25 Şubat 2016

Sigmund Freud

ile izdihamdergi

Yaratıcı yazar olmayan bizler, bu tuhaf varlığın, yaratıcı yazarın malzemesini hangi kaynaklardan aldığını ve bu malzemeyle bizde böyle bir izlenim yaratmayı ve belki de sahip olduğumuzu bile düşünmediğimiz duyguları uyandırmayı nasıl başardığını bilmeye her zaman yoğun bir biçimde meraklı olmuşuzdur. Eğer ona sorarsak yazarın bize hiçbir açıklama vermemesi ya da verdiği açıklamanın doyurucu olmaması ilgimizi ancak artırır; malzeme seçiminin belirleyicilerine ve imgelemsel biçim yaratma sanatının doğasına ilişkin en net içgörürün bile bizi yaratıcı yazar yapmaya yaramayacağı yönündeki bilgimizle de hiç zayıflamaz.

Keşke en azından kendimizde ya da bize benzeyen insanlarda yaratıcı yazıya bir biçimde yakın bir etkinlik bulabilseydik! O zaman bunun incelenmesi bize yazarların yaratıcı eserlerini açıklamanın başlangıçlarını elde etme umudu verirdi. Ve aslında bunun olası olması için bazı fırsatlar vardır. Her şeyin ötesinde yaratıcı yazarların kendileri kendi türleriyle insanlığın sıradan akışı arasındaki aralığı kısaltmak isterler; sıklıkla her insanın kalbinde bir şair olduğu ve son insan yok olana dek son şairin yok olmayacağı konusunda güvence verirler.

İmgelemsel etkinliğin ilk izlerini çocukluk kadar erken bir dönemde aramamız gerekmiyor mu? Çocuğun en sevdiği ve en yoğun uğraşısı oyunlarıdır. Oyun oynayan her çocuğun yaratıcı bir yazar gibi davrandığını, oyunda kendine bir dünya yarattığını ya da daha çok dünyasında yer alanları kendisini mutlu edecek yeni bir biçimde yeniden düzenlediğini söyleyemez miyiz? Bu dünyayı ciddiye almadığını düşünmek doğru olmayacaktır; tam tersine oyununu çok ciddiye alır ve ona büyük ölçüde duygu yükler. Oyunun tersi ciddi olan değil ama gerçek olandır. Oyun dünyasına yüklediği tüm duygulara karşın çocuk bunu gerçeklikten oldukça iyi ayırır ve imgelenmiş nesnelerini ve durumlarını gerçek dünyanın kavranabilir ve görünür şeyleriyle ilişkilendirmekten hoşlanır. Çocuğun oyununu düşlemlemeden ayıran tek şey bu ilişkilendirmedir.

Yaratıcı yazar oyun oynayan çocuğun yaptığının aynısını yapar. Bir yandan keskin bir biçimde gerçeklikten ayırırken öte yandan çok ciddiye aldığı yani büyük ölçüde duyguyla donattığı bir düşlem dünyası yaratır. Ancak yazarların imgelemsel dünyasının gerçekdışılığının bu sanatın tekniği açısından son derece önemli bir sonucu vardır; çünkü gerçek olmaları halinde hiçbir hoşnutluk veremeyecek olan pek çok şey düşlem oyununda verebilir ve kendi içlerinde gerçekten sıkıcı olan pek çok heyecan bir yazarın eserinin gösteriminde hazır bulunan dinleyici ve izleyiciler için bir hoşnutluk kaynağı haline gelebilir.

İnsanlar büyüyünce oyuna son verirler ve oynamaktan kazandıkları haz ürününden vazgeçmiş gibi görünürler. Ama insan aklını anlayan herkes bir insan için bir zamanlar yaşamış olduğu hazdan vazgeçmekten daha güç olan bir şeye çok zor rastlandığını bilir. Gerçekten de asla bir şeyden vazgeçemeyiz; yalnızca onu bir diğeri ile değiştiririz. Vazgeçme olarak görünen şey gerçekte bir yerine geçenin ya da vekilin oluşumudur. Aynı şekilde büyüyen çocuk oynamayı bıraktığında hiçbir şeyden değil ama gerçek nesnelerle oyun arasında bağ kurmaktan vazgeçer; oynamak yerine artık düşlemeye başlar. Gökyüzünde kaleler inşa eder ve gündüz düşleri olarak adlandırılan şeyleri yaratır. Çoğu insanın yaşamları boyunca zaman zaman düşlemler oluşturduğuna inanıyorum. Bu uzun zamandır göz ardı edilmiş ve dolayısıyla önemi yeterince değerlendirilmemiş bir gerçektir.

İnsanların düşlemleri çocukların oyunundan daha güç gözlemlenir. Çocuğun kendi başına oynadığı ya da bir oyunun amaçları için diğer çocuklarla kapalı bir ruhsal sistem oluşturduğu doğrudur; ama oyunu yetişkinlerin önünde oynamasa bile öte yandan bunu onlardan gizlemez. Oysa yetişkin düşlemlerinden utanır ve onları diğer insanlardan saklar. Düşlemlerini en gizli iyelikleri olarak bağrında gizler ve kural olarak düşlemlerini birine anlatmaktansa yaptığı yanlış edimleri itiraf etmeyi yeğler. Bu tür düşlemler uyduran tek insan olduğuna inanmasının Ve bu türden düşlemlerin diğer insanlar arasında da yaygın olduğundan habersiz oluşunun nedeni bu olabilir. Oyun oynayan bir insanla düşlemleyen bir insanın davranışları arasındaki bu farkın nedeni bu iki etkinliğin yine de birbirlerini tamamlayan güdüleridir.

Freud

İZDİHAM