13 Kasım 2018

Nursema Şeyma Oflaz, Biraz Zaman

ile izdiham

Onun için geldi ve geçti diyorlar. Bu sözde biraz dargınlık var elbette biraz sitem, biraz hüzün, biraz ayrılık. Ona zaman diyorlar oysa o hep Biraz her şey, her şeyde Biraz.

Sadece diyorlar alıp oradan oraya attığı yetmezmiş gibi bir de saçlarımızdan tutup sevda yağmurlarında sürüklüyor bizleri. Yıkanıyoruz elbette dedi. Biraz biraz açıyor rengimiz. Onun mevsimi gibi, beyaz çiçekli bir sonbahara açıyoruz. Yazık ki bile bile döküleceğimizi yılmadan açıyoruz. Ama biliyoruz açan, dökülen, her şey Biraz onda. Aşk onda. Sabır onda. Var olmak onda. Oluş onda.

Oldu olacak diyoruz alıp götürse bir bilinmez diyara bütün sevgimizi. O zaman daha az acır canımız . Biraz biraz unuturuz. Unutmak en çok biraza yakın değil mi.?

Unutmayı değil de alışmayı öğretiyor. Biz de alışıyoruz biraz biraz bu pervasızca geçişlere ve savrulmalara. Yeni bir gün uğruna. Hem diyoruz uyanınca başlayacak her şey, hem tüketiyoruz uyuyarak uyanık olmaya dair ne varsa . Bir rüya uğruna. Çünkü sadece uyuyorken hissetmiyoruz onun geçişini.

O hep geçer ve geçmekte olur. Geçerken Biraz izi kalır diyorlar. Bazıları bu ize yaşlılık diyor oysa bilmiyorlar onun kazandığını. Yendik sanıyorlar yeni olan her şeyle. Oysa o girdiği bütün savaşları kazanır.

Hangi zamana doğduysan, o zamana ölürsün diyorlar. Bazıları yaşamak diyor buna, oysa bu Biraza en yakın anlam. Biliyoruz boşuna değil bu dönüş. Çokça koştuğumuz bu yolda kenarlarını umut çiçekleriyle süslüyoruz aklımızın. Süslüyoruz ki gerçeğe olan sevgimizi yitirmeyelim. Boşuna diyorlar uzaktan izleyenler, biz aldırmıyoruz. Koşuyoruz bir mevsimden ötekine. Çünkü biliyoruz rüzgarı yenemeyiz fakat ona eşlik etmeliyiz yeni tohumlar için. Bilerek geçiyoruz yaşanmışlıklar üzerinden. Biliyoruz ki ölmek için önce doğmak gerekli. Gerisi biraz biraz yorgunluk, onun işi bu;.

Doğmak ne ağır bir kelime. farkında olmakla kesiliyor göbek bağımız. İşte o vakit tartabiliyoruz yükümüzü. Yalnız anlam veremiyoruz geçerken hem nasıl demirden ağır hem nasıl bir tüy gibi savruluyoruz ardan oraya.?

Boş ver terazileri zamana bırak diyorlar. Ne güzel bir söz. Onlarda biliyor ki biraz biraz iyileştiriyor bütün yaraları. Yahut öyle olmasını umut ediyoruz. Nasıl hem yaralayıp hem iyileştiriyor?

Bir zaman ki artık yoruluyoruz… bir ağaç kestiriyoruz gözümüze biraz soluklanıyoruz gölgesinde. Ama bu ne büyük bir ses kainatın yaşamak şarkısı çalınıyor kulaklarımıza ölmeye en yakın dalından kopmakta olan yapraklardan. Biliyoruz ağaçları yaşatan rüzgarın notası bu. İşte o vakit zamanı geldiğinde gitmeyi en iyi onlardan öğreniyoruz.

Gitmeden önce nasıl esilir bütün dakikalarda onu öğreniyoruz rüzgardan sonra bir içli geçmiş zaman bırakıyorlar bütün mevsimlerden toplanmış çiçeklerle, acıyor elbette canımız battıkça dikenleri göğsümüze zamanın. Hepken hiç olacağını biliyor olmak, acıtıyor.

Kurtulmak diyorlar; Birazın dışında olan o her şeye. O sonsuzluğa, o özgürlüğe… İşte bunlara kavuşmak için topraklar örtüyorlar insanların üzerilerine. Fakat biliyorlar hiç vazgeçmemekle hep vazgeçmek arasındaki boşluğu. En çok bu yakıyor canlarını. İşte yaşayanlar bu her gün yeniden filizlenen acıya ölmek diyorlar. Bundandır biraz daha az pişmanlık için çiçekler ekiyorlar bu boşluğa. Vazgeçmenin mevsimlerinden bir taş yapıp dikiyorlar başlarına. Bolca ağlıyor ve sessizce eğilip o taşa hep aynı şeyleri söylüyorlar;

Keşke Biraz daha zamanımız olsaydı.

Nursema Şeyma Oflaz

İZDİHAM