20 Mart 2021

Rainer Maria Rilke

ile izdihamdergi

Doğum: 4 Aralık 1875, Prag, Çekya.

Ölüm: 29 Aralık 1926, Montrö, İsviçre.

Alman Şansölye Schröder onun “Sonbahar günü” şiiriyle halka sesleniyor, Lady Gaga mısralarını koluna dövme yaptırıyor.  Kimileri onun şiiriyle aşık oluyorken, kimileri de yine onun dizeleriyle dünyaya sırtını dönüyor.

Modernizmin ve materyalizmin çelik ve soğuk yüzünden kaçıp sığınacak manevi kucak ararken hayal kırıklığı ve öfke içinde Hristiyanlıkla hesaplaşıyor. Ve bir şarkiyatçının evinde Kuran’la tanıştıktan sonra İslam Peygamberine “Muhammedin Risaleti” şiirini yazıyor.

Yalnızca Almancanın değil, modern edebiyatın cılız bedendeki tutkulu ruhu Rilke’yi, bu “Hiç kimsenin Oğlu”’nu (Niemandes Sohn) bazı kadınlar, erkekler ve bazı “şeyler” sesi 21. yüzyıla kadar ulaşmış güçlü bir şair yapmıştır.

Rilke’nin şiiri gerçekliği yalnızca tecrübeye, deneye ve gözleme indirgeyen modern dünyaya bir reddiyedir. Biten 19’uncu ve henüz başlayan 20’nci yüzyılın materyalizmine son edebi itiraz, son çığlıktır.

Rilke’nin hayatı bazen anne bazen sevgili bazen de aşık olarak giren kadınların ellerinde şekillenir. Ona son şeklini heykeltıraş Rodin vermiştir.

Şair, 1875 yılında Prag’da memur bir aileye doğar. Annesi soyluluk hevesinde bir tüccar kızı, babası ise askerlik kariyeri başarısızlıkla neticelenmiş bir demiryolu memurudur.

Rilke’nin kaderini ilk önce annesi eline alır. Kızını doğar doğmaz kaybeden Sophie Rilke, 1875’te doğan oğlunu kızının yerine koyar. Ona kadınsı tınılı bir isim verir: Renee Maria Rilke.

Bu cılız bedenli, narin ruhlu çocuk okula gidene kadar uzun örgülü saçlarla ve beyaz etekli elbiselerle gezdirilir. Rilke sonradan bu yılları “Sanırım annem benimle büyük bir oyuncakla, bir bebekle oynar gibi oynuyordu.” diye anlatacaktır.

Rilke Çocukluk

Tüccar bir ailenin kızı olan Sophie için soyluluk çok önemlidir.  Şairin annesi, Prag’ın dili Çekçeyi küçümsüyor oğluna akşamları Fransızca öğretiyor; resim çizdiriyor soylular gibi hareket etmesini istiyordu.

Nitekim Rilke soylulara has adabımuaşerete hakimiyetiyle ileride hamiliğini yapacak olan prenses ve düşeslerin evlerine girmekte hiç zorlanmayacaktır.

9 yaşında anne ve babası ayrılan şair artık tamamen annesinin gölgesinde büyür. 11 yaşında ailenin ortak kararıyla askeri okula gönderilir. Kırılgan ve zayıf yapısıyla sık sık hastalanan Rilke revirde kitap okumak ve şiir yazmakla vaktini geçirir.

Askeri okulda geçen bu 5 yıl için “Hayatımın en büyük ve gerçek felaketiydi” diye yazmış ve eklemiştir: “Bu 5 yılı zihnimden kovmak ve inkar etmek için ömrüm boyunca neler yapmadım ki!”

Rilke zayıf vücut yapısı ve hastalıklarını bir kalkan gibi kullanarak dış dünya ve insanlarla arasına mesafe koymuş, hastalıklarını da bahane ederek iç dünyasına yoğunlaşmıştır.

Öyle uzağım ki şimdi ben

Dünyadan

Ve öyle büyük onun karşısında

Gecikmiş görkemiyle

Kendimi süslüyorum

Evet Yalnızlıktan

Sahici bir yalnızlıktan bahsediyorum

Adımı elimden aldı bir el

Usulca Öyle ince ki öyle narin

Utanca mahal yok

Anladım

Ben artık isimsiz de yaşarım

Rilke Ze

Askeri okuldan sonra şair, meslek öğrenmek için ticaret lisesine yazdırılır ancak bu okula da düzenli olarak devam etmez. Sonrasında Prag’da sanat tarihi, felsefe ve edebiyat tarihine yazılır. Rilke’nin zengin bir avukat olan amcası tüm okul mısralarını karşılayacaktır.

