2 Nisan 2018

Türk Edebiyatı Dergisi Yazı İşleri Müdürü Erhan Genç’e Sorduk

ile izdiham

 

1986 yılında Bursa’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir’de, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi’nde tamamladı. Bir müddet öğretmenlik yaptı. Yazarlık hayatına bu dönemde yerel bir gazetede yazdığı köşe yazılarıyla başladı. 2012 yılında tekrar İstanbul’a döndü. Çilek Ağacı ve Mavi Minibüs adında bir hikâye, Bir Masa Yetiyor Bana adında bir röportaj kitabı bulunan Genç’in kaleme aldığı hikayeler Türk Edebiyatı, Dergah ve Mahalle Mektebi dergilerinde yayımlanmaya devam ediyor. Halen Türk Edebiyatı Dergisi yazı işleri müdürlüğü görevini sürdürmektedir.

İzdiham: Niçin yazıyorsunuz?

İyi bir öykü yazdığımda kendimi çok daha iyi hissediyorum. Kendimi daha iyi anlatabildiğimi düşünüyorum böylece. Ve bu beni mutlu ediyor. Bunun için yazıyorum diyebilirim.
Ancak bazı öykülerimde kırgınlarımı ve travmalarımı dönüştürerek anlattığım da oldu. Sonra fark ettim ki onları yazıyor olmak da bir bakıma iyileşmek gibi, bana iyi geliyor. Yıllar önceki bir yaranın bile bu şekilde iyileşebildiğine yazarak şahitlik ettim.

İzdiham: Yalnız olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Yalnız olduğumu düşünmüyorum ama gerektiğinde yalnız kalabiliyorum. Bilinçli bir yalnızlık benimkisi. Hilmi Yavuz yazmak için “algıyı kapatıp, imgeyi genişletmek” gerektiğini söylemişti. Bunu yalnızlaşmanın bir formülü olarak anladım ben.
İş hayatı dışında sürekli birlikte olduğum iki kızım var. Bana yalnızlığı unutturuyorlar. Yazacaklarımı onlarla birlikteyken kafamda dolaştırıyorum, yazmak için de mümkün mertebe onların vaktinden çalmadan yalnız kalmaya gayret ediyorum.

İzdiham: Edebiyat delilik midir?

Pekala delilik sayılabilir. Karşılık beklemeden bir işle uğraşmak günümüzde delilik sayıldığı için.

İzdiham: Sizi özetleyen en iyi cümle nedir?

İyi bir aile babası.

İzdiham: Sizi yazmak mı daha çok heyecanlandırıyor; yoksa eserlerinizin okunması mı?

Yazdıklarımın okunması güzel bir şey tabi. Bunu her yazar hayal eder. Yazdıklarımın muhatabında hissettirdikleri her zaman beni heyecanlandırmıştır fakat o iyi bir şey yazdığınızı düşündüğünüz andaki heyecan var ya… İşte o bir başka.

İzdiham: Yeni bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Yeni öykü kitabımın dosyası hazır. Aramızda kalmayacaksa yeni kitabın ismini de paylaşayım: Dipnotlu Rüya. Allah nasip ederse 2018 bitmeden yayınlayacağım.
Kitapyurdu’na Erhan Genç yazdığınızda ikisi öykü, biri röportaj, üçü derleme altı kitap çıkıyor. Öykülerden biri geçtiğimiz günlerde çıktı: Mavi Minibüs. Bu listeye bakınca “Aynı sene içerisinde neden bir öykü kitabı daha çıkarıyorsun ki?” sorusu akıllara gelebilir. Şöyle açıklayayım: Yayınladığım kitaplardan Çilek Ağacı ve Mavi Minibüs, dört senedir İnsan ve Hayat Dergisi’nde belirli kelime sayısı ve belirli tema sınırları içerisinde yazdığım mahalle hikâyelerinden oluşuyor. Bir de piyasadaki edebiyat dergilerinde yayımladığım öykülerim var. Onlar henüz kitap olarak yayınlanmadı. Dipnotlu Rüya adlı kitabım Türk Edebiyatı, Mahalle Mektebi, Dergâh, Dil ve Edebiyat, Türk Dili ve Karahindiba dergilerinde yayımladığım öykülerden oluşacak inşallah. Yani diyeceğim o ki, gerçek Erhan Genç öyküsü henüz okurlarla buluşmadı  Pek yakında…

İzdiham: Derin sularda yüzmek mi; yoksa beş yıldızlı bir otelin havuzu mu?

