşını hak olarak gören görmeyenleri dışlayan veya batıl inanç olarak gören ve bundan dolayı da yılbaşı kutlamalarını küfür olarak değerlendiren var. Aşıklar için yeni bir başlangıç romantik bir gece, asgari ücretli için on iki aylık maaş zammının oranı, seçilmişler için seçime bir yıl daha yaklaştıran ve dolayısıyla kampanya başlangıcı, şirketler için vergilerin toparlanması ve yeniden başlatılması, çocuklar için renkli ve ışıklı bir gece, eğer kar da yağarsa ne ala.
Bütün yukarıda değinilen unsurlara sırtımızı yaslarsak ve desek ki biz yeni yıla girmeme hakkımızı kullanıyoruz. Kim ne diyebilir ki!!! Diyen çok olacaktır. Ne diyecekler; resmi kurumlar artık belgelerinde yeni yılı kullanacak ve sen bir yaş daha almış olacaksın. Eğer çocuksan bu bir yıl seni büyütür ama yok eğer yetişkinsen bu yıl seni yaşlandırır. Eğer evliysen bu bir yıl beraber bir ömür demek yok eğer bekarsan evde kalmaya da işaret olabilir. Dolayısıyla yıl başına girmeme hakkını kendinde görebilirsin, hobi olarak yine girme. Ama birbirine entegre ve ilişkili olan sistemlerde birey sisteme tabidir. Halbuki bu sistem bireyi var etmek için ne kadar uğraşmıştır. Ez cümle yılbaşı iyi veya kötünün ötesinde vardır. Bu varlık başlı başına bir şeydi ve biz de bu bir şeye karşı tarafımızı belli edeceğiz gibi bir zorunluluğa girmeyeceğiz. Kutlamak isteyenler kutlasın, kutlamak istemeyenler kutlamasın. Kimse kimsenin tercihini sorgulamamalıdır. Ben mesela, yeni yıla girmek için henüz müsait değilim.