10 Mart 2016

Siegfried Lenz, Almanca Dersi

ile izdihamdergi

“Herhangi bir yerden değil, kendi kasabamdan söz ediyorum, herhangi bir felaketin değil, kendi felaketimin peşindeyim yalnızca. Rasgele bir hikaye değil anlattığım, rasgele olan hiçbir şey, herhangi bir yükümlülük yaratmaz çünkü.”

Yıllar önce, daha ideal bir okur olduğum zamanlarda bir gün –yani kafamda türlü olmayacak hayallerle dolaşırken zaman geçsin diye ilk gördüğüm bir kitapçıdan, sahaftan bir kitap alıp oracıkta okuyup bir yere bıraktığım günlerde- tanıştım Siegfried Lenz’le. Okuduğum bir oyun kitabıydı: Suçlular Çağı-Suçsuzlar Çağı. Bir cümlesini hiç unutmadım: “Suç, güneş gibidir. Hepimizi kapsar.”

2.Dünya savaşı sonrası hiçbir büyük Alman yazarı yoktur ki konuları, insanları, öyküleri savaşın etrafında dolaşmasın. Lenz de işte bu büyük yazarlardan biri ve bu kitap, yani Almanca Dersi, onun başyapıtıdır. Türkçeye kazandıranlara teşekkürler.

Kahramanımız Siggi bize cezalandırıldığı Ada’dan anlatır öyküsünü. “Görev Tutkusu” konulu bir komposizyon yazmayı beceremediği için ceza alan Siggi kendi cezasının öyküsünü tüm bir aile, kasaba tarihi ile harmanlayıp anlatır bize.

2. Dünya Savaşı sırasında kasabanın polis şefi olan ve verilen emirleri en büyük coşku ve itaatle yerine getiren babası, resim yapma yasağına uymayan ressam Nansen’in küçük Siggi’yle dostluğu ve ‘suç ortaklığı’, sağdan soldan öyküye katılan onlarca insan, manzara…

Bağırmadan çağırmadan, oya işler gibi ama şiddetin, savaşın, sorgusuz sualsiz itaat etmenin, insan aptallığının tüm detaylarını ortaya seriyor Lenz.

“Ben bana emredileni yaptım” argümanı –mesela Okuyucu adlı romanda da böyledir- pek o kadar masum ve yaptıklarımızdan bizi sorumlu kılmayacak anlamına gelmediğini bize bir kez daha hatırlatıyor.

Çeviri: Behlül Dündar

İzdiham