Ne derin sular ne otelin havuzunda yüzmek. Yüzme ile aram pek yoktur. Meseleye spor olarak bakacaksak badmintonu seçebilirim. İlle de birini seç derseniz beş yıldızlı otelin havuzunu seçeyim. Yüzmesem de kenarındaki şezlonga uzanıp kitap okuyabilirim en azından.

İzdiham: Yürümek mi makam aracı mı?

Yürümeyi tercih ederim. Makam aracının adı bile soğuk. Bir yazar arkadaşım yazmakta tıkanıklık yaşadığı zaman uzun yürüyüşlere çıktığını ve yürürken düşünmenin, tıkanıklığı aşmada kendisine yardımcı olduğunu söylemişti. Denedim, işe yarıyor.

İzdiham: Boş zamanınız var mı?

Boş zaman kavramına katılmıyorum. Maçlarda doksanıncı dakikaya ekledikleri süreye bazı spikerler kayıp süre veya oynanmamış süre diyorlar. Bence zaman kaybolmaz, ilave süredir o. Aynı şekilde boş zaman da yoktur. İlla ki bir şey yapıyorsundur değil mi? Hiçbir şeyi düşünmediğin, sorumluluklarını aklına getirmediğin zamanlar bile boş zaman sayılmaz. Kafanı boşalttığın zaman olabilir ancak.

İzdiham: Size sorulduğunda en nefret ettiğiniz soru hangisidir?

Soruları severim. Nefret, kelimesine ise pek aşina değilim. Birçok röportaj yaptım. Sormakta bir şey yok, ama cevaplamak da hiç göründüğü gibi kolay değilmiş. Şu satırları yazmaya çalışırken bunu çok daha iyi anladım. Sahi, soruların epey zor değil mi Yunus Hocam?

İzdiham: En sık kullandığınız kelime hangisi?

İlk yazdığım yazılar deneme türündeydi. O zamanlar neyi anlatmaya çalışırsam yazı bittikten sonra o kelimeyi kaç kere kullandım diye bir analiz yapardım. Başka kelimeleri de kaçar kez kullandığıma bakıp eğer çok kullandığım bir kelime varsa azaltmaya çalışırdım. Sonradan bunu bıraktım. Şimdilerde bütün kelimelere eşit mesafede hissediyorum kendimi.

İzdiham: Kıskandığınız bir yazar var mı?

Bir zamanlar Orhan Pamuk’u kıskanır onun gibi yazmak isterdim. Daha sonra azaldı bu istek. Kıskandığım öyküleri itiraf edebilirim. Okuduğumda keşke bu öyküyü ben yazsaydım dediğim öyküleri. Bunlardan biri Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı öyküsü. Diğeri, Ömer Seyfettin’in Fon Sadriştayn’ın Karısı ve Fon Sadriştayn’ın Oğlu hikayeleri. Bir diğeri ise Hasan Ali Toptaş’ın Yabu öyküsü. Son olarak Aykut Ertuğrul’un Keyfekader Kahvesi.

İzdiham: Nobel edebiyat ödülü sizin için ne ifade ediyor?

Ödül alamamış yazarlar olarak bir araya geldiğimizde “ödüller de neymiş yaauuv, ödülü bize vermemekle kendileri kaybederler.” yollu dedikodu yaptığımız oluyor ama, burada “Nobel’in hiçbir kıymeti yoktur, o sadece siyasi bir ödüldür.” diyecek değilim. Okur olarak daha önce hiç kitabını okumadığımız bir yazarı okuyacaksak hangi kitabından başlamalıyım sorusunu eğer Nobel ve ya başka bir ödül aldıysa, bu ödül üzerinden cevapladığımız oluyor. O yüzden sadece Nobel değil bütün ödüller çok şeyi ifade etmese de aslında bazı şeyleri de ifade ederler.

