İzdiham Dergi

Berat Karataş, Bu Hafta Sinemada Neler Var?

Bir Baba Hindu

Sermiyan Midyat’ın yine kelime oyunları ile karşı karşıyayız. Kimi çok sever, kimine ise çok itici gelir Midyat. Bundan önce yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği filmler Ay Lav Yu, Hükümet Kadın-1, Hükümet Kadın-2 (Türk sinemasında tutan filmin arkasından çekilen, ilki kadar başarılı olamayan filmlerden biri daha) ile komedi alanında yoluna devam ediyor.

Son filmi Bir Baba Hindu ile klasik bir mafya hikâyesini Bollywood formunda sunmaya çalışmış. Galiba sadece çalışmış. Filme yapılan eleştiriler oldukça negatif. Sermiyan Midyat’ın belki de bugüne kadar ki en kötü işi.

Oyuncu kadrosunda Burak Satıbol, Şafak Sezer, Füsun Demirel gibi isimleri barındıran film beklentileri tam manasıyla karşılayamadı diyebiliriz. Buna rağmen 600.000’in üzerinde gişe yaptı. Gösterimde 3. haftasını dolduran film izlenme sayısını daha da artırabilir.

Türk izleyicisinin en çok tercih ettiği tür olan komedide pek nitelikli örnekler bulamıyoruz maalesef. Belki de seyirci olarak en çok müteessir olduğumuz durum, sinemaya verdiğimiz para karşılığında bizi tatmin etmeyen filmler izlememiz. (Sinema biletlerinin böylesine pahalı olduğu -özellikle büyük şehirlerde, büyük sinema salonlarında ve taşeron gösterim merkezlerinde- bu günlerde verdiğimiz paraya sonradan hayıflanmayacağımız filmler izlemek istememiz gayet normal değil mi?)

bir-baba-hindu

Cehennem

Yine bir Dan Brown kitabını, Ron Howard’ın vizöründen görüyoruz. Uyarlama filmler meselesi çokça tartışılmıştır, hep de tartışılacaktır. Çünkü insanların birçoğu, kitabı okurken kafasında canlandırdığı dünyanın tıpkısını beyaz perdede görmeyince hayal kırıklığına uğruyor. O yüzden izlediği her uyarlama filmin ardından “Kitabı daha güzeldi” klişe-cümlesini savuruyor.

Davinci Şifresi (2006), Melekler ve Şeytanlar (2009) filmlerinin ardından 2016 yılının sonunda başka bir Dan Brown kitabı olan Cehennem ile seyirci karşısına çıkıyor Ron Howard.

Filmin ana hikâyesi ise şöyle: kahramanımız Robert Langdon, bir sabah uyandığında Venedik’te bir otel odasındadır ve hiçbir şey hatırlayamamaktadır. Ona yardım eden bir doktor ile Avrupa’yı dolaşırlar meseleyi anlamak için. Fakat bu sırada gizemli olaylar ve birtakım şifreler ile karşılaşırlar. Dünya, içi kötülükle dolu bir iş adamı ile felakete sürüklenecektir, tek kurtuluş Robert Langdon’ın geçmişi hatırlamasıdır.

Filmin ana karakteri Robert Langdon’ı -yukarıda zikrettiğim iki filmin de başrolü olan- Tom Hanks canlandırıyor.

Birçok sinema otoritesine göre, diğer iki uyarlama filme nazaran daha zayıf kalan Cehennem, gizem ve polisiye filmleri seven izleyiciler için tatmin edici bir film sayılabilir.

İkimizin Yerine

Bu hafta vizyona giren bir diğer film de İkimizin Yerine. Filmin yönetmen koltuğunda, ismini müzik video kliplerinden hatırladığımız ama en büyük etkiyi Suskunlar adlı televizyon dizisiyle bırakan Umur Turagay oturuyor. Turagay’ın ikinci uzun metraj filmi. İlki 1998 yılında çektiği Karışık Pizza. 18 yıl uzun bir ara.

