26 Aralık 2016

Yunus Meşe, Başka Bir Yol

ile izdiham

Günlerdir kar yağsa da şöyle iyi bir tatil yapsak, dinlensek diye konuşuyorduk arkadaşlarla. İki gün sonra istediğimiz oldu. Kar geceden başladı. Durmadan, yorulmadan, temposunu bozmadan, varacağı yeri bilir bir tavırla yağdı. Yağdı… Yağdı… Yağdı… Üzerini kapattı her şeyin. Yolları, bahçeleri, parkları, çatıları… Yeryüzünün bütün kirlerini kapattı bir bir. Tatil haberi akşama doğru geldi. Ne yemek yapsam diye düşünüyordum o sırada. Tatil haberi gelince ev arkadaşım “ailemin yanına gitmek istiyorum” dedi. Gitti. Evde bir başıma kaldım.

Tam üç gün boyunca çıkmadım dışarıya. Dolaptaki yumurtalarla ve yarım bıraktığımız ekmeklerle idare ettim. Sık sık pencereye gittim. Dışarı baktım. Çıkmadım ama. Kar olduğu gibi yağmaya devam ediyordu. Ne eksik ne fazla.

Dördüncü gün “dışarıda bir şeyler oluyor” dedim. “Şu an benim olmadığım her yerde iyi bir şeyler oluyor”. Aceleyle hazırlandım. Dışarı attım kendimi. Havada kirden eser kalmamıştı. Soğuk ama temiz hava ile doldurdum ciğerlerimi. Evdeki telaş halim uçmuştu birden. Karları eze eze yürümeye başladım. Ellerim parkamın ceplerindeydi. Yoldan arabalar geçiyordu hızlı çabuk. İleride, kokoreç tezgâhının başına toplanmış gençlerin şen kahkahaları dolduruyordu meydanı. Evde kalsan bu gülüşleri kaçıracaktın dedim kendime. Yol boyu yürümeye devam ettim. Köşeyi döndükten sonra karşıya, taş köprünün üzerine çıkmak için yola indim. Sağıma soluma baktım. Yürümeye devam ettim. Tam yolun ortasındayken fark ettim. Birden bire oldu bu. Bir yıldır aynı yolu kullanıyordum. Aynı yerden yolun karşısına geçiyordum. İnsanın varlığı tercih yapabilmesiyle mümkündür büyük ölçüde. Ben bir yıldır ayaklarımın götürdüğü yollarda yürümüştüm. Ölmeyi kabul etmiştim peşinen.

Vazgeçtim taş köprüye çıkmaktan. Geri döndüm. Daha önce hiç girmediğim bir sokağa saptım. Ellerim parkamın ceplerindeydi. Bir türkü mırıldanmaya başladım. Sonra ıslıkla çaldım hafif hafif.  Çiçekçiyi geçtikten sonra meydana inmek için başka bir sokağa sapınca gördüm onları. Oğlanın elinde bir demet papatya vardı. Kız ayakları ile kaldırıma birikmiş karları eziyordu. Birbirlerine bakmıyorlardı. Bütün kelimeleri tüketmiş insanların duruşları vardı üzerlerinde. İki insanın birlikte söyleyeceği kelimeleri de kaderdendir. Kelimeler bittiğinde yolun sonuna gelinmiştir artık. Oğlan elindeki papatya demetini karın üzerine attı. Papatyanın beyazlığı ile karın beyazlığı uyuşmuyordu. Her şey farklı boyutlarda kirleniyordu galiba.

Ellerini pantolonunun ceplerine sığıştırdı oğlan. Dudaklarını ısırdı. Kızın yüzüne baktı sonra. Derin bir soluk aldı. Bıraktı. Duydum. “Ne yaptım ben?” dedi. “Seni çok sevmekten başka ne yaptım?”  Kız, ellerini göğüslerinin üzerinde birleştirdi. Yerdeki papatya demetine bakıyordu. Başını kaldırdı o da  “Hiçbir şey yapmadın” dedi. “Hiçbir şey yapmadın. Keşke bir şey yapmış olsaydın. Konuşacak bir şeyimiz olurdu şimdi.” “Peki” dedi oğlan. “ Son kez hoşça kal” dedi kız. Gitti.

Kendisini unutmuş gibi kaldı oğlan kaldırımda. Yanına gittim. Dokundum. “Bir kahve içelim mi?” diye sordum. Şaşkın şaşkın baktı yüzüme. Olur der gibi salladı kafasını. “Sizi bir yerden tanıyor gibiyim” dedi sonra. “Uzaktan değil” dedim. “Hikâyelerimiz arkadaş.” Güldü. Yürümeye başladık. Papatya demeti karların içinde yatıyordu.

Yunus Meşe

İZDİHAM