Ancak şair sistemli ve düzenli bir öğrenime ayak uyduramaz. Hercai ve dalgındır. İlhamın ve kelimelerin peşinden özgürce gitmek ister. Kararını verir. Şair olacak, tüm varlığını şair olmaya adayacaktır. Annesi de bu kararını destekler.

Prag’da başladığı öğrenimini sürdüremez.  Şiirle, şiirde kendi üslubu ve sesini bulmakla ilgilidir. Sonradan “Keşke yayınlamasaydım.” diyeceği ilk dönem şiirlerinde içli, duygulu ve gizemli bir hava hakimdir.

Ancak Prag şaire dar gelmeye başlar.O dönemde sanat ve kültürün kalbi; Münih, Berlin ve Viyana’da atmaktadır.21 yaşındaki Rilke Münih’i seçer.Okumak için gittiği Münih’te akademiye ve modernizme isyan eden sanatçı bir topluluğa katılır. Burada önemli sanatçı ve şairlerle tanışır.

Şair kendini bohem bir hayatın içinde bulur. Ancak Rilke keyif insanı (Lustmensch) değildir. İçki, yemekler ve eğlenceler ona hitap etmez. Daha derin şeyler aramaktadır.

İsmi dahil tüm hayatını değiştirecek ve ona aradığı derinliği kazandıracak olan kadınla Jacop Wasserman’ın evindeki bir davette tanışır: Lou Andereas Salome.

Petersburg doğumlu Salome dönemin dehalarının hayranlığını kazanmış bir general kızıdır. Nietzche’nin evlenme teklifini reddeden, Freud’un önce öğrencisi sonra dostu olan bu güçlü ve zeki kadın, Psikanalizin ilk yorumcularından ve feminizmin öncülerindir.

Salome ve Rilke arasında başta tutkulu sonrasında ise gelgitli bir ilişki başlar. Rilke 22, Salome 36 yaşındadır. Salome Rilke’den fazla narin ve kadınsı bulduğu ismini değiştirmesini ister.

Şair ikna olmuştur. Renee olan ismini Rainer yapar. Üniversiteyi bırakan Rilke bu tutkulu aşkın peşinden Berlin’e gider.  Salome dönemin büyük şarkiyatçılarından Andreas ile evlidir.

Ancak evlilik kurumuna inanmayan Salome Andreas’la ilişki kurmamak ve herkesin kendi özgürlüğünü yaşaması şartıyla evlenmiştir. Kadın ve erkek arasındaki bedensel bir ilişkiyi entelektüel ve ruhi alaka için ölümcül bulan Salome, bu kuralı sadece Rilke için bozacaktır.

Bu ilişki 4 yıllık tutkulu bir dönemden sonra Rilke ölene kadar mektuplar ve kısa buluşmalarla sürer. Hayatı boyunca dostlarına yazdığı sayısı 17 bini bulan mektuplar aracılığıyla görüşen Rilke, hasta yatağından son mektubunu da yine Salome’ye yazacaktır.

Lou ile ilişkisi Rilke’nin erkeklik gururunu da okşar. Dönemin pek çok filozof ve düşünürünü reddeden bu güçlü kadın kalbini ve bedenini sadece Rilke’ye teslim etmiştir.

Bu etki Rilke’nin şiirinde açıkça görülür. Lou’dan önceki şiirlerde romantizm ve ince bir hissiyat hakimken sevgilisiyle Nietzsche ve Freud okumaları yapan Rilke’nin şiiri giderek esrik bir havadan felsefi derinliğe doğru yol alır.

Rilke Salome’yle okuduğu Nietzsche metinlerinden etkilenir ancak Freud’un tezlerini “ürpertici” bulur. Freud’la bir kez görüşse de ünlü psikiyatristin arkadaş olma teklifine yanaşmaz.