İzdiham: Yazdığınız metnin bitmiş olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

Yazmaya oturmadan önce kafamda bitiriyorum metni çoğu zaman. Çok nadir bilmediğim bir sona götürüyor beni kelimeler. O zaman da metin bittiğinde bir genişlik, bir ferahlık geliyor içime. Oturduğum yerde geri yaslanıyorum önce. Bilgisayar ekranına uzaktan bakıyorum bir müddet. Hatta son kısmı birkaç kere okuyorum içimden. Sonra güçlü bir şekilde kendini hissettiren sigara yakma isteği…-Yok, yok son cümle şakaydı- Şaka bir yana Recep Seyhan hoca bu anı çok iyi tasvir etmişti bir keresinde. Öyküyü yazma kısmı bittikten sonra içilen sigaranın tadı hiçbir şeyde yok diyordu. O aklıma geldi şimdi. Tabi sigara sağlığa zararlı. Bu yüzden ne yapıyoruz? Arkamıza yaslanıp şöyle bir geriniyoruz yazdığımız metin bitince. Bununla iktifa ediyoruz yani.

İzdiham:Okumaktan keyif aldığınız yerli yazarlar var mı?

Cenap Şehabettin, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket Esendal, Hasan Ali Toptaş, Beşir Ayvazoğlu, İhsan Oktay Anar, Orhan Pamuk.

İzdiham: Türkiye dışında başka bir ülkede yaşasaydınız bu hangi ülke olurdu?

Bunu daha önce düşünmüş, hatta bir ara yurtdışı öğretmenliğine başvurmuştum. Suudi Arabistan için niyetim vardı. Geçen on beş tatilde umreye gittim ailecek. Orada şunu hissettim. Bundan önceki hayatım yokmuş ve zaten hep burada yaşıyormuşum sanki. Hiç yabancı değildi bana oralar. Mekke’de bir ömür yaşayabilirim.

İzdiham: Sizi diğer yazarlardan farklı kılan nedir?

Biraz daha fazla geleneksel hikâyeye yaslanıyor oluşum olabilir.

İzdiham: Çay mı portakal suyu mu?

Çay tabi ki. Taze sıkılmış portakal suyu içerek büyümedik en nihayetinde.

 

İzdiham: Okurlarınızla aranızda bir gönül bağı var mı?

Yayımladığım öykülere geri dönüşler aldığım oldu. Mesela Mahalle Mektebi’nde yayımlanan Mevlithan adlı öyküm ile ilgili aylar sonra bir mesaj aldım. Mevlit merasimine giden birisi, o ortamda benim öykümü hatırladığını instagramda paylaşmıştı. Bu, okurlarla aramda bir gönül bağı olduğunu bana biraz olsun hissettirdi.

İzdiham: Yazarlık kurslarına inanıyor musunuz?

Yazarlık kurslarına inanıyorum. Şu günlerde birden mantar gibi çoğalıp bir pazar haline gelseler de bunlardan birine, altı hafta kadar katılmıştım. Yazarlığın öğretilen bir şey olduğunu iddia etmiyorum ama orada yaratılan sinerji sayesinde insanlar yazmaya motive olabiliyorlar. Yazdıklarını birlikte yorumlayıp, birbirlerini eleştiriyorlar. Faydalı olduklarını düşünüyorum.

İzdiham: En sevdiğiniz Edebiyat Dergisi hangisi?

Yazı işleri müdürlüğünü yaptığım Türk Edebiyatı Dergisi’ni bir kenara ayırırsam, Konya’nın güçlü sesi, Mahalle Mektebi Dergisi’ni söyleyebilirim.

 

İZDİHAM