İzdiham Dergi

İstanbul’un Unutulan Meslekleri

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, İstanbul’un Yüzleri Projesi kapsamında şehrin önemli bir parçasını oluşturan esnaflara ışık tutmak için İstanbul’un 100 Esnafı kitabını yayımladı.

Araştırmacı- yazar Uğur Aktaş tarafından yayıma hazırlana kitap, bilinen ve bugün de varlığını sürdüren esnafların yanında, günümüzde sayısı çok azalan ya da hiç rastlanmayan esnafları ve seyyar satıcıları içeriyor.

AĞIZLIKÇILAR

Sigara kâğıdının çıkmasıyla beraber bir el sanatı olarak beliren ağızlıkçılık, Sultan Abdülaziz döneminde yaygınlık kazandı. İstanbul halkı bu tarihlerden önce tütünü daha çok çubukla çyordu. Ağızlığın kullanılmaya başlamasıyla beraber lülecilik ve çubukçuluk gerileyince çubuk ve lüle ustaları ağızlık yapımına yöneldi. Çubuğa nazaran taşınması daha kolay olan ağızlık kısa sürede yaygınlık kazandı. İstanbul ağırlıkçıları ise bugünkü Sahaflar Çarşısı’nın bulunduğu yerde yoğunlaştı. Günümüzde Uzunçarsı Caddesi’nde birkaç dükkân hâlâ ağızlıkçılıkla uğraşmakta, Uzunçarsı Caddesi’ne bağlanan bir sokak Ağızlıkçılar Sokağı adını taşımaktadır.

“Sigaralık” veya “takım” adlarıyla da anılan ağızlık, genellikle kuka, pelesenk, gül, kiraz, yasemin gibi dokulu ağaçlardan; lüle, oltu, kehribar, akik gibi taşlardan yapılır. Ayrıca zengin ve meraklı tiryakiler için kuyumcu ve gümüşçülerin yaptığı, değerli taslarla süslü altın ve gümüş ağızlıklar da antikacılar arasında sürekli el değiştiren antika eşyalardandır.

ARAYICI ESNAFI

 

Çöplük subaşısının yöneticiliği altında ayrı bir gedik oluşturan arayıcı esnafı, İstanbul sokaklarında gezerek çöpler ve molozları toplar, bunların içinden bakır, çivi, tel, kösele, kumaş ve bunun gibi para edebilecek her şeyi ayırarak biriktirelerdi.

Arayıcı esnafının yaptığı en kârlı işlerin basında yangın yerlerinde yaptıkları çalışmalar geliyordu. Yangından bir süre sonra yangın yerini temizleme ve molozları kaldırma isi arayıcılara veriliyor, onlar da küllerin, yıkıntıların arasında değerli bir şey bulma umuduyla enkazı kaldırıyorlardı.

Evliya Çelebi, 17. yüzyıl ortalarında İstanbul’daki arayıcı esnafının 500 kişi kadar olduğunu, 1638 tarihinde subaşısına 60 bin akçelik bir ücret ödediğini kaydeder. Yine Evliya Çelebi’den aldığımız bilgeye göre, arayıcı esnafının giysisi battal kasık çizmesi, siyah ve kırmızı meşinden kaftan, hamideli külahı veya kulakları da örten takkeydi.

ARZUHALCİLER

Padişaha veya sadrazama arzuhal vermek isteyenler dinleyip, konuyu yazım kurallarına ve belli kalıplara göre yazanlara arzuhalci denirdi. Arzuhalcilerin hangi arzuhalin hangi birimde işlem göreceğini bilmeleri şarttı. Ayrıca arzuhalleri belli kalıplarla, deyim ve cümlelerle yazabilmeleri, Arapça ve Farsça tamlamalar kullanabilmeleri, pek çok deyim, terim ve kalıp cümleyi ezberden bilmeleri gerekiyordu. Bahsedilen bu özellikleri genelde kalemden emekli kâtipler taşıdığı için, arzuhalcilik bu kâtiplerin tekelindeydi.

 

 

AYI OYNATICILARI

 

Ayıcılar ayıları yavruyken alırlar, ön ayaklarını kızgın bir saca koyup tef çalarak hayvanı bu sese şartlandırırlardı. Ayının üzerindeki hâkimiyeti de burunlarına geçirdikleri bir halkayla sağlarlar, kızgınlık halinde hayvanın pençesinden zarar görmemek için de pençe tırnaklarını keserlerdi.

ESİRCİLER

 

İstanbul’da esir ticaretinin merkezi, Bizans döneminden beri Eski Bedesten ile Yeni Bedesten’di. Eski Bedesten’de cariyeler, Yeni Bedesten’de erkek köleler satılırdı. Köleler genellikle açık artırma yöntemiyle satılır, alışverişin pazarlık yöntemiyle yapıldığı da olurdu.

Sergilenen esirlerin fiyatı yeteneklerine, özelliklerine göre değişirdi. Esirlerde ilk aranan özellik gençlik ve güzellikti. Kadın esirin saz çalması, ev islerine yatkın olması, dil bilmesi fiyatını artırıyordu. Erkek esirlerde aranan özellikler ise demircilik, denizcilik, saraçlık, hayvan bakıcılığı gibi islerden anlamasıydı.

FALCILAR

Eski İstanbul’da hayatlarını genelde kafes arkasında geçiren kadınların en büyük Eğlencelerinden biri kahve falıydı. Aşağı yukarı her mahallede iyi kahve falı bakan birileri bulunur, toplanıp bir araya gelen kadınlar sırayla kahve falı baktırırlardı.

LODOSÇULAR

Eski İstanbul’da deniz kıyısında dolaşarak lodosla veya diğer fırtınalarla kıyıya vuran eşyaları toplayanlara, sığ yerdeki kumları eleyerek para edecek şeyler arayanlara lodosçu denirdi. Lodosçuluk bir aile mesleğiydi ve lodosçuluk yapan Ailelerin belli mıntıkaları vardı.

Lodosçularr bellerine kadar gelen uzun çizmeler giyerler, yanlarında eleyecekleri kumun inceliğine göre değişen çeşitli elekler taşırlardı. İstanbul halkı arasında lodosçuların denizde ve kumların arasında çok değerli eşyalar bulduklarıyla ilgili çeşitli söylenceler dolaşırdı.

MACUNCULAR

 

Macuncuları diğer seyyar esnaftan ayıran en önemli özellik, mallarını müzik eşliğinde satmalarıydı. Macuncular, incesaz takımı olarak adlandırılabilecek bir saz grubuyla beraber gezer, tezgâhlarını kurduktan sonra dönemin sevilen şarkılarını saz eşliğinde söyleyerek müşteri toplamaya çalışırlardı.

 

MARPUÇÇULAR

 

Eski İstanbul’da nargile marpucu daha çok Mısır Çarsısı yakınlarındaki Marpuççular Çarşısı’nda imal edilirdi.
Renk renk meşinler şeritler halinde kesilir, özel bıçaklarla tıraşlandıktan sonra demir bir çubuk üzerine sarılır, meşinler üzerine sarı ince tellerle desen işlenir, kuruma işlemi bittikten sonra demir çubuk çıkarılır ve böylece İstanbul’a özgü nargile marpucu yapılmış olurdu.

 

 

 

Exit mobile version