5 Ekim 2022

Suavi Kemal Yazgıç, Niçin “Her Şey İçin Çok Geç”? – Bülent Parlak Şiiri Üzerine Bir İnceleme

ile onurkorkmaz

Bir şair olarak Bülent Parlak’ın bazen hayata sımsıkı tutunan bazen de onu yere çalıp üzerinde zıplayan, söküp içinde ne olduğuna bakan ve öylece bırakan bir tarafı var. Çocuksu yahut naif diyemeyeceğim ama “çocukluğunu” unutmamış bir vizyon. Bu yüzden de onun şiirlerindeki kelimeleri ne kadar bilsem şiirinde “ilk defa” görmüşüm gibi şaşırıyorum. Evet, Bülent parlak bildiğim kelimeleri “bilmediğim” bir hale sokmayı başarıyor şiirlerinde. Onun yazdıklarını böylesine genç, diri, canlı tutan da bence bu özelliği.

Bülent Parlak, şiirinde “ben” dedikçe, herkese ait bir şeyler okuyorum. Yine de “homojen” bir biz değil onun anlattığı, bir idealizasyon olarak da bir nostalji nesnesi olarak da kullanmıyor o “ben”i. Bir sahihlik, sahicilik arayışı olarak görüyorum ondaki “beni” ve eleştirse de övse de o sahicilik arayışının mekânı oluyor “ben”.

Delikanlıca bir jest var Bülent Parlak’ın şiirinde hem deli hem kanlı canlı. Bir yandan hayat bilgisi dersini asıp ikmale kalan bir yandan da hayat okulundan yıldızlı pekiyi alan bir delikanlı. Ancak yıldızlı pekiyi bile kurtarmıyor bu delikanlıyı. Yine en başa dönüyor ve bütün öğrendiklerine rağmen aynı hataları yapmaya devam ediyor. Tam tepeye çıkarılmışken kaya yokuşun başladığı noktaya kadar yuvarlanıyor zira. Niçin “Her Şey İçin Çok Geç” diye sorarsanız benim bulduğum cevap bu en azından.


“düşmanlardan yardım dilenilen çağda
bazen soruyor kendine kalinka
hayat dizine yatamadıklarımıza bir şey anlatmamamız gerektiğini
ne zaman bana da öğretecek

çünkü
kolay zaferlerden başı dönenlerin ve
her şeyi bir anda çok sevenlerin, her şeyi bir anda yok sevenlerin arasında
Bir gün yanımızda birbirimiz olmadan öleceğiz”



Kitabın içindekiler sayfasındaki şiir isimlerinin hiç birinin yanında sayfa numarası yazmamasını bir hata olarak mı görmeliyiz, bir artistlik mi? Bence ikisi de değil. Kitabın sayfalarında bir at hızıyla ilerlerken bir şiirden bir başkasına geçtiğimi fark etmediğimi görünce anladım Bülent Parlak’ın aslında bir kitap ebadında tek şiir yazdığını ve farklı şiir isimlerinin okura nefes alma imkânı veren bölüm başlıkları olduğunu. Belki bir gün eleştirmenin biri de çıkıp Bülent Parlak’ın bütün şiirlerinin aslında tek şiir olduğunu söyler bilemem. Belki de bunu ilk söyleyen kişi olma ihtimalini az önce kaçırmışımdır belli mi olur?

Bülent Parlak, kendi sesiyle konuşan bir şair. Bari bunu söylemiş olayım.

Bülent Parlak, bu şiir dilini nasıl kurdu? Parlak, Adnan Özer’in “Şiir okumayanların dilinden konuşmak, o dille bağ kurmak nasıl becerilebilir? Bunun örnekleri var şiirlerinizde, o yüzden soruyoruz.” sorusuna cevap verirken tam da bunu anlatıyor: “Şairler dördüncü tekil şahıs gibi davranmaktan vazgeçtiklerinde bunu çok rahat sağlayabilirler. Sofradan kalkıp açlık şiiri yazmanın, sağlık ocağına gitmeden hemşirelerin memleketleri hakkında nutuklar atmanın, başından ihanet geçmeden krallara arkadaşlık teklif etmenin okuyanda bir karşılığı yok. Meselenin konu olmadığına, meseleyi nasıl şiire döktüğümüzün önemine inanıyorum. Tabii bir meseleniz varsa.”

450 kelime olması gereken bir yazıyı da böylece bitirdim. “Her Şey İçin Çok Geç Olsa” da bitti bu yazı olmasa da…

Suavi Kemal Yazgıç

İZDİHAM