5 Mart 2016

Rüçhan T., İbrahim Tenekeci Şiiri

ile izdihamdergi

Tenekeci’nin şiirine bakarken, Onu şiire götüren meselelere ve bu meseleleri algılama, yorumlama biçimine kısaca değinmemiz gerekiyor. Dikkat, hassasiyet ve duyarlık… Tenekeci’nin şiiri daha çok bu üç unsur etrafında şekilleniyor.  Şaire şiir söyleten, ya da onu şiire iten duyarlığı, şairin şu mısralarından yola çıkarak kavramak mümkün;

Düşman geliyor, kadim olan her şeye
Dine, disipline ve şiire…
Durmak olur mu?
Şiirdir,
Korugan kılar kırılgan kamışları
Taze tutar, ekmeği ve bayrağı
Can verir, ölüme bile
Nasıl bir şey, anladınız mı? (1)

Şair ilk iki mısrada ‘düşman’ derken,  moderniteyle beraber hayatımızın hemen her sahasına kök salan ve giderek çağımız insanının açmazları arasında yer alan, günümüz insanını sosyolojik, psikolojik ve ontolojik açıdan nerdeyse mutsuz çoğunluk sınıf diyebileceğimiz bir kapsamın içerisine dâhil eden ve artık ‘postmodern çağ’ diye tarif edilen büyük sorunsala işaret ediyor. Şiirin devamında ise, bütün bu olumsuz metaforların karşısına, bir şair olarak şiiri ve şiirin gücünü koyuyor.  Bu noktada ‘gelenek’ten de yararlanıyor şair.

Durmak olur mu?
Şiirdir,
Korugan kılar kırılgan kamışları
Taze tutar, ekmeği ve bayrağı
Can verir, ölüme bile
Nasıl bir şey, anladınız mı?

Tenekecinin, sorunlar karşısındaki bu tutumu, bize Gemuhluoğlu’nun şu sözlerini hatırlatıyor.

“Kişi düştüğü yerden kalkar ayağa, sanatla başladı yurdumuzdaki yabancılaşma, gene sanatla atılacak yurt dışına.   …Tehlike büyük, maddesel istemler dolduruyor yaşamımızı. Umut hiç kalmadı mı? Var. İnsanın içind.eki buzullar; sanatın, edebiyatın verdiği ısıyla, insan sevgisiyle kolayca eritilebilir. Umut var insanda hâlâ. …Büyük, sanatın, edebiyatın işlevi. Yürüyüşü düşmanlardan korumak da sanata, edebiyata düşüyor.” (2)

Tenekeci de, tıpkı Gemuhluoğlu gibi sorunlar tespit ediyor ve bu sorunların karşısına şiiri [sanatı] koyuyor. Bunu yaparken, bir üst perdeden değil, hayatın içinden ve tam ortasından konuşuyor. İşaret ettiği hemen her şey gerçek ve elle tutulabilir cinsten şeyler. Tenekeci’nin hepimiz adına sorun addettiği mevzuların, şiir olarak okuyucu nezdinde büyük bir karşılık bulmasının iki önemli sebebi var. Birincisi, Dildeki sadeliği [yalınlık], ikincisi ise ele aldığı mevzuların geniş bir kesime [halka] hitap ediyor olmasıdır. Yani, bir fildişi kulesi yok Tenekecinin, bizden biri olarak bizim meselelerimize parmak basıyor.

1. TENEKECİ ŞİİRİNDE DİL / ÜSLUP

1. Yalınlık

Tenekeci şiirine dil/ üslup açısından bakınca, önümüze üç ayrı belirgin yol çıkıyor; ‘dildeki yalınlık’, ‘ironi’ ve ironiye bağlı olarak ‘çok anlamlılık’.  Öncelikle yalınlık durumuna bakalım; Tenekeci şiirinde yalınlığın iki önemli avantajı var. Birincisi okuyucu gözünden bakılınca kolay nüfuz edilebiliyor olması, ikincisi ise aynı sebebe bağlı olarak geniş bir kesime [halk] hitap ediyor olmasıdır. Bu yönüyle bakılınca Tenekeci için modern bir halk ozanıdır diyebiliriz.
Tenekeci, yalınlığın yanı sıra, aynı zamanda dili/Türkçeyi düşünerek kullanan bir şair. Bunu, dilin inceliklerini yakalamasından ve bundaki ısrarından anlamak mümkün.  Aslında yukarıda değindiğimiz duruma bakınca, burada birbirine zıt, iki ayrı üsluptan bahsetmiş oluyoruz. Yani şairin hem yalın, hem de ironik bir söyleyişinin olması, ilk etapta imkânsız gibi görünüyor. Çünkü ironi, aynı zamanda dolaylı bir anlatım biçimidir.  Dolaysıyla, ironik bir üslubun, anlam açısından çok katmanlı olması kaçınılmazdır. Bu durumda, mantık çerçevesinde bakılınca ironik bir üslubun aynı zamanda yalın olmasını bekleyemeyiz. Ancak, aşağıdaki örneklemelerde de görüleceği gibi, bu durum Tenekeci şiirinde tamamen değişiyor. İroni ve yalınlık, Tenekeci şiirinde zaman zaman bir arada beliriyorken, zaman zaman da ayrışarak göze çarpıyor.

Tenekeci’nin söyleyişteki yalınlığını görebilmek için aşağıya alıntıladığımız mısralara bakalım;

Şimdi ben öksüz bir kitabeyim bir mezarın başında
bana çarpıp geçiyor günün kambur kuşları
Uğulduyor kalbim, nasıl da uğulduyor, sanki arı kovanı  (3)

Tenekeci şiirinde karşılaştığımız ve şiirinin temel prensiplerinden biri sayabileceğimiz ‘yalınlık’,  söyleyişten sözcük seçimine ve gündelik dili kullanmaya özen göstermesine varıncaya dek, istikrarlı bir şekilde ve bütün bir Tenekeci şiirinde göze çarpıyor.