Rilke’nin 1899 ve 1900’de Salome’yle birlikte Rusya’ya yaptığı geziler şairi bu halkın geleneklerine ve maneviyatına yaklaştırır. Tolstoy’la buluşur, bir gezinti yaparlar. Ancak Tolstoy Rilke’den çok Salome’yle ilgilidir. Rilke’yle konuşmaz.

Rusça bilmeyen Rilke, sadece yükselen seslerden büyük yazarın özgürlükçü ve gelenek dışı fikirleri nedeniyle Salome’ye kızdığını anlamıştır.

Rusya tecrübesi şairin zihninde adete dini bir tercübe ve mistık bir hatıra gibi yer eder. Bu geziden sonra Hristiyan bir papazın günlük dua kitabı gibi biçimlendirdiği Stundenbuch’da (Saatler Kitabı) bu etki açıkça hissedilir.

İlk olgun eseri kabul ettiği bu kitapta insanın hakikat arayışı şiirlerinin ana konusu haline gelir. İlk şiir kitabı “Hayat ve Şarkılar”ı 19 yaşında yayımlayan şairin eski şiirleri gözünde silikleşmeye başlar. Onları artık yüzeysel ve hafif meşrep bulmaktadır.

Rilke şiddetli bir fırtınada kendisine “Haykırsam, kim duyar ki beni melekler katından” diye haykıran bir ses duyar. Bu anı Salome’ye “Beni kullanan ses benden de büyük” diyerek anlatacaktır. Bu cümle Duino Ağıtları’nın ilk mısraı olur.

Rilke şiiri, “söylenemeyecek olanı” (Das Unsagbare) dile getirmeye çalışır. Gündelik hayatın ötesindeki duygu ve tecrübeleri şiire taşır. Bunu kelimelerle ve mısralara sinen musikiyle yapar.

Rilke ilham şairidir. Kavramsal değil sezgisel düşünmektedir.  İlhamını yaradılışından alır. Şair zayıf bedeni ve esrik ruhu için terapi almayı düşünse de Salome onu engeller. Öyle ya “Terapi şairin sadece şeytanını değil meleklerini de ürkütebilir.”

Rilke katıldığı sanatçı topluluğunda tanıştığı heykeltıraş Clara Westhoff’la nişanlanır.  Salome haberi aldığında evliliğin ilhama engel olacağı ve Rilke’nin bir aile sorumluluğu taşımayacağı uyarasını yapar ve şaire evlenecek olursa kendisini bir daha aramamasını söyler.

Salome haklı çıkacaktır. Rilke kızı Ruth doğar doğmaz yeni hayatından bunalır ve Paris’e gider.  Ölümünden kısa bir süre öncesine kadar kızıyla görüşmemiştir.

Geçinmek için kitap siparişleri alan Rilke 1902’de 150 Mark karşılığında bir Rodin biyografisi yazmak üzere ünlü heykeltıraşın yanına, Paris’e gider. Rodin’in üzerinde yarattığı etkiyi karısına “O benim için çok değerli. Görür görmez anladım bunu.” diye yazar.

Şair Rodin’den dünyaya “bakmayı”, eşyaları “görmeyi” öğrenir. Rodin de Rilke’de kendininkine benzer bir tutku ve kaba mizacına zıt bir incelik keşfetmiştir.

Rilke’nin “Nasıl yaşamalı” sorusuna Rodin “Çalışmalı, her zaman çalışmalı” diye cevap verir.Şairin sezgi ve ilhamdan “emeğe” geçişi de bu dönemdedir. Heinrich von Kleist ve Hölderlin gibi klasikleri okumaya başlar. Nietzsche’den sonra Rilke’yi en çok etkileyen şair Hölderlin olur.

Rilke, “Dinggedichte” (Nesne Şiirleri) diye anılan şiirlerini bu dönemde yazmıştır. Şiirinde ilk kez hem görüleni (eşyaları) hem de göreni (özneyi) konuşturur. Panther ve Kuğu şiirleri bu dönemin en güzel örnekleridir.

Rodin’in yanında Rilke ilhamın değil sıkı bir çalışmanın ve disiplinin sonucunda güçlü bir sanat eseri verebileceğine ikna olmuştur.

Özgürlüğüne çok düşkün olan Salome Rike’nin kendisine fazlasıyla bağlanmasından ve duygusal gel-gitlerinden bunalmıştır. Şairden ayrılır.Ancak Rodin biyografisi eski sevgilileri yeniden yakınlaştırır. Salome “bir adanmışlık” sezdiği kitabın Rilke’nin en iyi eseri olduğunu söyler.

