30 Mart 2016

Vahşi Batı’nın Çilekeş Kadınlarının Öyküsü

ile izdihamdergi

2014 yılında ünlü aktör/yönetmen Tommy Lee Jones tarafından sinemaya aktarılan “Refakatçi”, Amerika’da özellikle Westernromanlarıyla çok satanlar listesine sıklıkla girmiş Michigan’lı yazar Glendon Swarthout’un ülkemizde yayımlanan ilk romanı.
Eserde, her biri bireysel olarak farklı nedenlerle de olsa Batı’da çiftçiliğin getirdiği zorluklarla (hastalık, kurt saldırısı, çocuk ölümleri, sefalet vs.) akıl sağlıklarını yitiren dört kadının Doğu’da bir tımarhaneye teslim edilmesi gerekmektedir. Bölgeden hiçbir erkek buna gönüllü olmadığında, iş, bekâr ve yalnız yaşayan Mary Bee Cuddy’ye kalır. Ne kadar güçlü, becerikli ve cesur olsa da bu 5-6 haftalık, sayısız tehlikeyle dolu yolu yanında aklını yitirmiş dört kadınla aşamayacağını bilmektedir. Ve kader, karşısına George Briggs isimli bir serseriyi çıkarır. Swarthout’un baş kişilerinden oluşan ekip gerçekten merak uyandırıcıdır: dini bütün Cuddy, güvenilmez ve ağzı bozuk Briggs ve arkalarındaki at arabası kafesinde de dört deli kadın. Önlerinde uzanan upuzun yolda fırtınalar, Kızılderililer, kafile saldırıları gibi badireler yanında ağır bir yalnızlık da halihazırda onları beklemektedir. Bu zor yolculuğun okuyucu için fonunu da Amerika’nın kolonizasyon manzaraları teşkil etmektedir.“Refakatçi”, 1850’lerde Amerika’nın batısında yaşanan trajedilere ışık tutan, neredeyse dokümanter dille yazılmış Natüralistik bir roman. Ama bu eseri, bilindik silahlı kovboy kurgularından ayıran yanı, Western’lerde çoğunlukla göz ardı edilen kadınları ele alması –akıl sağlıklarını çetin iklim şartları ve hayatta kalma mücadeleleri sonucu kaybeden, cesur ve çilekeş kadınlar. Şatafatlı düellolara, kovboyların maskülenliklerine ve hamaset öykülerine dair çok şey duyarız da hikâyelerin bu kısmı hep göz ardı edilir sanki. Yerleşime ve çiftçiliğe yeni açılmış bu uçsuz bucaksız, boş Batı arazilerindeki kadınların zorlu yaşamları, Swarthout’un 1988 tarihli romanı için çıkış noktası olmuş.

Amerika’nın bozkırlarına dair lirik tasvirler ve Cuddy’nin naif iç sesinin tek erkek başkahraman Briggs’in kaba gözlem ve tavırlarıyla çatıştığı roman, zekice düşünülmüş bu tarz zıtlıklarla dolu. Bu da romanı, basit dili ve sadeliğine rağmen, edebi açıdan kıymetli kılıyor. Filhakika Swarthout’un Vahşi Batı’daki zor yaşam şartlarının yanında kadınların naifliğine yaptığı vurgu son derece çarpıcı. Dönemin erkekleri mizaçlarını bölgenin yaşam şartlarına uydurmuş gibiler: Güçlü ve dayanıklı oldukları kadar nobran ve duygusuzlar. Çiftlik hayvanlarından sadece biraz daha değerli olan, Doğu’daki ailelerinden evlilikle kopartılıp Batı’daki bu soğuk ve yalnız hayata adeta zorlanan kadınların ise itaatten başka seçenekleri yok. Ama kimilerinin durumunda da kader –kitapta verilen ifadeyle– bu kadınlara taşıyabileceklerinden fazla yük bindiriyor: Üç çocuğunu difteriden birkaç gün içinde kaybeden 19 yaşındaki bir annenin ya da kocasıyla oğlu evden uzakta olduğu iki gece kurtların evine saldırdığı bir başka kadının akıl sağlıklarını kaybetmesi çok mu anlaşılmaz bir durumdur? Peki ya bu kadınlara eşlik eden Cuddy? Burada ifşa ederek okuyucunun kurguya dair merakını mahvetmeyeceğimiz bir olayla, o da bu çetin şartlardan ve incelik yoksunu erkeklerden nasibini alıyor. (Aslına bakılırsa, bu dönemde yaşayan tüm kadınlar gibi, tüm hayatı başından itibaren bundan ibaretti. Yalnızlıktan dolayı bizzat evlenme teklif ettiği bir erkekten aldığı cevap bunu basitçe ifşa eder: “Bayan Cuddy, teklifin için teşekkürler. Yemek için de. Konser falan için de. Ama seninle evlenemem. Evlenmem. Ben mükemmel değilim belki ama sen de çok buyurgansın. Hem de enikonu çirkinsin.” Bu açıdan bakıldığında, “Refakatçi” Cuddy’nin anbean çözülmesinin de bir hikâyesidir.)
Glendon Swarthout
“Refakatçi” genel itibariyle okuması keyifli, kurgudaki bir iki numarasıyla da okuyucusunu şaşırtabilen, sade bir üsluba sahip bir roman. Yayımlandığı zaman Western Writers of America ve National Cowboy Hall of Famekuruluşlarından iki ayrı “En İyi Western” ödülü alarak az rastlanır bir başarı gösteren eser, yazarın başyapıtı “The Shootist”ten sonra en iyi çalışması olarak görülüyor –ki uzun yıllar boyunca ne zaman sinemaya aktarılacağı sorusu da hep dillerdeydi zaten. (John Wayne’in son başrolünde oynadığı “The Shootist” de halihazırda bir Western klasiği kabul edilir.) Tommy Lee Jones tarafından uyarlanan filmin de olumlu eleştiriler aldığını ve romana sadık kalarak eserin hakkını verdiğini de belirtelim. Briggs ve Cuddy rollerini paylaşan Jones ve Hillary Swank romandaki iki baş kahramanın birbirlerini tamamlarken, aynı zamanda yaşadıkları zıtlık, çekişme ve duygusal-cinsel çekimi perdeye başarılı bir şekilde aktarmışlar. Hüzün, çaresizlik, yalnızlık ve fanilik gibi duygu ve durumlar karşısında birbirlerinden destek gören bu iki karakterin garip birlikteliklerinin hakkını verdiklerini düşünüyoruz. Romanın ardından keyifli bir seyir olacaktır.

Orijinal İsmi: “The Homesman”, Çeviren: Duygu Akın,  Yapı Kredi Yayınları, 240 Sayfa

 

Emre Karacaoğlu, filhakikatİ

İZDİHAM