29 Mayıs 2016

Nietzsche’nin Zerdüşt Böyle Buyurdu kitabından

ile izdiham

Solgun Suçlu Üstüne

Ey yargıçlar ve kurban edenler, hayvanı başını eğmedikçe öldürmek istemezsiniz, değil mi? Bakın! Solgun suçlu başını eğdi: büyük aşağılama gözlerinden sesleniyor.

“Benliğim aşılması gereken bir şeydir: benliğim bence insanın büyük aşağılanmasıdır”: böyle sesleniyor o gözden.

Kendi başına hüküm verdiği an – onun en yüksek anıydı. Bu yücelmiş kişinin yeniden alçak konumuna dönmesine meydan vermeyin.

Böyle kendi kendisinden ıstırap çeken için hiçbir kurtuluş yoktur,  tez bir ölüm gelmedikçe.

Ey yargıçlar, sizin ölüm hükmünüz acıma olmalı, öç alma değil; dikkat edin, öldürürken siz kendiniz yaşamı haklı çıkarmalısınız. Öldürdüğünüz kişiyle barışmanız yetmez. Kederiniz, Üstinsan’a dönük sevginiz olsun: kendi sağ kalımınızı böyle haklı çıkarırsınız. “Düşman” deyin ama “alçak” demeyin, “sakat” deyin ama “rezil” demeyin “ahmak” deyin ama “günahkar” demeyin.

Ve sen, ey kızıl yargıç, kafanın içinde geçenleri yüksek sesle dile getirecek olsaydın, herkes şöyle haykırırdı: “Defol ey haşere, zehirli sürüngen!”

Ama düşünce başka, eylem başka ve eylem fikri başka. Bunlar arasında nedensellik çarkı dönmez. Bu solgun adamı bir fikir soldurdu. Suçu işlediği zaman eylemi için ehildi, ama işledikten sonra bu fikre dayanamadı.

Ve artık her zaman kendisini bir eylemi işleyen olarak görüyordu.Ben buna delilik derim. istisna onda tersine dönerek kural olmuştu.

Tebeşirle çizilen çizgi tavuğu hipnotize eder; onun vurduğu darbe zayıf aklını hipnotize etti. Ben buna eylemden sonraki delilik derim.

Dinleyin ey yargıçlar! Bunun yanında bir başka delilik daha var ve o da eylemden önceki deliliktir. Ah sizler, bu ruhun derinliklerine bence yeter derecede dalamıyorsımuz!

Kızıl yargıç şöyle der: “Bu suçlu neden cinayet işledi? Bir şey çalmak istiyordu da ondan.” Ama ben size diyorum ki, onun ruhu kan istiyordu, ganimet değil: o bıçağın mutluluğuna susamıştı.

Onun zayıf aklı bu deliliği kavrayamadı ve onu ikna etti. “Ne olur ki kandan!” dedi; “hiç olmazsa öldürdüğünden bir şey çalmak istemez misin? Ya da öç almak?”

Ve o, zayıf aklına uydu: aklının sözleri onun üstüne kurşun gibi yüklendi – o nedenle, öldürürken çaldı da. O, deliliğinden utanmak isteği duymadı

Ve şimdi suçunun kurşun yükü yine onu eziyor. Ve zayıf aklı yine öyle durgun, inmeli ve ağır.

Kafasını sallayabilse yükü üstünden yuvarlanacak. Ama bu kafayı kim sallayabilir?

Bu insan nedir? Ruh aracılığıyla dünyaya ulaşan bir yığın hastalık; bunlar orda aylarını yakalamak isterler.

Bu insan nedir? – birbirlerinin yanında nadiren sakin durabilen vahşi bir yılan dolamı -bunlar ayrılıp yola çıkar ve dünyada av ararlar.

Şu zavallı bedene bakın! Onun neyin ıstırabını ve açlığını çektiğini zavallı ruh kendisine göre yorumladı – canice arzu olarak ve bıçağın mutluluğuna duyulan açlık olarak yorumladı.

Şimdi hastalanan kişiye şimdi fena olan fenalık egemen olur. O, kendine acı veren şeyle acı vermek ister. Ama başka çağlar da olmuştur, başka bir fenalık ve iyilik de olmuştur.

Bir zamanlar şüphe ve Kendilik iradesi fenaydı. O zaman sakat olan sapkın ya da sihirbaz haline geldi; sapkın ya da sihirbaz olarak ıstırap çekti ve ıstırap çektirmek istedi.

Ama bu sizin kulağınıza girmiyor. Bana diyorsunuz ki, bu sizin iyi insanlarınıza zarar verir. Ama sizin iyi insanlarınızdan bana ne!

İyi insanlarınızın gerçekte fenalıkları değil de onlardaki birçok şey midemi bulandırıyor. Ah keşke, onların da bu solgun suçlu gibi bir deliliği olsa da o yüzden batsalar!

Gerçekten, onların deliliği hakikat, sadakat veya adalet adıyla anılsın isterdim; oysa onların uzun bir ömür sürmek ve acınası bir kendinden hoşnutluk içinde yaşamak için erdemleri var.

Ben girdap boyunca uzanan bir parmaklığım; bana tutunabilen tutunabilir; ama ben sizin topal değneğiniz değilim.

Zerdüşt böyle dedi.

Niçe

İZDİHAM