Rilke, Rodin’in yaşlılık döneminde çalışmaya adanmış güçlü iradesinin giderek kadınlara ve hazza teslim olduğunu görmüş ve hayal kırıklığı yaşamıştır. Ancak bunu ustasının yaşlılığa karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olduğunu düşünerek ona olan muhabbetini muhafaza eder.

Dört ay boyunca Rodin’in sekreterliğini yaparak mektuplarını cevaplayan Rilke kendisine haber vermeden bir mektubu cevapladığı için usta heykeltıraş tarafından işten kovulur.

Ancak Rilke yine de Rodin’in etkisinde yazdığı Yeni Şiirler (Neue Gedichte) kitabını “Büyük Dostum Auguste Rodin’e” diye imzalamaktan vazgeçmeyecektir.

Rilke Rodin’den sonra ünlü bir şair olarak edebiyat meraklısı düşes ve prenseslerin gözdesi olmuştur. Prenses Marie von Turn und Taxis ömrünün sonuna kadar onu himaye eder.

Şair soylu kadın hamilerinin kendisine tahsis ettiği şatolarda kalır, şiirlerini bu uzlette yazar. Uzaktayken de onlarla mektuplaşarak iç dünyasını ve yazınını besler.

Rilke Mektup

Şair I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Almanya’ya dönmüştür. Askere alındıysa da hamisi Prenses von Taxis’in ricasıyla kısa sürede arşivde masa başı bir işe yerleştirilir. Savaş Rilke’de “Ben nereye aitim?” sorusunu yeniden depreştirir.

Kendini hiçbir yere ait hissetmemesine rağmen bir aşk gecesi sonrası bayrağını alıp savaş meydanına inen ve Türklere karşı savaşan bir askeri anlattığı kitap en çok okunan eseri olur. 1912’de yazılan eser daha Rilke yaşarken 100.000 baskı yapar. 1960’ta rakam milyonları geçmiştir.

Rilke Kitap

Askerden terhis edildikten sonra hayatındaki aradığı değişikliği bulamayan şairin kuzey Afrika’ya yaptığı geziler de umduğu değişikliği getirmez. Bu arada Rilke Polonyalı ressam Baladine Klossowska ile tanışmış ve bir müddet ressam ve oğluyla İsviçre’de yaşamaya başlamıştır.

Uzun süreden beri yazamamaktan şikayet eden Rilke’ye yeni sevgilisinin tavsiyesi “sadelik ve münzevilik” olur: “Lüks hayata sırtını dön.”

Rilke kendisi için restore edilen şatoda yeniden yazmaya başlar. Evin hizmetçisi dahil kimseyle konuşmayan şair ziyaretçi de kabul etmez. Duino Ağıtları’nı ve Soneler’i kısa sürede bitirir.

Haberi şatoyu kendisine tahsis eden Prenses von Taxis’e bir mektupla şöyle müjdeler: “Nihayet nihayet bitirdim Prensesim. O gün geldi. >>>

>>> Ağıtların bittiğini size bildiririm. Birkaç günde bitti. Adeta isimsiz bir fırtına, ruhi bir kasırgaydı. Yemeği bile düşünmedim. Tanrı bilir beni kim besledi. Ama işte oldu, oldu, oldu.”

Rilke için hayat, ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir. Ve tüm öğrenmeler hazırlıklar o en büyük vazife için “Bir insanı sevmek içindir.” Zira, “zordur bir insanı sevmek.”

Maneviyat ve mistik şairi olarak da görülen Rilke’nin dinle ilişkisi netamelidir. Modernizmin maddeci ruhundan Hristiyanlığa kaçmak istese de İsa Mesih ve oğul inancıyla bir türlü barışamaz. Tanrı’yla insanın arasında aracı koymayan Yahudilik ve İslam’ı kendine daha yakın bulur.

Ancak Rilke’nin ölümünden sonra 1933’te yayımlanabilen “Bir işçinin Mektupları” adlı eserinde Hristiyanlıkla halleşen şair “İsa Mesih neden her işe karışıyor” diyerek Tanrı’ya doğrudan yakaramamaktan şikayet eder.

