2 Şubat 2021

Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler Kitabından

ile izdiham

Duvar

Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu. Kesilmemiş taşlardan örülmüş, kabaca sıvanmıştı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi.(…)Bütün duvarlar gibi iki anlamlı iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.” (Sayfa 9)

“Eğer yola çıkarsan her zaman gittiğin yere ulaşıyorsun. Her zaman da geri dönüyorsun.” (Sayfa 322)

“İnsanlar büyük uzaklıkları aşamazlar, ama fikirler aşabilir.” (Sayfa 292)

“Abbenay’da hiç konsere gitmemişti, çünkü müziğin dinlenen değil, yapılan bir şey olduğunu düşünüyordu.” (Sayfa 137)

“çünkü kapitalizmin bütün işlemleri ona ilkel bir dinin âyinleri gibi anlamsız, barbarca, karmaşık ve gereksiz geliyordu.” (Sayfa 115)

“Bir şey eksikti -kendisinden geldiğini düşünüyordu bu eksiğin, bir yerden değil.” (Sayfa 114)

“Eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen hep güzelmiş gibi görünür. Gezegenler, yaşamlar.. Ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur. Günden güne yaşam daha da zorlaşır, yorulursun, ritmi kaçırırsın. Uzaklığı ararsın -ara vermeyi. Dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu onu ay gibi görmekten geçiyor. Yaşamın güzel olduğunu görmenin yolu ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor.” (Sayfa 165)

“Küçük çocuklar metin oluyorlar. Kafalarını çarpınca ağlıyorlar, ama büyük şeyleri olduğu gibi kabul ediyorlar, birçok yetişkin gibi sızlanıp durmuyorlar.” (Sayfa 272)

“İnsanı canlı tutan bir yerden ötekine dolaşmak değil, zamanı kendi yanına çekmek. Zamanla birlikte çalışmak, zamana karşı değil.” (Sayfa 264)

“Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.” (Sayfa 256)

“Yirmi yaş dolaylarında öyle bir an vardır ki, yaşamının geri kalan kısmı boyunca ya herkes gibi olmayı, ya da farklılıklarını erdeme dönüştürmeyi seçmen gerekir.” (Sayfa 214)

“Anarres’te ne avımız ne düşmanımız var. Yalnızca birbirimiz varız. Birbirine zarar vermekle güç kazanılmaz. Yalnızca zayıflık kazanılabilir.” (Sayfa 189)

“Çünkü ilkelerine uymuyor. Erkeklerin hep kuramları vardır ve her şey onlara uymak zorundadır.” (Sayfa 185)

Gerçekte özgür değilsiniz!

“O zaman bütün şunu yap’ları ve şunu yapma’ları atıyorsunuz. Ama sanırım siz Odocular tümüyle yanıldınız. Rahipleri, yargıçları, boşanma yasalarını, bütün hepsini çöpe attınız, ama onların ardındaki gerçek sorunu sakladınız. Onu yalnızca içe, vicdanlarınıza attınız. Ama hâlâ orada. Eskisinden daha da kölesiniz! Gerçekte özgür değilsiniz.” (Sayfa 189)

“Dükkânlardaki herkes ya alıcı, ya satıcıydı. Nesnelerle sahip olmak dışında bir ilişkileri yoktu.” (Sayfa 116)

İçsel güç

“Geçerliliği ve güçlülüğünü yeniden kanıtlamak için yapılacak şey harekete geçmekti, ceza korkusu veya ödül umudu olmadan: kalbinin sesini dinleyerek harekete geçmek.” (Sayfa 153)

“Düşünceler baskı altına alınarak yok edilemez. Onlar ancak dikkate alınmayarak yok edilebilir.Düşünmeyi reddederek – değişmeyi reddederek.”(Sayfa 145)

Aşılabilse

“Her şeyin, bu mutluluk arayışının, bu acı korkusunun tümüyle bir yanlış anlama olup olmadığını merak ediyorum…Ondan korkmak veya kaçmak yerine onun…içinden geçilebilse, aşılabilse.”(Sayfa 57)

Sığınak

“O haliyle duyduğu endişe ve sorumluluklardan kaçabileceği bir sığınak sunulmamıştı, o da hiçbir zaman bir sığınak aramamıştı.”

“Çünkü bu gezegende yazdığımı anlayabilen kimse yok. Ya da anlamak isteyen. Tek anlayan da üç gün önce öldü.” (Sayfa 142)

“Yalnızdı, her gün gördüğü onca insanın arasında boğulurcasına yalnızdı. Onun derdi temasa geçememekti, bütün o aylar boyunca Urras’ta kimseye hiçbir şeye temas edemediğini hissediyordu.” (Sayfa 127)

“Bir ırmakta iki kez yıkanamazsın, yeniden eve dönmek de olanak dışıdır.” (Sayfa 52)

Sözler!

