14 Mart 2016

Siyaset Ve Edebiyat İlişkisini Ünlü Siyasetçi, Yazar Ve Şairlere Sorduk

ile izdiham

Siyaset ve edebiyat ilişkisi yıllardır tartışılır. Bu konuda biz de konuyla ilgililerden bazılarına bu suali yönelttik.

HAŞMET BABAOĞLU

Siyasetten ne anladığınıza bağlı. Eğer aktüel siyaset aktörlerinin yapıp ettiklerini anlıyorsak, edebiyatın bu çerçeveden ayrı düşünülmesi daha doğrudur. Elbette edebiyatın yolu sık sık güncel siyasetle kesişir; ama birbirlerine bakıp “kesişmez”ler ve bir beraberlik hayal etmezler!

Yok, siyaset bütünden parçaya; attan seyise, makrodan mikroya iktidar ilişkileri ve düzeniyse. Onsuz edebiyat yoktur zaten. Bu kadar söyleyeceklerim.

MV. FEYZULLAH KIYIKLIK

Siyaset yönetme sanatıdır. Siyasetçi edebiyatçıyı etkileyemez ancak edebiyatçı eserleriyle ve fikirleriyle siyasetçiyi etkileyebilir. Edebiyat siyasete feda edilmemelidir. Edebiyatın hayatla, ülkemizin konumu ve coğrafyası ile bir bağı vardır. Edebiyatta hedef; “saf bir doğru” dur. Bu hedef “iyi insan” yetiştirme olmalıdır ve bunun için sanattan yararlanır. Siyasetçi; tarihte yargılanmış kişiler için bir görüş bildirebilir ancak o kişileri “hesaba çekmemelidir.” Bu tutum sanatın, dolayısıyla edebiyatın önünü tıkamış olur.

SİBEL ERASLAN

Siyaset ve edebiyat bağlamı, tiyatro/tragedya günlerinden itibaren varolagelmiş bir şey, yani felsefeden bile eski. Ama bu batı tarihiyle  ilgili bir cevap, ve tabii modern bir cevap aynı zamanda. orijini Yunan  mitolojisinden başlatırsak evet bu şekilde cevaplayabiliriz. Ama bir de  Doğu var. Mısır’ı da buna katarak söylüyorum ana akım olarak kabul  edilmediği için Batı dışı tüm birikime doğu diyebilirimden hareketle… Doğu’da edebiyatın yazıdan önceki hali yani sözün anaçlığında izini sürebileceğimiz masal, efsane, dua, şiir, büyü, şarkı gibi çok saçaklı,  Batıya kıyasla çok daha eski hatta kadim kılcal damarlara baktığımızda. Batı dışı Doğunun edebiyatını siyasaldan çok kutsala, ilahi olana bağlamak daha doğru geliyor bana. Yukarı Mısır’da M.Ö 3.bin/2500 yıllarında keşfedilebilmiş en eski şiirleri var yeryüzünün  mesela; ”taşın kalbini açan adama selam olsun” beyiti var.Evet siyasi cephesi de var denebilir, yeryüzünde bir tür egemenlik ifadesi falan diyerek politik eklektisizm de yapabiliriz. Ama aynı kral mezarlarında çıkan yine şiirle söylenmiş ilaç, iksir tarifi yapan papirüsler de var. Ölüm ötesini merak eden Mısır uygarlığının edebiyatı siyasetle mi yoksa ilahi olanla mı rabıtalıydı derseniz mesela ben kesinlikle ilahi soruları daha yoğundu hatta siyaset ederken bile tanrıyla gerek hesaplaşma gerekse tanıma girişimi de diyebilirsin ne dersen de ama ilahi ve kozmik olanla bir tür anlama, keşfetme, yolculuğa çıkma girişimiydi bu ilişki  derim.Türk/Orhun edebiyatının ilk örnekleri de böyledir. Her ne kadar Kağan’a Beylere dair itaf ve ululama olsa da. İlk edebi yazın örnekleri mezarlıklardadır. Çin’de ve Hint’teresimden harfe ve yazıya geçişin izleğini takip ettiğinizde de doğa ve insan, doğa-insan-ölüm ilişkisi siyasetten evvel gelir. Peru’da da bu böyledir TitiCaca gölü çevresinde Tanrı ve öteler’ dir, insanların kurduğu ilk kelimelerin çıktığı oyuklar.

Edebiyat siyaset ilişkisi modern bir tavırdır. Benim ve kuşağımın da içinde bulunduğu bir ilişki düzlemidir. Küresel iletişimle birlikte özellikle e-kitap tecrübesiyle politizasyon yeni bir aşama kaydetmiştir diyebiliriz. Ama ben bundan tam emin değilim, yani küresellik deneyimi  hem çok daha yoğun hatta plazmatik evrede bir politizasyon anlamı  taşıyor hem de aynı anda çok da bireysel, naif, içe kapalı. Bloglar dolusu şairler var, interaktif katılımlarla yazılan romanlar var. Yani başka bir evredeyiz ki buna da salt siyaset diyemeyiz. giderek de diyemeyeceğiz başka bir şey kıyamet gibi.