O dönemde vahdet inancının hakim olduğu şarkiyatçı çevreler ve Goethe’nin eserlerinin şekillendirdiği bir iklimde Rilke’nin İslam’la teması zor olmamıştır.

Ancak Kuran’ı ilk olarak şarkiyatçı Friedrich Carl Andreas’ın evinde duyar.  Peygamber Efendimize yazdığı “Muhammed’in Risaleti” başlıklı şiirini de bu dönemde kaleme almıştır.

Rilke otobiyografik bir roman sayılabilecek “Malte Laurids Brigge’nin Notları” kitabında kendisinin, “Duino Ağıtları” kitabında ise insanı ve hakikat arayışının peşine düşer. İnsan, yaşamı kayıtsız şartsız içten bir rıza ile kutlamalıdır.

Yaşam anlamlı ve mutlu olduğu için değil; her bir insanda yeniden “biriciklik ve öznellik” kazandığı için değerlidir.

Rilke’ye göre şairin vazifesi hayatın bu biricikliğini şiirle kutlamak ve yüceltmektir.  Burada Nietzche’nin “amor fate”sinin izleri sezilir. Kaderini sevmek ve ondan razı olmak. Olmayana ağıt yakmak değil, olanı bereketlendirmek. Özgürlük işte ancak böyle mümkündür.

Rike Tanrısız bir materyalist değildir. Aksine çağın maddeciliğinden ve insanın makineye yenilişinden muzdariptir. Ancak Tanrı şair için içten bir hissediştir. Adeta her gün tecrübe ettiği ve inkarı mümkün olmayan bir “ayn’el yakin.”

 “Tanrı diyorsam içimdeki o yüce ama öğrenilmemiş inancımdan bahsediyorum.” Şair, Tanrı’ya adeta “inanmıyor”; onu tastamam hissederek yaşıyordur.  Ünlü Alman İlahiyatçı Otto Benz’e göre Rilke bir yolcudur. Tanrı’dan Tanrı’ya Tanrı’yla seferdedir.

Rilke gezilerinde kah İspanya’da İslam’ın izleriyle kah Kuzey Afrika’da kah Mısır’da İslam’ın mü’minleri, harfleri ve nidasıyla tanışır; Hristiyanlık’la arasındaki mesafe daha da büyür.

 “Üstelik şunu bilesiniz Prensesim, ben Kordobo’dan bu yana nerdeyse keskin bir Hıristiyanlık düşmanlığına kapıldım; Kuran’ı okuyorum, yer yer öyle bir sese bürünüyor ki bütün benliğimle ben de bu sese katılıyorum, tıpkı “orgel” içinde gezinen bir rüzgâra kapılır gibi.” ·

 “Muhammed’den yola çıkarak Tanrı’ya varmak (hissetmek) mümkündür.”

“Hristiyanlık Tanrı’yı tatlı bir pasta gibi lime lime parçalamış; ama Allah tastamamdır; Allah bir kurtuluş.”

Kuran’dan etkilenerek şiir yazdığı İslam Peygamberinin maneviyatını Tunus’ta Kayrevan sokaklarında hisseder.

 “Sadelik ve hayatın canlılığı burada ne kadar da mucizevi bir duyuşla hissediliyor. Peygamber sanki daha dün bu şehirde gezinmiş gibi; ve bu şehir onun krallığı adeta.  Sonsuz bir sadelik ve basitlik. İşte din budur; öyle yok ki zıddı bile yok.”

Gerçi saklandığı yere, o pek yüce olan
Girince bir bakışta tanınan Melek
Dimdik ve görkemli parıltılar salan:
Yalvardı bütün iddialardan vazgeçerek

İzin verilsin diye gezgin kalmasına
Eskisi gibi, dalgın bir tacir olarak yani;
Okumuşluğu yoktu, fazla gelirdi ona da
Bilginlere de görmek sözün böylesini.

Melekse emredercesine gösteriyordu
Levhasına yazılanları yalvarana
Gösteriyor ve istiyordu tekrar: Oku

Okudu O da: Öyleki Melek hayrandı.
Çoktan okumuş denirdi artık ona
Yapabilendi o, kulak veren ve yapandı.

Cezayir’de duyduğu ezanı ülkenin her yerine sinmiş görür: “Ah, ‘Allah Büyüktür’ (Allahu Ekber) nidası burada her yere sinmiş.”

