19 Aralık 2016

Paul Celan, Sami Baydar ve Adsız Sansız Bir Milât

ile izdiham

Hiç iyileşmeyecek yaraların şairidir Celan.

Bizi yiyip bitiren sancıların şiirini yazmak ona düştü.

Taşıyamayacağına karar verdi bir gün; düşündü, düşündü, düşündü: atıverdi kendini.

Seine Nehri ve Paris Kahrolsun (Buraya ‘ünlem’ düşen namussuzdur) .

Onlar önlerine katıp götürürken onca şeyi, acı içinde kıvranan ruhlar hâlâ düşünüyor, düşünüyor, düşünüyor çünkü: nasıl ayakta kalabilirim diye, belki…

Kahrolarak, yeise teslim okur insan Celan’ın şiirini.

O’nda herşey ’acı’ olana meyillidir. Uyanık tutana. Çile dolu ve suskun olana.

Hasreti çekilen bir ülke, kavurucu bir anne özlemi ya da vakitsiz ayrılışı bir sevgilinin.

[Güzel Melek.] Sami Baydar’ın ’’ Paul Celan’’ başlıklı bir şiiri vardır –son şiirlerinden!

Baydar ve Celan: İkisi de elli yaşında öldü.

Hayır, çok farklıydılar. Sami Baydar teslim olmuştu. Dünya ile didişiyor ama seviyordu onu. Celan ise bir ömür tedirgin ve tetikte bekler gibi yazdı, yaşadı. ’’Zamanıdır, zamanı gelmenin. // Artık zamanıdır.’’ dedi ve.

 

sami baydar ile ilgili görsel sonucu

Sami Baydar’a kulak versek mi biraz:

PAUL CELAN

Biz
iki
dostuz.
Acı verdiklerinde
doktorlar.
Annemle
bana
sana
anneciğine
Paul Celan.
Gözlerimi
sessizce kapatıyorum.
İçimdeki karanlık
ve ay
aramızda bulunsun.
Bunlara ek olarak
Tanrı’nın verdiği
farklı huylarımız.
Benim hayvanlarım da evcildi
ben
bu ormana girmeden
yıllar önce.
Çarpıp
Tanıştığım
F.ydi
bir gün.
Rahat
bıraksın.
Anneciğim
beni.

[Dünya İnancı – Toplu Şiirler,  YKY, 2012, s. 403]

Elli (sayıyla: 50) yaşında ölmek. Ne yaşlı ne genç!

İkisi de kafeslerden şikâyetçiydir. Biri bunun yansımasını dil’de (Sprachgitter –Celan’ın dördüncü kitabının ismi) görüp aşmaya çabalar. Öteki’nin kafesi bizatihi bedenidir. Bu yüzden vücut her zaman savaşır, kaybedeceğini bile bile…

[Aşağıda okuyacağınız şiir Paul Celan şiiridir:]

AKÇAKAVAK

Akçakavak, yaprağınla ak pak bakarsın ya karanlığa.
Ak düşmemişti hiç annemin saçlarına.
Kara hindiba, Ukrayna ne kadar yeşil.
Sarışın annemse dönmedi yuvasına.
Yağmur bulutu, kaynağın kurudu mu?
Benim sessiz annem ağlar tüm insanlara.
Çember-yıldız, bağlıyorsun o altın kurdeleyi,
Bir kurşunla annem kalbinden aldı yara.
Meşe kapı, kim çıkardı rezelerinden seni?
Benim tatlı annem gelemeyecek bir daha.

[Haşhaş ve Bellek, BROY, 1994, s. 15, çev: Gertrude Durusoy/ Ahmet Necdet]

Ben, ikisiyle de, -başka bir boyutta ve ‘yer’de olsa bile- birgün, karşılaşacağıma, kendileriyle uzuuun muhabbetler edeceğime inanıyorum. Ve, ölmüş bu iki insanı, bir dost, ölmüş bir dostunu, nasıl hatırlar, anar ve düşünürse öyle düşünüyorum, anıyorum ve hatırlıyorum.

M. Milat Özçelik

İZDİHAM