Ezel, Suskunlar, Yirmi Dakika gibi Türk televizyonlarında çok özgün bir çizgide duran yapımların senaryolarını kaleme almış Pınar Bulut, İkimizin Yerine filminde de aklından ve hayal dünyasından damlattığı hikâyeleri yönetmen vasıtasıyla seyirciyle buluşturmuş.

Film bir Ege kasabasında geçiyor. Özgürlüğüne düşkün ama kısıtlanmış bir genç kız olan Çiçek, küçük dünyasında, hayatın anlamını sorularken İstanbul’dan gelen edebiyat öğretmeni Doğan, Çiçek’in hayatında büyük değişmelere sebep olacaktır. Önce kendisini öğrencisinden uzak tutmaya çalışan Doğan, aşk denen büyüye kapılır ve geçmişinde yaşadığı, onu insanlardan uzaklaştıran hatıralarını unutmaya çalışır.

Standart bir aşk filmini andıran bu yapım bazı baharatlarla çeşitlendirilmeye çalışılmış. Aslında Pınar Bulut’un kaleme aldığı diğer işlere bakınca çok daha farklı bir hikâye ve şaşırtıcı durumlar bekliyoruz. Fakat izleyicilerin umduğunu tam manasıyla bulamayacağını düşünüyorum.

Filmin başrollerini televizyon dizilerdeki performansıyla büyük bir kitle kazanan Serenay Sarıkaya ile geçirdiği rahatsızlıktan uzun süre sonra, ilk defa beyaz perdede gördüğümüz Nejat İşler üstleniyor. Bunun yanında baskıcı anne rolü ile Zerrin Tekindor ve son dönemde oyunculuğuyla adından söz ettiren Özgür Emre Yıldırım İkimizin Yerine adlı filmin diğer oyuncuları.

İlk üç günde 330.000 gibi iyi bir gişe rakamına ulaşan yapım daha uzun haftalar vizyonda kalacak gibi.

 

Haftanın önerisi

The Royal Tenenbaums – 2001 (Yön: Wes Anderson)

Wes Anderson çok önemi bir yönetmen hiç şüphesiz.  Onu değerli kılan en büyük özellik, benim kanaatimce, iyi bir hikâye anlatıcısı olmasıdır. Filmlerini izlerken Anderson’un kurduğu sine/masal dünyanın içinde bulursunuz kendinizi. Bu yazı Wes Anderson’ı ve onun filmlerini anlatan bir yazı olmayacak. Fakat onun filmlerinden bahsederken “Wes” ismini zikretmemek olanaksız. Bu, onu “auteur” yönetmen safına sokmamın en büyük sebebi. Sadece yönetmen olarak değil, aynı zamanda görüntü yönetiminde, senaryoda, sahne tasarımında ve müziklerde büyük etkisini görüyoruz. Wes Anderson’un pastel renkleri, simetrik planları ve müzik seçimleri onun imzası olmuştur artık.

 

Girizgâhı fazla uzattım. Bu haftanın önerisi, yönetmenin üçüncü uzun metraj filmi olan The Royal Tenenbaums (Tenenbaum Ailesi) 2001 yılında gösterime giren bu film “acayip” bir aile hikâyesi. Küçük yaşlarda “dahi” sayılan üç kardeşin hayatları, babaları Royal’in evi terk etmesinden sonra eskisi kadar parlak olmaz. Aslında ters bir hikâye, büyük yaşlarda başarıyı kazananların değil de büyüyünce kaybedenlerin hikâyesi.

Filmi uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Baba Royal’in çocuklarına ve hayatına karşı kaybettiği itibarını kazanma hikayesi absürt bir şekilde anlatılmış.

Oyuncu kadrosu ise Anjelica Huston, Luke Wilson, Ben Stiller, Gwyneth Paltrow, Gene Hackman, Owen Wilson gibi isimlerden oluşuyor. Wes Anderson’un diğer filmlerinde de göreceğimiz isimler bunlar. Müzik seçimleri ise yine etkileyici.

Gelin bu hafta, Wes Anderson’un 110 dakikalık hikâyesine kulak verelim.

Berat Karataş

İZDİHAM

Exit mobile version