Her şeyin annesi sensin fırından gelen koku
Bir merhaba gönder bana, suratıma kan gelsin
Çıkmak için bu kırılgan yokuşu
Aferin benim oğlum, Allah rahatlık versin  (4)

Yukarıya aldığımız mısralarda da görüldüğü gibi, şair, günlük dili sade bir söyleyişle şiire dâhil ediyor.
Tenekeci şiirinde yalınlık, iki ayrı şekilde beliriyor. Biri dildeki yalınlık, diğeri ise düşünsel yalınlık. Düşünsel yalınlığa ayrıca değineceğiz.

1. 2. İroni

İroni, Tenekeci şiirinin öne çıkan en belirgin özelliklerinin başında gelir. Tenekeci şiirindeki ironi, zekânın ve dilin sınırlarını, mümkün olanın son kertesine kadar zorlamaktan çekinmiyor. Şiirini bunun [ironi] üzerinden kurmuyor Tenekeci, böyle olması, şiirdeki ironiyi zapdedilebilir ölçüde ve iktisatlı bir şekilde kullanmasını sağlıyor.  Yani, Murat Menteş’in ve Ah Muhsin Ünlü’nün şiirlerinde rastladığımız ve ironinin artistik örnekleri olarak niteleyebileceğimiz mısraların aksine, Tenekeci, sözcükler üzerine daha çok eğilerek dilin ve zekânın sınırlarını zorluyor.
İroninin modern şiirimizde kullanıldığı şekillere ve bu kullanımların Tenekeci şiirindeki ironiyle arasındaki farklara dikkat çekebilmek için, Murat Menteş ve Ah Muhsin Ünlü’den kısa alıntılar yapalım.

Neyin rövanşıysa aşk, alındığı her yer yurt,
Gönül mekânıdır bu ne Frankfurt ne Bayburt
[Kıvançla taşıyorum Türk şiirine 9 kasa greyfurt!]
Aşka zehirli göle çalınan kesik yoğurt!  (5)

ya da aynı şairden alıntıladığımız şu mısraya bakalım;

Karton pijamalı facia beleşçisi

Murat Menteş’in elimizdeki bu tek kitabına bakınca, Şiirinin omurgasını oluştururken hemen sadece ironiye yasladığını görüyoruz. Elbette, Menteş de ironiyi kullanırken ince bir zekâ ile yapıyor bunu. Fakat hemen her şiirinde bolca karşılaştığımız bu alaycı üslup, şiirden yola çıkarak varacağımız meselelerin önünü tıkıyor ya da bizi yavaşlatıyor gibi.

Aynı konuya ilişkin, bir diğer şairin şiirine bakalım;

Ah ne tez canlı bir papazın
Sırf sih gönünden çektiği piyano
Olanakları da barındırabilen tetiği
Kendisine sıkanın mor göçü bir meçle ey
Bir yerlerde anlamadığım bir koyunu kestiler.
Buluşalım kriz gibi patlasın somun
Mezarına muntazaman çiçek koyayım!  (6)

Murat Menteş ve Ah Muhsin Ünlü, ironiyi, umursamaz bir alaycı edasıyla kullanarak, bizi ironiden alıp çoğunlukla gene ironiye bırakırken, bu durum Tenekeci’de içselleşip acı bir tebessüme dönüşüyor. Bu konuda kendisiyle yapılan bir söyleşide, şu ifadesine rastlıyoruz; “İroni, benim için acı acı gülmek gibi bir şeydir. Canımı sıkan, beni üzen ya da olumsuz manada şaşırtan şeyleri en iyi ironiyle ifade edebiliyorum.”

İroniyle alâkalı, Tenekeci’nin farklı şiirlerinden aşağıya alacağımız mısralara bakalım;

“Geceden korkan bekçi”
“ah ne kadar şaşkındır karaya vurmuş ada”
“Acemidir insanlar, ölümdür en kıdemli”
“Yavrusunu yer balık, bilmez bile burç olduğunu”

Yukarıdaki mısraları şiirden ayırıp yalnız başlarına almamızın sebebi, aynı zamanda güçlü birer imge ya da imge aracı olmalarıdır. Bunu,  Tenekeci’nin bütün şiirinde görmek mümkün. Tenekeci şiirinde, ironiye örnek olarak gösterebileceğimiz şiirler çoğunlukta, fakat Derin Su adlı şiirden kısa bir bölüm aktarmakla yetinelim.

Bizi sıvayan çamur, evi yutan sarmaşık
Cana susayan ölüm yirmi dört saat açık
Sigara içen heykel, parmak çıtlatan zenci
Çekirdek yiyen genç kız, geceden korkan bekçi  (7)

Derin Su adlı şiirden yukarıya alıntıladığımız kısımda Cana susayan ölüm yirmi dört saat açık ya da Çekirdek yiyen genç kız, geceden korkan bekçi mısralarını, aynı zamanda, daha önce bahsettiğimiz ironi ve imge kardeşliğine örnek olarak verebiliriz. Bu birliktelik, Tenekeci şiirinde tesadüfi olarak değil, bilinçli bir tercih sonucu olarak ortaya çıkıyor.

1. 2. 1. Tenekeci Şiirinde İroninin var olma [İmkân Bulma] Süreci

Tenekeci şiirinde, ironik söyleyişin imkân bulma sürecine geçmeden önce, modern şiirimizde/edebiyatımızda ironin konumuna ve algılanma biçimine bakmamızda fayda var.     “Edebi bir tür olarak hicvin yerini bu gün ironi almıştır denilebilir. Ancak, niyetleri ve gördükleri işlev bakımından aynı zemini temsil etmezler. Her şeyden önce, hiciv ve ironi farklı paradigmalara ait türlerdir. İroni tümel bir sorunsalı merkez edinirken, hiciv tekil bir sorunu merkez edinmiştir. Hiciv, tekilin tekil ile olan sürtüşmesini dile getirir. İroni yapan özne de tekildir, ancak buradaki tekil özne, tekil bir duygulanımı değil, tümel olanı ve ona ait bir değeri temsil eder. Ve tümel olana yönelik bir eleştiriyi dile getirir. Hiciv, duygu ve onun olumsuz türevlerine vurgu yapmakla ortaya çıkarken; ironi akla ve onun değerlerine dayalı bir durumu savunmayı dile getirir. Hiciv, öznenin ötekinin statüsünden rahatsızlığı ile ilgiliyken; ironi, öznenin kendi varlığının gerçeklik içindeki konumuyla uyumsuzluğu dile getirir. İroni fiili, durumda bir eleştiri halidir, dünyanın bir çatışma halinde olduğu varsayımıdır.”   (8) Kayıran’a göre, ironi tümel bir sorunsalı merkeze alarak, ona ait bir değeri temsil eder ve tümel olana yönelik bir eleştiriyi dile getirir.

