21 Haziran 2017

Sümeyra Doğru, Taşınır Soruları Sırtlanabilme Durumu

ile izdiham

İlkokul yıllarında sırt çantalarımızın ağırlığından yakınıp dururdum. Okula çoğu zaman arabayla gidip geliyor olsam da zor gelirdi o ağır çantayı taşımanın zorunluluğu. Nihayetinde o çantadaki yükler sadece belli zamanlarda sırtımızdaydı ve hatta istersek çıkartıp dinlenebilme lüksüne sahiptik. Fakat o zamanlar bilmiyordum büyüdükçe takıp çıkaramadığımız, ağırlığından kurtulamadığımız daha başka yüklerin de omuzlarımıza bineceğini. Yaşadıkça birikenlerin kendini her daim hissettirebileceğini…

Çanta taşımaktan daha büyük bir zorunluluk ve hatta görev olduğunu… Bilmiyordum, çocuktum. Sonradan öğrendim büyümek denen şeyin gerçeklerle yüzleşmeyi gerektirdiğini ve bazı sorunları da beraberinde getirdiğini. Ve evet madem kaçış yoktu, insan olmak bunu gerektiriyordu, bu omuzdakilerle nasıl yaşanırdı? Kendimize neleri yük ediyorduk? Kaçını bile isteye yerleştiriyorduk? Yahut hiç davet etmeden çökenler daha mı fazlaydı?

Bu taşıdıklarımız yol boyunca bizi terbiye eder miydi? O yük dediklerimiz bizi daha çok insan mı yapıyordu yoksa bencillik denizinde boşa kulaçlar mı attırıyordu? Ya da etrafımızdaki gerçekleri göremeyecek kadar abartmış mıydık sözde yüklerimizi? Tekrar tekrar kendimize sormak gerekti. Bu yüklerle yaşamanın hikmeti neydi? Yoksa bu serzeniş sebepleri, keşfedilememiş nimetler miydi?

Tek taşıdığı kitapları olan çocukluğa özlem duyulsa da, isyansız bir dille yola devam mı etmek makbul olandı? Ah bu farkındalıkların getirdiği sorular ne de çoktu. Ömür sorulara cevap aramakla geçecekti; nefsin ve de vicdanın farklı farklı cevaplar verdiği sorular…

 

 

 

 

Sümeyra Doğru

İZDİHAM