14 Aralık 2018

Nurullah Kuzu, Dağınık Kara

ile izdiham

kara kara huylandım da kuyulandım hayata
su topladım durmadan, taş attım kendime
boşluklar vardı, sessizlik ve birkaç damla mürekkep
dağıldı kara

ben aslında dağınık bir kederdim, dalgın bir kusur
soyumun mirası, alnımdaki oyuktan oyma
gövdem ruhumun ücra yeriymiş, kanayan bir ülkeymiş
insan. o ilk talan o ilk yağma o ilk kusurla
ruhun toprağa düşme biçimiymiş hayat

insan düşeceği ağacı çalışmaya gelir gibi dünyaya
gibi şehre sürülmüş bir dağ köylüsü –nasıl
gibi bahçelerinden savrulmuş ermeni yaprakları –bu ne rüzgâr
ve anneleri vardı işte bütün bunların
cumartesiden başlayarak ağlamaya, tutacakları elleri
arayan. ülke mi ağaç mı bu dinmeyen yara

bak!! ortalık bir yerde beyaz bereli adamlar
bak! kara bir çarşambanın kara sularında faili meçhul bir –ne demeli
iyice bakılırsa alnımda bir oyuk. her kardeş ölüsünde kanayan
ve bir oyuk daha! işte bir tane daha!
bir yerinde dünyanın, birileri öteki’yi kırdıkça!

bak! o adamın bağından peşim sıra bir gazel
ellerim kirli ellerim toprak
bu her hasat mevsimi gülüm, tenimden düşürülmüş bir can

diyorum: iki kere düşer toprağa insan. ikincisi ölüm!
ve insan insanaydı ikinci talan

diyorum: bu onmaz bir kara leke
biz sustukça elimizde açan

Nurullah Kuzu

İZDİHAM