Kayıran’ın bahsettiği ironi, daha çok İdeolojik, Toplumcu Gerçekçi Şiir vb. örneklerde karşımıza çıksa da, “tümel bir sorunsalı merkeze alarak, ona ait bir değeri temsil eder ve tümel olana yönelik bir eleştiriyi dile getirir.” Mantığı açısından bakılınca, Tenekeci’nin ironiyi kullanma biçimiyle örtüşüyor. Ancak, buradaki ‘tümel sorunsalı’ Tenekeci şiirinin imkânları dâhilinde düşünmemiz gerekiyor. Örneğin, Tenekeci şiirinde, anlatıcı ‘ben’in, uyarılmış ve inceltilmiş bir duyuşa sahip olduğunu görüyoruz. Şiirin, okuyucuda istenen ya da beklenen etkiyi uyandırabilmesi, aynı özelliklerin okuyucuda da olmasıyla ya da olabildiği ölçüde mümkündür. Tenekeci şiirinde, anlatıcı ‘ben’ üzerinden aktarılan ve bireysel olarak görünen hitap şekli, şiirinin merkezine insanı koymasıyla ilişkilidir.

Şimdi, ironinin Tenekeci şiirine girerkenki durumuna bakalım.

Elimdeki gülü kaldırıp mezarlıkta
Sağlığınıza dedim, hepinizin sağlığına

Çocuklar yarı yolda bırakır bizi Tanrım
Kendine gel diyorsun, gelsem olmaz mı sana. (9)

Tenekeci, ironiyi şiire kabul ederken, aslında işlevsel bakımdan iki farklı şekilde kullanıyor. İlk kullanma biçimi şiirin geçiş sürecini kolaylaştırıp akışkanlık kazandırırken, ikincisini bir tür pekiştireç olarak kullanıyor. Pekiştireç olarak kullandığı kısımlar, daha önce de belirttiğimiz gibi imgenin kendisi ya da imge aracı olarak yansıyor şiire. Bunlar, şiir bölümlerinde daha çok kısım sonlarına denk gelen son nefes, ya da bir önceki mısrada yarım nefes duraklarında beliriyor. Mevsim Normalleri adlı şiirdeki Elimdeki gülü kaldırıp mezarlıkta  / Sağlığınıza dedim, hepinizin sağlığına mısraını bu duruma örnek verebiliriz.

1. 3. Çok Anlamlılık

Tenekeci’nin, dili kullanma biçiminde öne çıkan bir diğer unsur ‘çok anlamlılık’tır. “Söz sanatında ironi, kastettiğinizin tersini söylemeyi ya da kelimelerinizin yüzey anlamından farklı bir yorumu çağrıştırmayı içermektedir. Diğer söz sanatlarının –mecaz, benzetme, düzdeğişmece, kapsamlayış gibi- aksine ironi, edebi ifadedeki herhangi bir sözel şekil özelliğiyle ayırt edilemez. İronik bir ifade, aslında yorumlama durumunda fark edilir”  (10) Burada bahsi geçen kelimelerinizin yüzey anlamından farklı bir yorumu çağrıştırmayı içermesinden kasıt, imgesel gücü arttırmanın yanı sıra, çok katmanlı/anlamlı bir söyleyişi de içeriyor.

Aşağıya aldığımız mısralara bu mealde bakabiliriz.

“Bütün kuşlar ah kalbim, oturur avcılarda” “Korsancılık oynuyorum tek gözlü evlerde”
“Bekçiler, günleri ters giyen o suskun adamlar” “Denizin suyuna giden gemiler”
“Ah bu serinlik, bu akşam çıkarması” “Bakanlar bakınca titresin diye”
“Güneşin altında terli bir ırmak” Bütün rekorların kırdığı kalbim”
“Yaratılmışım demek sudan ve bahaneden / kurumuyor bir türlü günlerin ıslattığı”
“Öpeyim geçsin günün yanaklarından / Tırnaklarını yesin can sıkıntısı”

Yukardaki mısralarda görülen çok anlamlılık, Türkçenin zenginliğinin farkında olmak ve dilin inceliklerini kavramış olmakla ilişkili bir durum. Bunu şiire yansıtmak ise, aynı zamanda sivri bir zekâyla mümkün olabiliyor.  Mesela; korsancılık ve tek gözlü ev, bekçiler ve günleri tersten giymeleri, serinliğin bir akşam çıkarması olması, günün yanaklarından öpmek ve günün geçmesi, can sıkıntısının tırnaklarını yemesi vs.. Bütün bu durumlar, Tenekeci şiirinde ironiye bağlı olarak geliştirilen çok anlamlı söyleyişe örnektir.  Bu noktada altını çizmemiz gereken kısım şu ki;

Tenekeci’nin, ironi mevzuu üzerinde düşünüp, çok amaçlı bir şekilde kullandığıdır.

Tenekeci şiirinde deyimlere de bolca rastlıyoruz;

Beli bükülmek, dili varmamak, kulakları çınlamak, dibe vurmak, paçayı sıvamak, dalıp gitmek, eli ayağı titremek, ayaklarına kapanmak…  Gene bu örnekleri de çoğaltmak mümkün. Yukarıda bahsettiğimiz çok anlamlılık, parlak buluşları imliyorken, buraya aldığımız deyimler, Günlük dilin içerisinden şiire süzülen yardımcı unsurlar olarak beliriyor

2. TENEKECİ ŞİİRİNDE DÜŞÜNSEL YALINLIK

Düşünsel yalınlık, Tenekeci şiirinin temel prensipleri arasında yer alır. Bu kısımda Tenekeci şiirine konu olan meselelerin, şiire dâhil olma biçimi, süreci ve şiirdeki yerinenden bahsedeceğiz.