Ve İspanya’da girdiği bir kilisede Hristiyan mabetlerine yabancılaşır: “Sevilla Katedrali tamamiyle itici geliyor bana. Evet düşmanca hatta. Hırsla yapılmış bu ulu Katedral adeta baştan savma bir yapı. Bu katedral ruhu yenmiş ama hayır yetinmiyor, Tanrı’yı da yenmek istiyor.”

Rilke sadece Almanca değil Fransızca şiirler ve nesirler de kaleme alır. Hayatının son yıllarını İsviçre’de geçiren şairin sağlığı 1924 yılına gelindiğinde artık iyice bozulmuştur. Lösemi tanısı konan Rilke, 29 Aralık 1926’da 51 yaşında hayata veda eder.

Mezar taşına şu mısraların yazılmasını ister ve hep uzaktan baktığı bu dünyaya kimseye ait olmamanın verdiği neşeyle veda eder.

“Gül,

Ey saf çelişki

Onca göz kapağı altında

Kimsenin uykusu olmamanın

Verdiği neşe”

Rilke Mezarı ve Mezar Taşı Yazısı

Rilke und Frauen: Biograpgie eines Liebenden: (Rilke ve Kadınlar: Bir Aşığın Biyografisi).Heimo Schwilk bu kitapta annesinden başlayarak şairin kadınlarla ilişkisini anlatır. Rilke’nin kadınlarla ilişki ve aşklarının haz odaklı olmaktan çok “manevi” bir ruh taşıdığını ifade eder.

Rilke’yi en yakından tanıyan ve onu adeta yeniden “yaratan” Lou Salome’nin şairle ilişkisi, mektupları ve hayatını anlattığı “Rainer Maria Rilke” kitabı da şair hakkındaki birinci elden bilgi edinilecek kitapların başında gelir.

Fritz J. Raddatz’ın “Überzaehliges Dasein: Eine Biographie:” isimli Rilke kitabı dönemin Avupa edebiyatını ana hatlarıyla resmederken Rilke’yi de özenli biçimde bu resmin içine yerleştirir. Kitap, ilginç anekdotlarıyla okunması “kolay ve eğlenceli” bir biyografi.

Yazara göre Rilke narsizme varan kendine acıma duygusuyla kadınların cazibesini üzerine çekmiştir.  Eserde şairin hayatında giren kadınların onun hayatı ve eserleri üzerindeki etkisinden de söz edilmektedir.

Rachel Corbett tarafından kaleme alınan ve “Hayatını Değiştirmelisin: Rainer Maria Rilke ve Auguste Rodin’in Hikayesi” başlığı ile Türkçeye çevrilen kitap Rodin ve Rilke arasındaki ilişkiyi ünlü heykeltıraşın şair üzerindeki etkisini etraflıca ele alıyor.

Rilke Kitap

Rilke şiirleri Behçet Necatigil’den Turan Oflazoğlu’na kadar pek çok şair tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Çağdaş Türk edebiyatının “güzel adamları”ndan Cahit Zarifoğlu’nun da Rilke’ye hususi ilgisi ve sevgisi olduğu bilinmektedir.

Daha Rilke okumadan şiirlerinin Rilke’ye benzetilmesi Zarifoğlu’nun ilgisini Alman şaire yöneltir. Nitekim Zarifoğlu “Rilke’nin Romanında Motifler” başlığıyla daha sonra kitaplaştırılan bitirme tezinde şairin imgeleri üzerinde durmuştur.

Hans Küng’ün öğrencisi Katolik İlahiyatçı Karl Josef Kuschel tarafından kaleme alınan “Rilke und der Islam: Theologie der Kultur (Rilke ve İslam: Bir Kültür Teolojisi) isimli kitaptan şairin İslam’la ilişkisinin izleri sürülebilir.

Rilke hakkında okumaktan çok “dinlemeyi” tercih edenler için şair hakkında hazırlanan biyografik yayın “Dünya Klasikleri: Rainer Maria Rilke” isimli anlatı ilginç olabilir.

Rilke hakkında “Rainer Maria Rilke: Modern Bir Şair’in Biyografisi” başlıklı sesli kitap da Rilke’yi merak edenlere şair hakkında uzun ve detaylı bilgiler sunmaktadır.

Kaynak: İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Twitter Hesabı

İZDİHAM