21 Ocak 2021

Rugan Kundura

ile alef

Eskitme deri valizimle elli yıldır kimsenin yaşamadığı evin, çift kanatlı ahşap kapısının önündeyim. Elimde evin adresi Asi Sokak, 31 numara. Anahtarı cebimden çıkarıp kapının koluna uzanıyorum, kilidi açıp kapıyı aralıyorum, evin tozunu soluyor, rahatlatıcı bir koku arıyorum. Ardında hemen girmiyorum eve, ışık hüzmelerinin benden önce girmesine izin veriyorum ne de olsa yıllardır uğrayamadığı eski bir misafir. Adımımı attığımda, zamanın kalbini avuçlarımın arasında hissediyorum; hafif titreyen, ritmi düzensizleşen.

Hemen karşımda ahşap merdivenler var, iki koldan sarmal bir şekilde ikinci kata doğru birleşmiş uçları. Solumda ayakkabılık, bir zamanlar burada yaşamış adamın ayakkabıları hala içinde üstelik ikisi kapının hemen yanında tozlu siyah ve gri rugan kundura. Sanki adam aceleyle evden çıkmış da gri olanın burun ucu kapıya doğru ve aralarında bir adım mesafeyle duruyor öyle.

Merdivenlere doğru yöneliyorum elimi merdiven korkuluğunun başına koyuyorum, korkuluğun ucundaki ahşap oyma düşüyor, hüzmelerden uçuşan tozları izliyorum başlığı almaya eğilirken ve tam o sırada düşen yerin bir gizli bölme olduğunu fark ediyorum içinde yıpranmış bir fotoğraf saklı, bunu fark ediyorum. Fotoğrafı olabildiğim kadar saygıyla, bir titizlikle parmaklarımın arasına alıyorum.

Sanki bu fotoğraf yıllarca birini beklemiş adamın hayatını paylaşmak için, belki de sahibini bekledi kim bilir?

Siyah beyaz fotoğrafta, bir ayakkabı dükkanı ve dükkanın önünde poz vermiş iki uzun boylu adam kollarını omuzlarına atmış içten bir gülmeyle poz vermişler. Ayaklarında bulunan kunduralar dikkatimi çekiyor, deseni kapının yanında sanki adam aceleyle ve yeni çıkmış gibi duran gri kunduralarla aynı. Evet, diyorum içimden evin sahibi bu, hiç tanımadığım ve şimdi tanıştığım adam.

Ayakkabı dükkanının numarası 32, hemen kapıya yönelip dışarı çıkıyorum. Karşımda görüyorum o numarayı. Bir elimdeki fotoğrafa bakıyorum bir karşımdaki binaya. Camında ismi yazan kapı kırılmış, çerçevesi oyulmuş yer yer çürümüş, içi harabeye dönmüş; içilen ve sonrasında ezilen şişelerin, izmaritlerin, poşetlerin, paketlerin yuvası olmuş, iç duvarları dış duvarları, duvar yazılarıyla dolmuş.

Bir elimdeki fotoğrafa bir de karşımdaki yapıya bakıyorum, öylece duruyorum kapı eşiğinde. Fotoğrafı kaldırıp yok olmuş bir hayata uzatıyorum, saygı duruşunda.

Elif Özaydın

İZDİHAM