Ölüm, dünya, yaşamak, keder, umut, insan, Tanrıya yakarış, iyimserlik, geçim kaygısı, ev, yuva, anne, tabiat,/doğa, zaman, adalet-sizlik, geçmişe özlem, ahlâki değerler, iyimserlik, huzur-suzluk vb.. Tenekeci şiiri, daha çok bu metaforlar etrafında kuruluyor. Bunlar ise, insanın temel meseleleri olmaları hasebiyle Tenekeci şiirinin varlık mecrasını tanımlamaya çalışırken bize kaynaklık eden önemli ipuçları . Tenekeci şiirindeki düşünsel yalınlığa bakınca fark ediyoruz ki, Tenekeci şiirine konu olan hemen hiçbir şey olağan üstü değil. Günlük meseleleri, ince bir duyarlık ve fakat gündelik bir dille aktarıyor.

“Gülümsemek için ne güzel neden
Tapu işlemleri ve yemek Tarifleri.”  (11)

Tenekeci şiirindeki ‘ben’in, sade/gösterişsiz bir yaşantısı olduğunu görüyoruz.

“Her zamanki şeyler, geçim derdi vs
Ömrümüz usulca çekiliyor göndere”  (12)

Tenekeci şiirini oluşturan sözcüklerden bazıları şöyle; Yatılı okul, mezarlık,  uyku, gökyüzü, yağmur, baba,  çocuk, anne,  askerlik,  namaz, gece, dua, ezan, merhamet, Bahçe, gelincik tarlası, ırmak, su, gökyüzü,  gül, diken,  kar, dağ, bahar, küstümotu, sardunya, buğday, kümes, dükkan, aşk, ölüm, dünya, yaşamak, tabut, kar, neşe, hüzün vs…
Bu sözcükleri çoğaltmak mümkün, biz çok az bir kısmını rastgele seçtik. Tenekeci şiirine giren sözcüklerden ve dili kullanma biçiminden de de anlaşıldığı ve görüldüğü üzere, her iki anlamda yalınlık[dil-düşünsel], Tenekeci şiirinde bilinçli ve istikrarlı bir tercih sonucu olarak beliriyor.

Şiirde yalınlık mevzuuna ilişkin, Özdemir İnce’den kısa bir alıntı yapalım; “Yalın şiirin okurda uyandırdığı ‘bunu ben de yazabilirim’ duygusu yüce bir duygudur. Okura bu duyguyu veren, doğal olarak, şiirsel söylemin yalınlığı. Ama bundan önemlisi: Ozanın, bir başkası olabilmek eylemini başarıyla gerçekleştirmesidir. Ne mutlu okurla bütünleşebilen ozana”.  (13)

İnce, bunu dildeki yalınlık için söylüyor ise de, biz bunu düşünsel yalınlık mevzuuna ilişkin olarak ele alacağız. Burada takdir edilmesi gereken, şairin yalın bir dille okuyucuyu heyecanlandırabilmiş olmasıdır. Okuyucuyu bu noktada heyecanlandıran ise, dildeki yalınlığın yanı sıra,  şiire konu olan meselenin okuyucu nezdinde karşılık bulmasıdır. Dolaysıyla söz konusu ‘yüce duygu’ sadece yalın dil değil, yalın dille beraber yalın düşüncedir.  Çünkü tek başına ‘yalın dil’ beraberinde yavanlığı da getirir. Oysa yalın dil-düşünce birlikteliği ise bizi sadeliğe götürür. Bu noktada giriş kısmında bahsettiğimiz şu durumu göz önüne alınca; ‘…Tenekecinin, hepimiz adına sorun addettiği mevzuların, şiir olarak okuyucu nezdinde büyük bir karşılık bulmasının iki önemli sebebi var. Birincisi, Dildeki sadeliği [yalınlık], ikincisi ise, ele aldığı mevzuların geniş bir kesime [halka] hitap ediyor olmasıdır. Yani, bir fildişi kulesi yok Tenekecinin, bizden biri olarak bizim meselelerimize parmak basıyor.’ ve İnce’nin yukarıya alıntıladığımız, ancak dildeki yalınlık için söylediklerini [tam olarak katılmasak da]  Tenekeci’deki düşünsel yalınlık için düşününce örtüşüyor.

Ancak, şiir okuru olarak şunun ayırdına varmış olmamız gerekiyor; yalınlık, sanıldığı gibi yalnız başına ‘yalın dil’ ile ulaşılabilecek bir nokta değildir. Bu, aynı zamanda yalın düşünce ile mümkündür. Dolaysıyla, yalınlık ile yavanlığı [sadelik ile basitliği] birbirinden ayırmamız gerekiyor. Mesela, hikâyede bu duruma [yalın dil-düşünce] Mustafa Kutlu örneğini verebiliriz.

Tenekeci şiirinde düşünsel yalınlığa örnek verebileceğimiz şiirler çoğunlukta, ancak,  Hayat Şartları adlı şiirinden bir dörtlükle yetinelim.

Kar yağarken serçeleri seyrettim,
Çocuklarım geldi birden aklıma;
Sabırsızlanıyorlar büyümek için
Gelmeyin, burası derin!  (14)

2. 1. Tenekeci Şiirinde ‘Ölüm’ Teması

Sadece birini okudum ama
Dört kitapta yeri var, insan ölümlü  (15)

Ölüm, Tenekeci’nin ilk kitabından [Üç Köpük] son kitabına kadar, [Kimsenin Kalbi] aklından ve şiirinden hiç çıkarmadığı bir kavram. Bu yönüyle bakılınca, Tenekeci için, yüzü toprağa dönük bir şairdir diyebiliriz. Ve ölüm, Tenekeci şiirinde en çok kullanılan temaların başında geliyor.

