26 Şubat 2016

Sıdık Bakır: Nikaragualı Sevdiğime Ucu Açık Mektubumdur

ile izdihamdergi

İlk tövbeden hemen sonra öp beni…

Bu acı bir güzellik, kaprisine bulanmış yüzü gözü şiş kutsal kalabalık, elinde olmadan seviyorsun beni,

Elinden kayıp giden bir şeyler var.

Boşluğa akıyor gecenin harfleri, eğilip yalanların görünen ucunu nefesine değdiriyorsun,

Nasıl seviyorum o an bilsen / ağlamayı..

Yıllar, haz, sonraki yıllar hüzün, Managua’da herhangi bir caddeyi bir baştan ötekine ömrümden geçiyorum.

Takvim yaprakları sarkıyor ceketimin alnından, süzül deli ırmağım, alnımdan.

Tıslamasına kurban olsunlar vitrinden sarkan kalbimin,

Ulu orta seni sevmiş, avuçlarını ovuştururken üzerine yediğin şeftaliden damlıyor / serçesinden parmağının..

Şu kaşların, eğilince fark ediyorum ezberimden gittiğini korkuların. Nikaragualı yârim, adınla başladım çatlaktan sızmaya.

Bu son vals, kalbimin oyuklarında gezindiğin son mesire, Bağdat Radyosu’ndan adına istek gönderilen son parça..

İncitme, acı  / dirilt , öperek uyandır sancımı..

Evrenim yedi bölgedir, yedisinde farklı çiçekler açar. Denetimsiz bir duyarganın içinde Bila tedbir kasırgalara kapıldı kanatlarım, kırıldığım yer acıtmıyor artık.. Öp, yine de kanıyor..

İlk tövbeden hemen sonra öp beni. Ki bu kelime şu ana kadar üç kez kullanıldı bak, heba ettim, esirgeme bu sefer beni, bağışla..

Kirlendim, küllendi içim, yüzüm çürüdü, kaderime fermuar çektim, için için öldüm güzelim içim içtikçe öldü..

Yağmur derim, yağsın en azından, kirpiklerim gözlerinin üstünde mesken olsun, elim eline köle.

Durma, sar beni, kavalyesi onu, ayakkabısının topuğu kırıldıktan sonra terk eden kızın hüznü var yüzümde, alışık değilim utancımın ifşasına, ikidir söylüyorum sar beni.

Vücudumdan boğazın altında kalan kısımda, yukarı az, sonra sola ve aşağı biraz,

Kalbim,

Suyun üstünde yüzen yaprak gibi, süzülüp gidiyor içimden..

Aradan elan kadar bir zamandan,

Sonra,

Bir çocukla hizaya duruyor bakışlarım.

Benden biraz uzakta, yanına yaklaştıkça aramızdaki yaş farkı eriyordu.. Çocukla omuz başlarımız uyuşunca, yerinden edilmiş karıncalar gibi huzurum kaçıyor, tanıdık acıları tekrar yaşıyorum,

Çocuğu sevmedim, acıma sarılıp kaldım.

Kaçtır böyle geçiyor kayıtlara hayatımdan kesitler, bu masalın adamı değilim, benden sıkça bahsedenler sömürü peşinde.

Nikaragualı sevgilim, bunlardan bihaber değilsin, cuma akşamından içmeye başlıyor sevgilin, pazar gecesi kendimdeyim , pazartesi öğretmen..

Avon kataloğunda adına rastlanan şairin güncesiyim,

Sevgilim ben bugün ölmesem,

Bugün ben ölmesem sevgilim,

Yüzümün ortasına yeniçağdan bir fetih gerekecek,

Sonrasında bu devir de bitecek elbet Sophar ölecek. Üzerime zimmetli kalan süpürge ve sigara tablasını kanun hükmünde kararnameyle elimde gömsünler,

Makyajı dökülürken gerçeklerin, Nikaragualı sevgilim, saçlarının lüle olduğu aklıma düşüyor. Senden hariç, adından öte, gözlerinden başka bi şeylerden de yargılanıyorum haliyle.

Otobüste aynı para üstüne uzandığımız gün ülkemde devrim olmuştu, ülkende darbe.

Ülkelerimiz bizi terk etmeye zorlanmıştı,

[ Aynı günün sabahı, akşamı, telesekreterime bir not düşmüş, kollarımı iki yana açıp kontörümden yiyorum /sigaramdan içiyorsun ve bir ses; işe giderken kravatını takmayı unutma. Öpüyorum, annen. ]

Salı 23.00’de yazıldı bu mektup, 03.45 te tamamlanmasını diliyorum, bahsettiğim saatlerin seni özlemekle alakası çok deyip susuyorum, daha çok yazıyorum ..

Şimdilik gidesim var, yine yazarım,

Parmak uçlarımda hecelerim üşüyor.

Ben üşüyorum..

Sıdık Bakır

İZDİHAM