27 Şubat 2016

Tezer Özlü, Kalanlar

ile izdihamdergi

Ben bendim. Zaman, yaşanmış zamandı. Bir kaç yaşanmamış gün de eklenmişti bu zamana. Kemerle bağlanmıştım. Acılarım vardı…” (s.12)

“Beni öldürdüm, her insanı öldürmek kanısı ile öldürdüm.” (s.16)

“Mevsimler değişiyor. Bunlar Vivaldi’nin dört mevsimleri gibi değil, dinlendirici olamıyorlar hiç.” (s.20)

“Haykırmak istediğim çok şey var. Büyük kayıplar yıkacak değil bizi. Açıkça birbirimizle konuşamıyorsak ben ağlamak, bağırarak ağlamak için bahçenin yeşillikleri gerisindeki odama geçiyorsam, biliyor musun, ne güzel ağıtlar içinde uyuyakalamamak?” (s.29)

“Ben bir kezinde aklımı yitirdim, ama kendimi yeniden kendi elime geçirdiğimde daha da zor yenilebilir durumdaydım.” (s.31)

“Birdenbire çok yorulduğumu, taşıyamayacağım kadar yaşantı üstlendiğimi ölürcesine algıladım. Kitapsız, sanatçısız, tartışmasız bir yaşamın özlemi sardı benliğimi.” (s.34)

“Şimdi neden bu kadar çok sevdiğimi anladım, çünkü kendim ölmüştüm ve yalnızca başkalarının canlılığını algılayabiliyordum.” (s.35)

“Nihayet yağmur başladı. Bu sabah artık yağmuru neden bu kadar çok sevdiğimi anladım. Ağlayan bir yüreğe benzediği için…” (s.35)

“Berlin’de içimde büyük bir ölüm özlemi oluşuyor. doğaldır, yaşam için bu kadar çok dürtünün olduğu yerde ölüm de çoğalır.” (s.36)

“Tanımadığın sürece her acı dayanılabilir.” (s.46)

“Düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. Hiçbir şey, hiçbir korku… aklını en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma. Ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. Sakin ol. Öylece dur. Yaşamdan geç. Kentlerden geç. Sınırları aş. Gülüşlerden geç. Anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelere otur- artık hiçbir yerdesin.” (s.47)

“Çılgınlığın boyutları yok. Sallanan, boyutsuz bir boşluk. Orada daha yüksek, daha geniş, daha derin algılanıyor, boyut yok. Oluşumun yaratan spermalara dek geri gidebilir düşüncen. Kendi embriyonluğunu anımsayabilirsin, annenin karnında geçirdiğin ayları, orada kalıp gün ışığını görmek istemeyişini. Çılgınlığın evreninde yükselmeye başladığın anlar ne büyük acı verir. Gövdenin ayrıldığı anlar.” (s.48)

“Otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım. Bu ikisinin ötesinde kalıp olup bitene seyirci oldum ve dünyayı kavradığımı sandım. İlk kez gördüm denizlerini. İlk kez güneşin altına yattım. Gecelerinde dolaştım. Bir çocuk bile doğurdum.” (s.48)

“Özlemlerim kalmadı. Ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum. Bu yüzden özlemlerim yok. Yalnız bir kavrama bu. Bütünselliğin kavranması. Bitirilmişliğin. Bir yolculuğun sonu. Kendi yuvarlağım çevresinde dönen bir yolculuğun…” (s.48)

“Yalnız yaşı olmayan ve dünyalarını kendi içlerinde taşıyan insanlara dayanabildiğimi görüyorum.” (s.52)
“Hiç kimseyle birlikte yaşlanmak istemiyorum. Kendimle bile…” (s.59)

“Ben, belli bir ülkesi olmayan insanlardanım.” (s.60)

“Asalet ve rütbe ile ilgili kavramları hiçbir dilde öğrenmeyi başaramadım.” (s.61)

“Meyhanelerde umutsuz bir bekleyiş vardır. Kendi kendini bekleyiş…” (s.61)

“İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir.” (s.61)

“Kalkacak bir trene binerken, beni artık içinde bulunduğum ülke, gideceğim kent, ineceğim istasyon, bindiğim tren ve kompartımandaki insanlar pek ilgilendirmiyor. Trene binerken ben’in içinde bulunduğu duygu birikimleri ilgilendiriyor. Dış dünya ile tüm bağlantılarımın duygu birikimlerinden oluştuğunu biliyorum artık. Yazı yazmak isteğinin dış dünyaya karşı bir tür savunma olduğunu daha bir algılıyorum. Yaşamın kendisinin yazı yazmaktan çok daha gerçek, çok daha derin olduğunu da biliyorum.” (s.66)

 

 

 

Tezer Özlü / Kalanlar
İZDİHAM