Fakat Tenekeci şiirindeki ölüm, genelde edebiyatta, özelde ise şiirde karşılaştığımız ve örneklerine daha çok batı şair ve şiirlerinde[ya da batı kaynaklı/ referanslı] rastladığımız gibi melankoli, depresyon ve bunalım sonucu varılan kaçınılmaz bir tercih sonucu [intihar] değil, İslam dinindeki mutlak gerçeğe [din gününe inanmak]bağlı ve sürekli özlenen bir yurt olarak beliriyor.

Beni göresin diye yaşıyorum ey ölüm
Sabır, diyen kim  (16)

Belki mezarlık biraz, hem çağırmıyor mu bizi
Burası daha serin, burası daha serin.  (17)

Ölüm arka sokağıdır hayatımızın
Bir depremdir, diriliş şiddetinde (18)

Bu kadar mezarın arasında ne büyür
Ey Ölüm, Gel otur şuraya ve düşün.
Sözcük Yapımında kullanılan
Bir şeydir senin gülüşün.
Herkes güzeldir sustuğu kadar
Sende güzelsin, bu mümkün,  (19)

Tenekeci’deki ölüm metaforunun temelde İslam esasındaki ön kabule[din gününe inanmak] dayandığını söylemiştik. Bakara Suresinin 28. Ayetinde belirtildiği gibi, “Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz”  (20) ölüm mutlak gerçektir ve şair, her şeyden önce bir beşer olarak bunun bilincindedir.

Gene bu anlamda, En’am Suresi 32. ayete bakalım; “Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup sakınmakta olanlar için âhiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz” (21) Şairin, her şeyden önce bir beşer olarak durumun farkında olduğunu belirtmiştik. Bunun sağladığı bir rahatlık sonucu, Tenekeci, ölümü kıymetli bir misafiri bekler gibi sabırsızlıkla bekler.

Beni göresin diye yaşıyorum ey ölüm
Sabır, diyen kim

Tenekeci’nin farklı şiirlerinden aşağıya alıntıladığımız mısralara da bakınca, gene şairin tam bir teslimiyet ve bağlılıkla olaya hâkim olduğunu görüyoruz.

Bitti. Bu can kimindi
Gel zaman gel de gideyim  (22)

Herkes güzeldir sustuğu kadar
Sende güzelsin, bu mümkün, (23)

Ey ölüm, ey yoksulların neşesi… (24)

Ne ki Bir ölüm kaldı kafa dengi benimle, (25)
Bize dönecek oysa o güzel ölüm”  (26)

Tenekeci, şiirindeki ‘ölüm’ temasını İslam’a dayandırdığı içindir ki, ölümü konu edinirken dahi rahat davranıyor.  Bütün bir şiirine sinen ironik söyleyiş, ölümden bahsederken de görülüyor.
Pazar ola ey ölüm…  (27)

Tanrım birini öperken hapşırmak mıdır ölüm  (28)

Dün Eyüp Sultan’da, bir grup kuşla
Kulağını çınlattık ey ölüm senin”  (29)

Çocuklar yarı yolda bırakır bizi Tanrım
Kendine gel diyorsun, gelsem olmaz mı sana”  (30)

Yukarıya alıntıladığımız mısralarda da görüldüğü gibi, bahsettiğimiz ironik söyleyiş burada da göze çarpıyor. Daha çok inançsız toplumlarda görülen ve sonu bunalım çıkmazlarına varan ölüm korkusu, Tenekeci şiirinde ciddiye alınmaz bir olgu ya da [dünya hayatı için]beklenen bir son olarak beliriyor.
Ve Tenekeci şiirinde ölüm, düşünsel bir metafor olarak belirir. Ölümü düşünmek, onu sürekli akılda tutmak, Tenekeci şiirinde varılan bilinçli bir tercih sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
ölüm kesiftir biraz, düzeltiyorum keşif (31)

Kimin Bahçesi Daha Büyük Ölümden  (32)

Acemidir insanlar
Ölümdür en kıdemli  (33)

Yukarıya alıntıladığımız ve daha önce yer verdiğimiz mısralara da bakınca, şairin ölüm mevzuu üzerine uzun bir mesai harcadığını, düşündüğünü görüyoruz. Gene bu tutum İslam’daki ölüm metaforuyla örtüşüyor. Çünkü Tanrı, insanı yaratırken ölümü onun iç cebine koyup öyle var etmiştir. Tevhid inancına sahip her birey için, ‘yaşamak’ nasıl ki insanoğluna bahşedilmiştir, aynı şekilde ölüm de yaratıcı tarafından insanoğluna verilenlerdendir. Bu durumda, dünya hayatı ve ahiret, yaşamak ve ölüm inanan bir bireyin algı ve muhayyilesinde bir arada belirmişlerdir. Dolaysıyla, mantık çerçevesinde de baktığımızda, ölümün Müslüman bir bireyin hayatında soğuk bir çehre olarak belirmesi anlamsız görünüyor. Bu açıdan bakınca, bir Müslümanın ölüm duygusuyla beraber yaşamayı öğrenmiş, kavramış olması gerektiğini görüyoruz. Hâl böyle olunca, ölüm, bir Müslümanın hayatında korkulup kaçılan soğuk bir çehre olmanın aksine, bir kurtuluş ümidi, bir yardımcı ve sevilebilir bir varlık olarak beliriyor.

Ey Ölüm,
Gel otur şuraya ve düşün.
Sözcük Yapımında kullanılan
Bir şeydir senin gülüşün.
Herkes güzeldir sustuğu kadar
Sende güzelsin, bu mümkün,  (34)

Ey ölüm, ey yoksulların neşesi… (35)

Tenekeci şiirindeki ölüm bahsini şu hadisi şerifle bitirelim:

“Ebu Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Nebî (s.a.v) şöyle buyurmuştur; ‘Şâirlerin söylediği sözlerin en doğrusu, Lebîd’in söylediği şu sözdür: Biliniz ki, Allah’tan başka her şey yok olmaya mahkûmdur.”   (36)

2. 2. Dünya ve Yaşamak

Tenekeci şiirinde ‘dünya’ ve ‘yaşamak’, ‘ölüm’ temasından sonra en çok işlenen konuların başında geliyor.  Bu yönüyle bakılınca şunu diyoruz; Tenekeci şiirinde her şey zıddıyla kaimdir. Gün akşamlıdır, dünya ölümlü… Aslında Tenekeci şiirinde, Dünya, ölüm ve yaşamak mevzuunu en iyi anlatan şiirlerden biri, Güzellik Uykusu’nda yer alan ‘Gülme Krizi’ adlı şiiridir. Fakat uzun bir şiir olduğundan buraya alamıyoruz. Onun yerine farklı şiirlerinden mısralar alarak devam edelim.

Ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle.
Budanan oğullar gibiyim, sessiz ve narin
Nereye koysam geri sayım başlıyor
Kurcalıyor beni bir çırağın elleri
Ah, unufak olsam ve desem ki
Ağzın tat görmesin hayat
Kandırdın beni

Ki dünya / Silinmiş bir harita
Gibi yabancı bana   (37)

Biriyle konuşurken ayağını kaldırmak, daha çok çocukluğumuzdan hatırladığımız ve çocuk oyunlarının içerisine sinmiş bir tür aldatmacadır aslında. Yalan söyleyerek karşıdakini aldatırsın ve ayağını kaldırarak da söylediğin yalanın sorumluluğunu üzerinden atmış olursun güya. Dolaysıyla şairin burada anlatmak istediği şey, dünyanın da bir aldatmaca ve ‘yalan’ olduğudur. Devamındaki mısralarda ise,

Ağzın tat görmesin hayat
Kandırdın beni

Ki dünya
Silinmiş bir harita
Gibi yabancı bana

derken, geçip giden zamanın[ömrün] ardından, gelen bir farkındalıkla karşılaşıyoruz. Ve Tenekeci şiirinde ‘dünya’ artık ciddiye alınmayan bir yer olarak beliriyor;

Bakın ne diyorum, dünya

Sekerek yürüyor, gözümden düştü ya  (38)

Kurum sesli kadınlar süpürürken dünyayı” (39)

“Bizler misafiriz ve dünya / Misafir terlikleri” (40)

İlk mısrada gözden düşen, ikincisinde süpürülebilen ve son olarak da misafir terlikleri olarak kullanılan bir şeye dönüşüyor dünya. Bizlerin misafir ve dünyanın da misafir terlikleri olmasını ise şerhe ihtiyaç duymuyoruz doğrusu. İnsan bu dünyada geçicidir ve dünya bir tür geçiş süreci/aracı…

Dünya tuhaf değil mi
Kızarmış ekmeğe tereyağ sürer gibi
Çocuklar yetiştiriyoruz ölmesi için

Dünyanın soluğudur kar yağarken pencere
Ne kadar benziyorum emekleyen çocuğa (41)

Ve dünya tuhaftır aslında, çocuklar hevesle yetiştirilir, hevesle yaşanır, her yeni güne sıfırdan başlanır… Ne kadar benziyorum emekleyen çocuğa

Tenekeci şiirinde, dünya bahsinin geçtiği mısralardan bazıları şöyle;

Seviyorum dünyayı yüzer metre arayla”  (42)

Ahşap bir dünyanın herhangi bir köşesinde
Kim direnebilir bandonun ritmine?  (43)

Dünyayı, o görkemli hastayı
Belki bir rüzgâr eser beni görmeye
Diyerek Bekledim ve düşündüm ki
Gözlerim Kalacak benden Geriye  (44)

Tenekeci şiirindeki ‘yaşamak’ mevzuunu, ve ‘yaşamak’ın Tenekeci’deki karşılığını şu mısrayla özetlemek mümkün gibi görünüyor;  “yaşamak ne zor şey kalbi olana…”  (45) Tenekeci şiirinde, anlatıcı ‘ben’in, uyarılmış ve inceltilmiş bir duyuşa sahip olduğunu söylemiştik. Kötülüğün, adaletsizliğin ve her türlü düşkünlüğün kol gezdiği bir dünyada,  görüp, duyup ve hissetmene rağmen, yaşamak ne zor şey kalbi olana…

Yaşamak… yamacındaki şehri
Aş eren yanar dağ gibi  (46)

Yukarıya alıntıladığımız mısrada ise şair, göz ucuyla da olsa dünyaya bakmaktan geri kalmıyor. Çünkü yaşamak ve dünya, her şeye rağmen “sunulmuş bir armağandır insana”

Ömür geçip gidiyor bari uğrasa bize
Uğrasa da kurtulsak yürüyen mezarlıktan… (47)

Bu mısralarda ise bir tür sitemle karşılaşıyoruz. Ve ardından şairin restine şahit oluyoruz.

Şimdi
Yüzümü görmek istemiyormuş hayat hanım
Bense ne var siliyorum, bayramı hatırlatan  (48)

2. 3. İyimserlik, Umut ve İnsan

Kırılgan bir kalbi var Tenekeci’nin, insandan yana kırılgan ve yorgun.  Ama gene de ümitsiz değil. “Mırıldanmalar” şiirinden aşağıya alıntıladığımız kısımda da görüleceği gibi, insandan şikâyet eder bir tavrı var şairin.

Bir serüven ki
Bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
Ve terk etti bizi huzur denen sevgili
hemen ardından,
İçimden dedim, gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
Beraber yürüyelim olur mu  (49)

Fakat kapısında durduğu yer gene başka bir insandır.
dilinin ucunda ne varsa insanın / işte ben ona inandım  (50)

Ancak her defasında yanılmıştır şair, Ey insan/ Ey öz ablası Kuşkunun,  (51)

Anla / Bitmiş bir çek koçanı gibidir dostluk  (52)

Kaçış, insandan insanadır bazen, kardeşimi de koru bir diğer kardeşimden  (53)

Ve sonunda gene kırgınlık belirir, Ey insan sana küstüm   (54)
Tenekeci şiirinde iyimserlik ve umut, az da olsa görülür;

Ve ben hâlâ yarın güzeldir diyorum, / Kalmasa da albenisi  (55)

Coşkunun çocuklarıyız biz, böyle üzgün olsak da (56)

