2 Ocak 2018

Nurdan Gürbilek, Benden Önce Bir Başkası Kitabından Alıntılar

ile izdiham

“Hiçbir yapıt boşluğa doğmaz; akan nehre sonradan eklenir. Bu dünya bizden önce de düşünülmüştür; bütün yapıtlar kendilerinden önceki yapıtlarla yapılmış bir konuşmanın izini taşır.” (s.10)

“Ölmüş kuşakların geleneği, yaşayanların üzerine bir kâbus gibi çöker.” Marx (s.11)

“İnsan bir böcek gibi aşağılandığında, bir sümüklüböcek gibi kabuğuna çekildiğinde, bir örümcek gibi yeraltı planları kurduğunda ne olur? Bağımsız, sıra dışı, başına buyruk olayım derken kendilerini yoksullarla aynı çukurda bulan okumuş yazmışlar doyuramadıkları istekleriyle, ezikliğin acısıyla, yer altı düşleriyle baş başa kaldığında ne olur? İnsancıllar’dan, İkiz’den, Beyaz Geceler’den başlayarak adım adım kurduğu yeraltı trajedisinde bu soruların cevabını arıyordu Dostoyevski. Kapitalizmin insanı bir dişliye, bir vidaya, bir piyano tuşuna dönüştürdüğünü, kendilerini yığınlardan daha soylu, daha bağımsız, daha sıra dışı sayan okumuş yazmışları yığınlarla aynı böceklik yazgısında buluşturduğunu görmüştü. Ama hâlâ kaçacak bir delik vardı. Öncelikle yeraltı.” (s.50)

“Yeterince büyümediği için kitaplara bağlanmıştır Selim; bu var. Ama kitaplara fazlasıyla bağlandığı için de büyüyememiştir; bu da var. Gerçek dünyayı kestirilemez bulduğu için kitaplara sığınmıştır; ama kitaplara sığındığı için de, “kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız gölgesi” olarak kalmıştır.” (s.60)

“Büyürken hepimiz için birer dayanaktır sevdiğimiz yazarlar. Ebeveynlerimizden kaçıp sığındığımız, kendimiz seçtiğimiz için daha çok önemsediğimiz gerçek ebeveynlerimiz.” (s.62)

“Ben bugüne kadar hiçbir ıstırabımı bilinçaltına itmeyi başaramadım. Bu yüzden çok boş kaldı orası.” Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar (s.66)

“Bazen ortaya yayılmış bir dünya haritasının üzerine seni boydan boya uzanmış olarak tasarlıyorum hayalimde. O vakit bana öyle geliyor ki içinde yaşayacağım bölgeler ya senin vücudunla kapayamadığın ya da senin ulaşamadığın yerlerdir ancak.” Kafka, Babama Mektup (s.67)

“Benim içimdeki çocuk büyümedi. Yaşamadığı için büyümedi hiç.” Oğuz Atay (s.73)

“Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın. Kültür ürününün kendisi gibi, elden ele aktarılma süreci de nasibini alır barbarlıktan.” Walter Benjamin, Tarih Kavramı Üzerine (s.93)

“Her saz, asıl sesini geriye bir şeyler çağırdığı, bir çehrenin veya bir anın etrafında ölüm kaderini kırdığı zamanlar bulur.” Ahmet Hamdi Tanpınar (s.103)

“Eğer maziyi çok seviyorsam; ona, o güzel, büyük, muhteşem günlere bağlı isem, emin ol ki bu, ölülerin de bu toprakta ve hayatımızda bir söz hakkı olduğunu düşündüğüm içindir.” Ahmet Hamdi Tanpınar (s.104)

“Belki, unutulmuşu o kadar ağır ve vaatkâr kılan şey, artık erişemediğimiz, kaybolup gitmiş alışkanlıkların izinden başka bir şey değildir.” (s.106)

“Bizi onlara doğru çeken bıraktıkları boşluğun kendisidir. Ortada izi bulunsun ya da bulunmasın, içimizdeki didişmede kayıp olduğunu sandığımız bir tarafımızı onlarda arıyoruz.” Ahmet Hamdi Tanpınar (s.106)

“Çoktan beri asıl gayenin kendimizi bulmak veya vücuda getirmek olduğuna inanıyorum. Bu adamlar (Baudelaire, Valery, Verlaine, Mallarme, Edgar Allan Poe, Proust ve Dostoyevski’den söz ediyor) beni kendi hakikatlerime ve asli yalanlarıma götürdüler. Çünkü, belki de hakiki şahsiyet yoktur ve bizim benlik dediğimiz şey, ilk yahut en büyük ibdâ ve ihtirasımız (eser ve icadımız), bir kelime ile, masalımızdır.” Ahmet Hamdi Tanpınar Anlatıyor, Yaşadığım Gibi (s.107)

“Bir şehirde yolunu bulamamak pek bir şey ifade etmez. Bir şehirde, ormanda kaybolur gibi kaybolmak ise eğitim ister. Bunu başarana cadde isimleri kuru dalların çatırtısı gibi seslenmeli, şehir merkezindeki dar sokaklar ona günün hangi saati olduğunu dağ başındaki bir gölcüğün kesinliğiyle yansıtmalıdır.” Benjamin, Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin’de Çocukluk (s.118)

“Her şey, bütün hayat, ölü bir dalga gibi ayaklarınızın ucunda kırılıyor. Ve siz, kirli bir suda bir yığın çakıl taşı, yosun parçaları arasında yalnızlığınızı seyrediyorsunuz.” Ahmet Hamdi Tanpınar (s.120)

“Ah şu yaş meselesi, bu içimizden kendimize tuttuğumuz korkunç ayna. Hiçbir şey onun kadar zalim olamaz. Bu yamyam, bu korkunç maske hayatın her dönemecinde karşıma çıkıyor.” Ahmet Hamdi Tanpınar (s.120)  

“Geçmişin sahiden geçtiğini, geçmiş dediğimiz şeyin “mazi dediğimiz o uzak masal ülkesi” olduğunu söylüyordu çünkü Tanpınar. Bir şair olarak konuştuğunda yekpare bir ana dönmek istiyor, dönülemeyeceğini bilmesine rağmen o özlemle avunuyor, kendine kayıptan örülmüş bir iç kale kurmak istiyordu.” (s.128)

 

Kaynak: Elif’in Kütaphanesi’nden

İZDİHAM