MEVLANA İDRİS

“Siyasetten bağımsız edebiyat düşünülebilir mi” dediğiniz anda zaten siz bu iki yapı arasındaki ilişkiyi kurmuş oluyorsunuz, dolayısıyla artık düşünülemez. Biraz zorlarsak, insanda her şeyi her şeyle bağlantılı hâle getirebilen bir düşünme biçiminin varlığını zaten görürüz. Diğer taraftan siyasetin bileşenleri ile edebiyatın bileşenleri birbirinden epey farklı, ama kesişen yönleri yok mu, var, üstelik az da değil. Siyaset doğası gereği toplumsal olan her şeye bulaşıp, onu otoritesinin bir parçası hâline getirmek ister. Edebiyat ise seçicidir ve seçtiği alanı açımlayarak kendisini gerçekleştirir. Ayrıca siyasetin pek tahammül edemediği muhalefet, edebiyatın doğasında vardır.

Nedir? Siyaset etme biçimleri ve görünümleri hep değişir ve zaman zaman bu işler için bombardıman uçakları da kullanılır. Edebiyat ise kelimelerin, harflerin, cümlelerin, beynin ve insanın kıvrımlarının arasında kendi yolunu açma çabalarını sessizce sürdürür. Siyasetten geriye bazan mâmur, bazan da harâb olmuş bir ülke kalır. Edebiyattan geriye ise genel olarak bir insan ve bir insanın hikâyesi kalır.

HAYDAR ERGÜLEN

Düşünülemez. Ama yazarlar, şairler kendilerini siyasete bulaşmadan yazdıkları biçiminde avutabilirler. Bu iyi niyetten de olabilir bilmezlikten de, korkudan da olabilir suya sabuna dokunmama isteğinden de. Her neyse ve nasıl oluyursa bu olabilir ama uzun vadede herkesin niyetinden bağımsız olarak yazdıklarının içinde siyaset bulunacak ya da siyasetin içinde değerlendirilecektir. Kısa ya da uzun vadede, yazdıklarımız kadar yazmadıklarımızın da siyasetin içinde değerlendirileceği muhakkak da, aslolan tabii edebiyatın, şiirin içinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği.

BERKAN ÜRGEN

Siyaset bir şirkettir, edebiyat şirket değildir. Bilmem anlatabildim mi? Ama edebiyatı bir şirket gibi kullananlar var maalesef kısacası edebiyat ile siyaseti aynı cümle içinde kullanmak bile caiz değildir.

YAĞIZ GÖNÜLER

Sadece Milli Mücadele ve I. Dünya Savaşı dönemi Türk edebiyatına bakarak bile bu soruya cevap bulabiliriz. Savaş, edebiyat, propaganda, mücadele ve ideolojiler arasında çok ciddi bir irtibat var. Bu irtibat kimi zaman slogandan öteye geçemiyor ama kimi zaman çok büyük eylemlere dönüşüp imkânlar yaratıyor. İnsanı uyutan bir edebiyatı dışlamamız lâzım, bize uyandıran edebiyat lâzım. Hakiki ve kalıcı olan edebiyatın bu olduğunu düşünüyorum. Yaşar Kemal’in o meşhur “O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler” cümlesi başlı başına bir savaş çağrısıdır. Bu cümleyi okuyan biri kolunu masasına dayayıp hayallerden hayallere gitmemeli, o zaman atın yerine Audi’yi koymalısınız.

İnsanı aptallaştırır çok hayal kurmak, rüya ise uyandırır, uyanmaya mecbur eder. Bu kadar aczin, adaletsizliğin, dalganın ve dümenin olduğu bir hayatta edebiyatı hayattan uzaklaşma, mizah aracı olarak görme bana korkaklık gibi geliyor. Hani Köroğlu demiş ya “Ödleklerle hoş değildir aramız / teke tek düşmana varmak töremiz / muhanete sardırmayız yaramız / yarayı kendimiz saranlardanız”, bu dizeler geliyor aklıma hemen. Çok büyük savaşçılardan ve elbette siyasilerden, çok iyi metinler çıkmış. Erbakan öyle, İzzetbegoviç öyle. Ecevit’in şiirleri var mesela. Karabekir’in kitapları yakıldı, buna da ihtiyaç duyulmuş besbelli. Netice-i kelam bizim edebiyatımızda yeri ölçülemeyecek simaların hayatı siyaset mücadelesi içinde geçmiştir. Mehmet Akif, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel… Merhum Erbakan’ın en sevdiğim sözlerinden, “Siyaset bizi ilgilendirmiyor demek; Kur’anın yarısı ve insanlığın sorunları bizi alakadar etmiyor demekle aynı anlama gelir”. Müthiş bir özet… Mitoloji, epik şiirin kökeni, destanlar ve menkıbeler savaşla, siyasetle iç içedir. İnsanların yahut insanın sorunlarıyla ve dolayısıyla siyasetle ilgilenmeyen bir şiir, bir hikâye, bir roman okumak yerine; Üsküdar’da bir bakkalın veresiye defterini karıştırmayı tercih ederim. Orada insana dair daha çok şey var çünkü.

 

Hatice Büşra Benli, İzdiham için hazırladı.

İZDİHAM