2. 4. Tanrıya yakarış / Dua ve Şükür

Ey bulutların arasına ateş yakan
Isıtan ve ılıtan beni,
Kovulmadan güzel günlerin kapısından
Kurtar,
Bu ikircim kuyusundan…  (57)

Dua şiirleri, Türk şiirinde önemli bir yere sahiptir. Özellikle Klasik Şiirde ve daha çok da Tekke Şiirinde karşılaştığımız dua şiirleri, Milli edebiyat ve Cumhuriyet dönemi edebiyatında tema olarak işlenmeye devam edilmiştir.  Milli edebiyatta Mehmet Akif, Cumhuriyet döneminde de Necip Fazıl ve Arif Nihat Asya şiirlerinde ‘dua’ önemli bir yer tutar. Sonraki döneme baktığımızda ise, akla gelen en önemli isimlerden biri, kuşkusuz, Cahit Zarifoğlu’dur. Dua şiirlerinin ortak özelliği ise, hangi devirde olursa olsun, büyük ölçüde sade/yalın bir dille söylenmiş olmalarıdır.     Bu durum, yukarıya aldığımız örnekte de görüleceği gibi, Tenekeci şiirinde de böyledir.  Yukarıya aldığımız şiirde, şair, içerisine düştüğü ikilemden ötürü Allah’a yakarır.  Bir başka şirinde ise şükrünü şöyle dile getirir; “Her şeyi alttan alan Allah’ıma hamdolsun”  (58) Gene, Barut Hakkı adlı şiirden aşağıya alıntılayacağımız mısraları da şairin duasına örnek olarak verebiliriz.

Ne güzel, dökmek, şiirle içini;
Aynaya bakarken okunacak o dua;
Güzel yarattın beni, ahlâkımı da
Güzel kıl; Namaz gibi…

Canımı yakıyor dünyanın güzelliği
Yetmiyor ömür, o büyük şiire.
Rabbim, ne olur
Sözümü kesme… (59)

Edebiyat bakıldığında, dua şiirlerinin aynı zamanda gelenek algısı çerçevesinde sürdürülmüş olduğunu görüyoruz. Nasıl ki şiir tarihimize bakıldığında, benzer kaygı ve duyarlıkla şiir söyleyen hemen her şair, şiirini bir Na’tle taçlandırmak istemişse, aynı şekilde, dua şiirlerinde de benzer bir tutumla karşılaşıyoruz. Ve bu durum, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, modern şiirimizde Zarifoğlu’nun dua şiirlerinden sonra yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Aslında modern şiirimizdeki dua şiirlerinin yaygınlaşmasında Sezai Karakoç’unda etkisi büyüktür. Karakoç’un, Kız Kulesine Gazel adlı şiiri, en güzel dua şiirlerine örnek olarak gösterilse de, Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine  adlı şiirinde yer alan şu mısralar;

Af dilemeye geldim affa lâyık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim  (60)

Birçok şaire esin kaynağı olmuş, benzer bir söyleyişle dua şiirleri yazdırmıştır. Örneğin Nurettin Durman’ın Makam adlı şiirinin son bölümü,  (61) Karakoç’un yukarıda andığımız ve Zarifoğlu’nun da Sultan şiirinden yola çıkılarak yazılmıştır. Bu yönüyle bakılınca, Karakoç ve Zarifoğlu, Modern şiirimizde kendinden sonra gelen şairleri dua şiirleri mevzuunda da büyük ölçüde etkilemişlerdir.    Tenekeci’nin dua şiirleri ise, bütün bir şiirinde olduğu gibi, gene kendine has bir söyleyişle vücuda gelir. Yani şairin duası kendi meramınca ve kendi dilindedir. Ancak, birçok mevzuda olduğu gibi, geleneği form olarak değil muhteva olarak algılamış, kendi şiir dilince dua şiirleri söyleyerek geleneği sürdürmüştür.