“Sözlerle söylenen hiçbir şey tam doğru çıkmıyordu. Söze dökülen şeyler düzgün durup birbirine uyacağına eğilip bükülüyor, uçup gidiyordu. Ama sözlerin altında, merkezde, Kare”nin merkezi gibi, her şey doğru çıkıyordu.” (Sayfa 33)

Gerçek “Acı”

“Hiçbir toplum varolmanın doğasını değiştiremez. Acı çekmeyi önleyemeyiz. Şu acıyı, bu acıyı dindirebiliriz, ama Acı’yı dindiremeyiz. Bir toplum ancak toplumsal acıyı-gereksiz acıyı- dindirebilir. Gerisi kalır. Kök, gerçek olan.” (Sayfa 57)

“O anda şunu anladım.Hiç kimse için hiçbir şey yapamayacağımızı…anlıyor musunuz…birbirimizi kurtaramayız. Kendimizi de.” (Sayfa 59)

“Shevek’i seviyordu; ama özgürlüğün ne olduğunu, bunu aşabilen tek şey olan o herkesin yalnızlığına saygı gösterme duygusunun ne olduğunu gösteremezdi ona.(Sayfa 95)

Hep yalnız!

“Burada yalnızdı, çünkü kendini sürgün etmiş bir toplumdan geliyordu. Kendi dünyasında hep yalnız olmuştu, çünkü kendini toplumundan sürmüştü.” (Sayfa 82)

“Aslında kimseyi gerçekten tanımadım. Baksana seni de anlayamıyorum. Kopuğum. Yaklaşamıyorum.”(Sayfa 48)

Duvarları aşmak!

“Nazik ama şimdiden korkunç içine kapalı kişiliğinin kendi duvarını oluşturabileceğini ve bunu yalnızca büyük güç ve büyük bağlılığın aşabileceğini hiç aklına getirmemişti.” (Sayfa 53)

“Yüz kişiden biri, bin kişiden biri sonuna kadar gidiyor, ta en sonuna kadar. Geri kalanlar ya mutluluk taklidi yapıyor, ya da duyarsızlaşıyor. Acı çekiyoruz, ama yeterince değil. Bu yüzden de boş yere acı çekiyoruz.” (Sayfa 58)

“Düşüncenin doğasında iletilmek vardır: yazılmak, konuşulmak, gerçekleştirilmek. Düşünce çimen gibidir. Işığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar, üzerine basıldıkça daha iyi büyür.” (Sayfa 67)

“Yalnız bir tek şeyin açıkça farkındaydı, kendi mutlak yalıtılmışlığının. Dünya altından kaymış ve yalnız bırakılmıştı.” (Sayfa 13)

“İnsanın sevmediği bir işi yapması ahlak dışı değil miydi? (Sayfa 47)

Kendimize söylediğimiz yalanlar!

“-Bize kimin yalan söylediğini düşünüyorsun?

-Kim mi, kardeşim? Kendimizden başka kim olabilir ki?” (Sayfa 45)

Yasak mı?

“Yasak mı? Doğal olmayan bir sözcük. Kim yasaklıyor?”(Sayfa 44)

Sorgulanmayan şeyleri sorgulamak!

“Tartışıyorlardı, çünkü tartışmayı seviyorlardı, kısıtlayıcı bağlardan kurtulan aklın, olanakların oluşturduğu yollar boyunca akıp gitmesini, sorgulanmayan şeyleri sorgulamayı seviyorlardı.” (Sayfa 44)

Hapishane!

“Hapishane bir Devlet’in Yasaları’na uymayan kişileri kapattığı yerdir. Peki oradan neden çıkmıyorlardı? Çıkamıyorlardı, çünkü kapılar kilitliydi.” (Sayfa 35)

“Hiçbir şey senin değil. Kullanmak için var. Paylaşmak için var. Eğer paylaşmazsan kullanamazsın.” (Sayfa 30)

“Bütün küçük şeyler anlamlıydı, yalnızca bütünü anlamsızdı.” (Sayfa 13)

Erkek işi, kadın işi!

“-Gerçekten erkeklerin işleriyle kadınlarınki arasında bir fark yok mu?

-Hayır, iş bölümü için fazla mekanik bir temel değil mi bu? İnsan işini ilgisine, yeteneğine, gücüne göre seçer, cinsiyetin bununla ne ilgisi var?” (Sayfa 21)

“Ölmek, kendini yitirmek ve diğerlerine katılmaktır. O ise kendini kurtarmış, diğerlerini yitirmişti.” (Sayfa 13)

Kaynak: hercaiokumalar

İZDİHAM