Rüçhan T.
İZDİHAM

(1)  İbrahim Tenekeci, Orta Saha, Ağır Misafir, Profil Yayınları, 2. Baskı Temmuz 2009, İstanbul, s.27
(2)  Nuri Pakdil, Bağlanma, Edebiyat Dergisi Yayınları, İkinci Basım: Temmuz 2012 Ankara, s. 24, 25, 43
(3)  İbrahim Tenekeci, Yanık Jandarma,  Peltek Vaiz, Şûle Yayınları-Merdiven Şiir Kitapları, 1998 İstanbul, s. 11
(4)  İbrahim Tenekeci, Bazı Kişisel Durumlar, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011 İstanbul, s. 10
(5)  Murat Menteş, Garanti Karantina, Garanti Karantina, Sel Yayınları, 3. Baskı Ekim 2011, İstanbul s.9
(6)  Ah Muhsin Ünlü, İp Atlıyorum Adama, Gidiyorum Bu, Sel Yayınları, 3. Baskı Ekim 2011, İstanbul, s. 52
(7)  İbrahim Tenekeci, Derin Su, Kimsenin Kalbi, Profil Yayınları,1. Baskı Ocak 2011, İstanbul, s. 32
(8)  Yücel Kayıran, İronik Algı: Hicivsel Nara, Kritiğin Toprağında –Türk Şiirine Felsefeyle Bakmak-, YKY, 2010, İstanbul,  s. 36-37,
(9)  İbrahim Tenekeci, Mevsim Normalleri, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı, Nisan 2001, İstanbul, s.34]
(10)  David Lodge, İroni, Kurgu Sanatı, Hece yayınları 2013 Ankara, Çeviren: Aytaç Ören, S.218
(11)  İbrahim Tenekeci, Taşların İçindeki, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 11
(12)  İbrahim Tenekeci, Dünya Dönüyor Eve, Ağır Misafir, Profil Yayınları,2. Baskı Temmuz 2009, İstanbul, s.23
(13)  Özdemir İnce, Şiir İçin Önsözler, Şiir ve Gerçeklik, Can Yayınları, 2. Baskı Kasım 1993,İstanbul, s. 102
(14)  İbrahim Tenekeci, Hayat Şartları, Ağır Misafir, Profil Yayınları, 2. Baskı Temmuz 2009, İstanbul, s. 45
(15)  İbrahim Tenekeci, Üç Saniye Koridoru, Ağır Misafir, Profil Yayınları, 2. Baskı Temmuz 2009, İstanbul s. 25
(16)  İbrahim Tenekeci, Gel Zaman, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları,4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s.25]
(17)  İbrahim Tenekeci, Üstünkörü, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2001, İstanbul, s. 20]
(18)  İbrahim Tenekeci, Kursak, Peltek Vaiz, Şûle Yayınları –Merdiven Kitapları-, 1998 İstanbul,  s. 20
(19) İbrahim Tenekeci, Giderken Söylenmiştir, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 30
(20) Ali Bulaç, Bakara Suresi, 28. Ayet, Nüzul Sırasına Göre Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı, , Çıra Yayınları, Haziran 2009, İstanbul
(21) Ali Bulaç, En’am Suresi, 32. Ayet, Nüzul Sırasına Göre Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı, , Çıra Yayınları, Haziran 2009, İstanbul
(22) İbrahim Tenekeci, Gel Zaman, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 27
(23) İbrahim Tenekeci, Giderken Söylenmiştir, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 30]
(24) İbrahim Tenekeci, Özet Görüntüler, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları,4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 15
(25) İbrahim Tenekeci, Uzak İhtimaller Sultanı Baba, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları,5. Baskı, Nisan 2011, İstanbul,  s. 27]
(26) İbrahim Tenekeci, Güzellik Uykusu, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, İstanbul,  s. 29
(27)
(28)  İbrahim Tenekeci, Barış Görüşmeleri, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları,5. Baskı Nisan 2011, İstanbul,  s. 38
(29) İbrahim Tenekeci, Gülme Krizi, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları,5. Baskı Nisan 2011, İstanbul, s. 32
(30)  İbrahim Tenekeci, Mevsim Normalleri, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları,5. Baskı Nisan 2011, İstanbul,
(31)  İbrahim Tenekeci, Serum, Peltek Vaiz, Şûle Yayınları-Merdiven Kitapları- 1998 İstanbul, s. 36
(32)  İbrahim Tenekeci, Dilenci, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5.Basım Nisan 2011, s. 58
(33)  İbrahim Tenekeci, Hayın Yüzü, Peltek Vaiz, Şûle Yayınları-Merdiven Kitapları- 1998 İstanbul, s. 25
(34)  İbrahim Tenekeci, Giderken Söylenmiştir, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 30
(35)  İbrahim Tenekeci, Özet Görüntüler, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 15
(36)  Buhâri, Menakıbu’l-ensâr 26, Edeb 90, Rikkak 29; Müslim, Birre 2-6. Tirmizî, Edeb 70; İbni Mâce, Edeb 41 / İmâm Nevevi, Riyâzü’s-Sâlihîn, Hazırlayan: Bekir Tuna, Konevî Y.Ağustos 2007, s.232
(37)  İbrahim Tenekeci, Uluorta, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, İstanbul, s.61- 63
(38)  İbrahim Tenekeci, Giderken Söylenmiştir, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s 28
(39)  İbrahim Tenekeci, Suçluluk Duygusu, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, s.33
(40)  İbrahim Tenekeci, Mevsim Normalleri, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2001, s.35
(41)  İbrahim Tenekeci, Kar Yağarken Pencere, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, İstanbul, s.24-25
(42)  İbrahim Tenekeci, Gel Zaman, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s. 26
(43)  İbrahim Tenekeci, Özet Görüntüleri, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s.15
(44)  İbrahim Tenekeci, Giderken Söylenmiştir, Giderken Söylenmiştir, Profil Yayınları, 4. Baskı Mayıs 2011, İstanbul, s.29
(45)  İbrahim Tenekeci, Üstünkörü, Güzellik Uykusu, , Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, İstanbul, s, 18
(46)  İbrahim Tenekeci, Veryansın, Peltek Vaiz-Merdiven Kitapları-, Şûle Yayınları, 1998 İstanbul, , s. 22
(47)  İbrahim Tenekeci, Hayın Yüzü, Peltek Vaiz, Şûle Yayınları-Merdiven Kitapları-, 1998 İstanbul, s. 25
(48)  İbrahim Tenekeci, Gülme Krizi, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, s. 33  İbrahim Tenekeci, Üç Köpük, Profil Yayınları,  s. 10
(49)  İbrahim Tenekeci, Üç Köpük, Profil Yayınları,  s. 10
(50)  İbrahim Tenekeci, Kar Yağarken Pencere, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları5. Baskı Nisan 2011, s. 23
(51)  İbrahim Tenekeci, Şüpheli Paket, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5.Baskı Nisan 2011, s.16
(52)  İbrahim Tenekeci, Kara Gün İçin Altı Şiir -Kör Bıçak- Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, İstanbul, s. 48
(53)  İbrahim Tenekeci, Derin Su, Peltek Vaiz, Şûle Yayınları –Merdiven Kitapları-,1998 İstanbul,  s. 33
(54)  İbrahim Tenekeci, Dilenci, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, s.58
(55)  İbrahim Tenekeci, Yarın Güzeldir, Üç Köpük, Profil Yayınları,  ,s. 25
(56)  İbrahim Tenekeci, Kara Gün İçin Altı Şiir –Tolerans-, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011, s. 45
(57)  İbrahim Tenekeci, İkircim, Üç Köpük, Profil Yayınları, s. 16
(58)  İbrahim Tenekeci, Kara Gün İçin Altı Şiir, -Deprem Bana Dedi ki-, Güzellik Uykusu, Profil Yayınları, 5. Baskı Nisan 2011,  s.46
(59)  İbrahim Tenekeci, Barut Hakkı, Ağır Misafir, Profil Yayınları, 2. Baskı Temmuz 2009, s. 28
(60)  Sezai Karakoç, Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine IV, Gün Doğmadan,   Diriliş Yayınları,. 11. Baskı, Şubat 2012, İstanbul,  s. 431
(61)  Nurettin Durman, Makam, Işık Oyunları,  Akis Kitap,  2005, İstanbul, s. 47